HABER

11. ''Wagner Budapeşte'de Festivali''nden izlenimler

09.07.2016


Paylaş:

Richard Wagner’in Der Ring des Nibelungen (Nibelung’un Yüzüğü) adlı dörtlemesini, bu eserin taşıdığı tüm zorlukların üstesinden gelerek yani hakkını vererek seslendirmek dünyanın her yerindeki küçüklü büyüklü opera kurumları için daima bir prestij kaynağı olagelmiştir. Wagner’in bu dörtleme sahnelenebilsin diye inşa ettirdiği Bayreuth Festival Binası dışında, bestecinin opus magnum’unun her yıl göz alıcı yorumlarının dinlenebildiği yerler arasında Gustav Kuhn’un Erl Tirol Festivali ve Sofya Operası da yer alıyor. Öyle ki, her biri kendine özgü bir biçimde sunulan bu Ring rejileri, Amsterdam Ring’i veya Frankfurt Ring’i gibi, sahnelendiği şehirlerle birlikte anılıyor (‘Günün birinde ‘İstanbul Ring’i’ de görür müyüz’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Maalesef, Wagner ve eserlerine yönelik farkındalık ve sevgi bu topraklarda henüz bırakın Ring’i, Tristan, Parsifal hatta Meistersinger gibi üstadın diğer çetin ceviz sahne eserlerinin sahnelenmesine yetecek düzeye erişebilmiş değil. Sanırım Uçan Hollandalı, Tannhauser, Lohengrin gibi erken dönem yapıtlarının daha fazla sahnelenmesi için uğraşmalıyız).
 
Dünyaca ünlü Macar orkestra şefi Adam Fischer yönetimindeki Macar Radyo Senfoni Orkestrası süresi 15 saati bulan Ring’i, seçkin şancılarla birlikte her yıl seslendiren topluluklardan biri. Budapeşte’nin olağanüstü güzellikteki kültür merkezi Müpa’nın içinde yer alan Bela Bartok Ulusal Konser Salonu’nda tam 10 yıldır düzenlenen Wagner Budapeşte’de Festivali, Ring’in büyük bir coşku ve adanmışlık içerisinde, ilham verici yorumlarla seslendirildiği dünya üzerindeki birkaç seçkin noktadan biri olmayı başarmış bulunuyor.
 
Wagner Budapeşte’de Festivali’nin yaratıcısı olan dünyaca ünlü Macar orkestra şefi Adam Fischer, festivaldeki icraların dünyanın başka noktalarında dinlenebilecek en iyi Wagner icralarıyla her açıdan boy ölçüşebileceğini iddia etmekle birlikte temkinli davranmayı da ihmal etmiyor: ‘Bayreuth’un bu alandaki biricik konumuyla yarışmaya niyetim yok!’ Ama maestro’nun bundan sonraki cümlesi daha da mühim bana kalırsa: ‘Biz burada Bayreuth’un alternatifi olarak görülebilecek icraların önünü açabilmeyi umuyoruz!’ Fischer on yıldır düzenledikleri Wagner Budapeşte’de Festivali’ni, ‘gerçeğe dönüşen bir rüya’ olarak görüyor. Richard Wagner ve ‘gözünü karartmış’ destekçisi Bavyera Kralı II. Ludwig örneğinde olduğu gibi, sanatçının vizyonundaki her şeyin gerçekleşmesini sağlayan obsesif bir destekçinin bu rüyanın bir parçası olduğu gerçeğinden hareketle, kendi rüyasını gerçekleştiren Müpa’ya ve yetkililerine şükran duyuyor.
 

Das Rheingold temsilinden sonra Müpa'da verilen kokteyl sırasında festivalin ilk 10 yılında sahneye çıkan yorumcular toplu poz verdiler (© Zsófia Pályi, Müpa Budapest)

Nibelung’un Yüzüğü, Haziran ayında yapılan festivalin her yılki olmazsa olmazı. Bu yıl 16-19 Haziran günleri arasında Bela Bartok Ulusal Konser Salonu’nda yarı-konsertant biçimde sahnelendi dörtleme. Yarı-konsertant diye tanımlıyorum çünkü ne konsertant ne de sahneli icra olarak nitelendirilebilirdi bunlar. Opera değil konser sahnesi olan, sofitosu bulunmayan Bela Bartok Ulusal Konser Salonu’nda dramaturji, dekor ve kostüm yönünden sınırların sonuna kadar zorlandığı bir rejiydi. Hani sahnenin üzerine, önü açık devasa bir kutu yerleştirilmiş, şancıların söylemedikleri sırada oturdukları sandalyeler de kaldırılmış olsaydı, mevcut reji sayesinde, pekala sahnelenmiş bir Ring izliyor olacaktık.    
 
Bize böyle düşündüren, 2008 yılında Salzburg’da yaşamını yitiren Avusturyalı librettist ve dramaturg Christian Martin Fuchs’un dramaturjisi ve Hartmut Schörghofer’in rejisiyle sahne tasarımı. Öncelikle sahne üzerini anlatayım. Sahnenin bir ucundan diğer ucuna uzanan 1.5 metre kadar yüksekliğindeki 45 derece açılı bir platformun üzerine ince uzun bir süpürgelik, onun da üzerine birbirine bitiştirilmiş 3 metre kadar yüksekliğe sahip paneller yerleştirilmişti. Panellerle, üzerine yerleştirildiği süpürgelik arasında kalan yaklaşık yarım metrelik boşluk, şancılar ve dansçılara rejide ikinci bir hareket alanı yaratıyordu. Ama, şancıların da içinde olduğu aksiyonun yaşandığı ‘sahne’, eğimli platformun bitim noktasıyla orkestra çukurunun arasında kalan daracık alandı. Bu daracık alanın en fazla genişlediği orta bölmede konumlandırılan, iki basamakla inilip çıkılan koyu gri renkteki dikdörtgen satıh ise, aksiyonun merkez noktasını teşkil ediyordu. Bu satıhla üstündeki süpürgelik arasına yerleştirilen birkaç basamak yine şancılar ve dansçıların mekanlar arası geçişini sağlayan önemli bir bağlayıcı elemandı. Şancılar sıralarının gelmesini bu sathın iki yanına yerleştirilmiş sandalyeler üzerinde oturarak bekliyorlardı.



Das Rheingold'dan iki sahne (© Zsófia Pályi, Müpa Budapest)

Rejisör Hartmut Schörghofer’in imzasını taşıyan bu dekoru görsel açıdan daha da etkileyici kılan temel etmenler ise, dörtleme boyunca yoğun biçimde kullanıldığına şahit olduğumuz ışık, video ve koreografiydi. Andreas Grüter’in ışık ve Momme Hinrichs-Torge Moller ikilisinin video tasarımları pek çok sahnede birbirlerini besleyip destekledi. Işık kullanımının rejiye yoğun biçimde katkıda bulunduğu anlarda librettoda anlatılan olay veya temayı simgeleyen renk, 45 derece eğimli platformun iç taraftan aydınlatılmasıyla veriliyordu. Örneğin, librettoda cinayet gündeme geldiğinde kırmızıya bürünen platform, Ren Kızları’nın sahnede olduğu anlarda yeşil, Ren Altını’nın söz konusu edildiği anlarda ise sarı renk oluyordu. Bu da aslında Wagner’in müzikal leitmotiv’lerinin ışığa dönüştürülmüş haliydi. Tüm rejide ışıktan da daha etkili olan bir kullanım varsa o da, Hinrichs-Moller ikilisinin Wagner’in anlatımını ya doğrudan ya da metaforlar yoluyla güçlendiren videolarıydı. Gerçekten o kadar yoğun bir video kullanımı vardı ki dörtleme boyunca, her birine bu yazıda değinmek mümkün değil. Örneğin Das Rheingold’da Wotan’ın şatosunun çağımızın camlı bir plazası olduğu videoyla yansıtıldı (Plazanın tepesinde havuz bile vardı!). Freia’nın tepeden tırnağa altınla kaplanması ise, animasyon yardımıyla yine videoyla verildi.
 
Özellikle videonun bu kadar yoğun biçimde kullanılmış olması, Adam Fischer’in festival kitapçığında yer alan güzel sunusu okunduğunda anlam kazanıyor. Fischer şöyle ifade etmiş Wagner, geleneksel ve modern rejiler, gençlerin dikkatinin opera sanatına çekilmesi üzerine düşüncelerini: ‘Internet ve müzik videosu devrinde yetişen ama Wagner’in müziğinden bihaber gençlerin de bestecinin eserlerini dinlediklerinde zevk almalarını istiyorum. Wagner’in müziği günümüz gençliğine dolaysızca hitap ediyor. Bizim yapmamız gereken, bu müziğin taşıdığı sihri keşfedebilecekleri bir dinleme-izleme ortamını onlara sağlamak. Bir kişi bir müzik eserinin etkisi altına girdiğinde o etkiden uzun süre çıkamaz. Hiç kimsenin sıkılmayacağı opera yapımları ortaya çıkarmaya gayret ediyoruz çünkü sıkıntı tiyatronun en büyük düşmanıdır. Nibelung’un Yüzüğü’nü icra ederken yeni formlar, perspektifler, çağdaş bağlantılar bulmak istiyoruz. Söylemim çok iddialı bulunabilir belki ama biz burada geleceğin opera icrası konseptini yaratmak istiyoruz. Tiyatro kendini daima çağa adapte etmeli ve gelişmeli. 3000 yıllık tarihi boyunca tiyatro kendini daima içinde geliştiği çağa ve kültüre adapte edebilmiştir. Nibelung’un Yüzüğü çağları aşan bir geçerliliğe sahiptir, her jenerasyona hitap eder ama onun mesajını günümüz insanına doğru biçimde aktarabilmek, doğru tercüme edebilmek için çağdaş yöntemler kullanmalıyız.’

Tıpkı video gibi, rejinin günümüz insanına hitap etmesi amaçlanan bir başka yönü de kuklalar ve dansçıların kullanımıydı. Kuklaların ayrıca görselliği güçlendirmek amacıyla rejide yer aldıkları apaçıktı. Das Rheingold’da uzun çıtaların ucuna bağlanmış devleri simgeleyen kocaman kafalar, yine devlerin inşaatçı yönünü simgeleyen, dansçılar tarafından sahnede taşınan kocaman bir el, kukla kullanımına örnek olarak verilebilir. Alberich’in kölelerini temsil eden, dört ayak üzerinde yürüyen renkli kostümlü dansçılar da rejiye görsel bakından zenginlik katan bir unsurdu. Dansçıların kimi zaman arkadan verilen kuvvetli ışık sayesinde, dörtleme boyunca yer yer bize gölge oyunu izliyormuş hissi vermeleri de güzel bir buluştu kanımca. Kırmızı smokinli mim karakteriyse dörtlemenin her ayağının en dramatik anlarında ortaya çıkarak çeşitli jest ve mimikler ortaya koymasıyla dikkati çekti. Tüm bu yoğun video, kukla ve dans kullanımının Adam Fisher’in kafasındaki modern Wagner ve Ring konseptini sahneye taşıyabilmesi ve de bunu özellikle gençlere ulaştırabilmesinde etkili olduğunu düşünüyorum. 



 Die Walküre'den iki sahne (© János Posztós, Müpa Budapest)

Sesler cephesine gelince, her Nibelung’un Yüzüğü rejisinde olduğu gibi, hem kariyerlerinin zirvesinde hem de o zirveyi artık geçtiği belli olan sesler dinledik reji boyunca ama zirvedeki isimler emin olun sayıca daha çoktu ve içlerinde daha önce dinlemediklerimiz olmasından dolayı da ayrıca mutlu olduk. Öncelikle önemli bir noktanın altını çizelim. Budapeşte Ring’ini oluşturan 1 prolog ve 3 operanın Richard Wagner’in özgün isteğine bağlı kalınarak yani gün arası vermeden ardı ardına sahnelenmesine ve bu durumun da şancıların üzerinde büyük bir stres yükü oluşturmasına rağmen, her rol tek şancı tarafından üstlenildi, bir-ikisi hariç. Christian Franz, Budapeşte Ring’i’nin en fazla öne çıkan yorumcularından biriydi. Kudretli bir heldentenor olan Franz, üstlendiği Das Rheingold’daki Loge ve Götterdammerung’daki Siegfried rolleriyle tam bir güç gösterisi sergiledi. 1968 doğumlu Franz günümüzün en çok aranılan Wagner yorumcularından biri, aynı zamanda iyi bir oyuncu da; örneğin Das Rheingold’da Mime’yle olan sahnesinde çok başarılıydı. Loge’yi yorumlayışındaki aksan ve vurguları fevkaladeydi. Götterdammerung’daki performansında vokal açıdan daha az etkileyiciydi Franz; sesinde yer yer sallanmalar oluşup tizlerindeki metalik tını artmış olsa da deneyimi ve enerjisiyle yüksek puan aldı.

Budapeşte Ring’inin en doyurucu yorumlarından birini Danimarkalı bariton Johan Reuter verdi. Christian Franz’dan bir yaş küçük olan Reuter, Das Rheingold ve Die Walküre’de çizdiği Wotan karakteriyle, Wagner Budapeşte Festivali’nin şancılık kalitesi çıtasını göndere yükselten isimlerden biri oldu. Kadife tınıya sahip sesi ve asil duruşuyla çok etkileyici bir Wotan portresi çizdi Reuter. Die Walküre’nin 2. Perde’sinde Fricka ile olan düeti sırasında arkadaki panele yansıtılan yemyeşil Alp dağları manzarasının yerini yıkıntılara (Dresden?) bırakması da, başta sözünü ettiğim etkili video kullanımına bir örnekti. Reuter, hem büyük monoloğunda hem de Brünnhilde’ye vedaı sahnesinde muazzam bir şancılık ve oyunculuk sergiledi; özellikle alt tonlarının güzelliğini dinlemeye doyamadık dersem yeridir. Temsil boyunca smokinli ve mızraklı duruşu da rejideki kostüm tercihi bakımından ilginçti. Siegfried’de Gezgin’e dönüşen Wotan’ı, çok güzel tınılı ve geniş bir sesi olan, genç Polonyalı sanatçı Tomasz Konieczny seslendirdi.
 
Dörtleme boyunca üzerine ağır yük binen şancılardan biri de kıdemli bas Walter Fink’ti. 1949 doğumlu Fink, Das Rheingold ve Siegfried’de Fafner, Die Walküre’de Hunding rollerini seslendirdi. Festivalin en saygın ve en dikkate değer seslerinden biriydi. İlerlemiş yaşı elbette performansını olumsuz yönde etkiliyordu yer yer ama sesindeki hacim ve renk güzelliği de az bulunur cinstendi doğrusu. Alberich’de Peter Kalman ve Mime’de Gerhard Siegel çok iyi performanslar sergilediler. Tutsaklık sahnesi Kalman’ın da zirveye çıktığı anlardı. Fricka’da Atala Schöck, Freia’da Macarların kıdemli sesi Tünde Szaboki, Erda’da Erika Gal gayet tatmin edici performanslar çıkardılar.  
 
Die Walküre’de günümüzün en önemli iki Wagner yorumcusunu iki büyük rolde dinleme ve ustalıklarına bir kez daha şahit olma fırsatını bulduk. Tenor Johan Botha Siegmund’da, soprano Anja Kampe Sieglinde’de ustalıklarını konuşturdular. Kampe, ‘Der Manner Sippe sass hier im Saal’ ve Botha hemen arkasından gelen ‘Winterstürme wichen dem Wonnemond’da dörtlemenin belki de en güzel anlarına imza attılar. Botha söylerken arkadaki panelde çiçek tarlaları görüntülerinin verilmesi ve bir çift dansçının onlara eşlik etmesi de gayet hoştu. Brünnhilde rolünü Budapeşte’de iki sanatçı paylaştı. Evelyn Herlitzius, Die Walküre ve Götterdammerung’da sahnedeydi. Die Walküre’de Wotan’ın kendisine veda edişi ama özellikle Götterdammerung’da Siegfried’in ihanetine uğradığını öğrendiğinde sergilediği vokal ve dramatik performans yer yer tüyler ürperticiydi. Herlitzius Brünnhilde’nin vokal bakımdan fevkalade güç olan partilerinin, tiz rejisterinin üstesinden gelmeyi bildi. Brünnhilde rolünü Siegfried operasında üstlenen Elisabet Strid ise mükemmel müzikalitesiyle oldukça farklı bir lezzet getirdi Brünnhilde’ye.



 Siegfried'den bir sahne (© János Posztós, Müpa Budapest)
 
Tenor Daniel Brenna, Siegfried operasındaki Siegfried rolünü seslendirdi ama maalesef rolünün ‘helden’ karakterini iyi yansıtamadı, sesi genellikle orkestranın altında kaldı, operaya ‘bir kahraman’ olarak damgasını yeterince vuramadı. Budapeşte Ring’i’nin görece zayıf seslerinden biri de Götterdammerung’da Hagen’ı seslendiren Runi Brattaberg oldu. Geniş bir perde gerektiren Hagen’da tiz perdelerde oldukça zorlandı Brattaberg; Hoiho diye bağırdığında epeyi çirkin sesler çıkardı. Götterdammerung’daki diğer sesler Gunther’de çok diri bir performans sunan Oliver Zwarg, Alberich’de Oskar Hillebrandt ve Waltraute’de yaşayan efsanelerden Waltraud Meier idi. Kıdemli şancı Meier, her zamanki gibi, izleyicisini anında avucuna alan müthiş bir yorum sergiledi.
 
Götterdammerung’un, Ring’in koroya yer verilen yegane sahnelerinde Macar Radyo Korosu ve Budapeşte Stüdyo Korosu da çok başarılıydı. Diri, sağlam ve yumuşak söyleyişleriyle onlar da tam not almaya layık bir performans sergilediler.
 
Şef Adam Fischer’in Nibelung’un Yüzüğü dörtlemesi için tercihini akıcı tempolardan yana kullandığını söyleyebiliriz. Seremonyal değil coşkulu, enerjik bir Ring izledik dört gece boyunca. Macar Radyo Senfoni Orkestrası’nın yaylıları ve üflemelileri Bela Bartok Ulusal Konser Salonu’nun olağanüstü güzellikteki akustik ortamında çok iyi tınladılar. Akustik ortamın bu kadar berrak olması ve orkestra çukurunun Bayreuth’taki gibi gizli olmaması Fischer’in işini zorlaştıran bir unsurdu ama o, son derece usta bir kavrayışla, orkestrasını tamamen şancılarının emrine vererek pek çok sahnede mükemmel bir eşlik çıkardı. Walkürelerin At Sürüşü, Sihirli Ateş Müziği, Siegfried’in Ren Yolculuğu ve Siegfried’in Ölümü gibi, Ring dörtlemesinin muhteşem güzellikteki orkestral bölümleri, deneyimli bir şef ve deneyimli bir orkestranın yorumuyla kulaklarımıza ulaştı.    

 

 Götterdaemmerung'dan iki sahne (© Zsófia Pályi, Müpa Budapest)

Bu yazımın üzerine Budapeşte Ring’ini izlemek isteyecek olan okurlarıma ellerini çabuk tutmalarını öneririm zira bu reji gelecek yıl son kez tekrarlanmasının ardından rafa kaldırılacak ama bu demek değil ki 2018 yılında Budapeşte Ring’siz kalacak! Macar Ulusal Operası Müpa’nın doğurduğu bu bir yıllık boşluğu değerlendirerek, şehrin muazzam opera binasında kendi Ring rejisini sahneleyecek. Böylece Budapeşte halkı ve yabancı ziyaretçiler Ring’i uzun yıllar boyu Müpa’da yarı sahneli izleyip dinledikten sonra bu kez tam teşekküllü bir opera kurumunda sahnelenmiş olarak izleme şansı bulacaklar. Macar Ulusal Operası, rejileri ve üzerine yatırım yaptığı kurumsal kimlikle Avrupa’nın son yıllarda en iddialı operalarından biri ama kurum yöneticilerinin işi bu kez fevkalade zor zira Adam Fischer’in Ring’e getirdiği -gençleri de kucaklamaya dönük- modern vizyondan sonra ortaya tatmin edici bir reji koymaları pek de kolay olmayacak. Ama sanılmasın ki, Müpa Wagner Budapeşte’de Festivali’ni gelecek yıl bitiriyor, hayır. Festival yepyeni bir rejiyle 2019 yılından itibaren Ring’i sahnelemeye kaldığı yerden devam edecek!
 

Macar Radyo Senfoni Orkestrası üyeleri festivalin sonunda en fazla yorgun düşen müzisyenlerdi belki de. (© Zsófia Pályi, Müpa Budapest)

‘Diyelim seneye de gidip yerinde izleyemedik; DVD veya CD kaydı var mı bu rejinin?’ diye soracak okurlarıma vereceğim yanıt, maalesef olumsuz olacak. Bu yazıya oturmadan önce, Fischer’in Budapeşte Ring’inin kaydının olup olmadığını araştırdığımda herhangi bir görsel veya işitsel kayda rastlayamamanın şaşkınlığını yaşadım. Umarım gelecek yıl ya işitsel ya da -daha iyisi- bir görsel kaydın hazırlanıp (Müpa’nın gelişkin teknolojik ortamında kayıt mutlaka yapılmıştır diye düşünüyorum) piyasaya verilmesi düşünülür de bu önemli reji gelecek nesillere kalır.

Serhan Bali
Budapeşte

BENZER HABERLER

    YORUMLAR


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20