25.10.2021
İstanbul’un gözde klasik müzik topluluklarından Otto Barok, 22 Ekim Cuma akşamı All Saints Moda Kilisesi’nde çok yönlü ve farklı bir konser programıyla yeni sezon açılışını gerçekleştirdi.
Biletleri günler öncesinde tükenen konserin etkinlik mekânında numaralı oturma düzeni yer almadığından, programın başlamasına bir saat kala kapı önünde biriken kalabalık güzel geçecek olan gecenin adeta habercisiydi.
“Müziğin Esrarengiz Yolculuğu” başlıklı programda Pelin Odabaşı çelloda, Yusuf Şahin perküsyon, klarnet ve saksafonda, Aykun Atılmış ise keman ve dijital klavsende ilk kez toplulukla birlikte sahne aldı. Ayrıca gecede soprano Cansu Baş ve bariton Sinan Turan’a; viola da gamba ve flütte Aslı Rüzgar Çermik, ud ve gitarda Berkay Çermik, flüt ve dijital klavsende Semi Dinçer, arpta ise Dide Keleşoğlu eşlik etti. Topluluğun Genel Sanat Yönetmeni Orhan Avcı ise keman ve çellosuyla her zamanki yerindeydi. Otto Barok’un gecedeki en büyük sürprizi ise Şef Ceyda Ayanoğlu tarafından geçtiğimiz yıl kurulan ve 12 amatör ses sanatçısından oluşan Orphe Çoksesli Korosu’nun programa dahil edilmesi oldu.
Konser izlenimlerine geçmeden önce Otto Barok’un konser kadrosu oluşturmasında izlediği akademik ve kolektif çalışmaya değinmek istiyorum. Topluluğun tamamıyla tecrübeli, virtüoz ve sabit müzisyenlerden oluşan bir kadro kurmak yerine, topluluk içerisinde verilen eğitimlerden geçmiş ve Otto Barok manifestosunu anlayabilmiş genç yeteneklere imkân tanımalarını oldukça faydalı buluyor ve bu sistemle yaratılan müzikal katma değerin ülkemizin sanat bilincine büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum. Türkiye’de daha önce müzikal anlamda bu tarz kolektif bir üretimi protest müziğin önde gelen isimlerden Grup Yorum’un gerçekleştirmiş olduğunu ve bu çalışmanın en büyük karşılığının, 2010 yılında Orhan Şallıel yönetiminde 55.000 seyircinin katılımıyla gerçekleşen senfonik temalı stadyum konserinde alındığını da okuyucularımıza hatırlatalım.
Konser, geceye misafir olarak katılan Orphe Çoksesli Korosu’nun, program kitapçığında yer almayan sürpriz bir Anton Bruckner bestesi seslendirmesiyle başladı. Hemen ardından sahne alan Cansu Baş ve Sinan Turan; Fransız bestesi J.P. Rameu’nun, Les Indes Galantes adlı operasından “Forets Paisibles”kısmını güçlü, dinamik ve kuvvetli bir tonda seslendirerek seyirciyi âdeta büyülediler. Dide Keleşoğlu ve Semi Dinçer’in yorumlarıyla arp ve flütün ön planda olduğu ve Orhan Avcı’nın kemanıyla hareket kattığı Kelt Melodileri ve kulaklara aşina sefarad şarkısı La Rosa Enflorese ile devam eden programda topluluk ilerleyen dakikalarda Monteverdi, Frescobaldi, Vivaldi, J.S. Bach ve Guedron’dan seçme eserler seslendirerek konserin ilk bölümünü tamamladı. Bu bölümde genç sanatçı Aykun Atılmış’ın klavsen ve keman performanslarında gösterdiği sakin ve başarılı performans dikkatlerden kaçmadı. Toplulukla ilk kez sahne alan güler yüzlü çellist Pelin Odabaşı ise özellikle Bach süit performansı ve diğer parça eşliklerindeki icrasıyla geceye imzasını attı. Topluluğun genç kanadının diğer temsilcisi arpist Dide Keleşoğlu ise her zamanki gibi seyircinin sempatisini ve beğenisini kazanmayı bildi.
Konserin ikinci bölümünde Osmanlı saray müziğine uzanarak Tanburi Mustafa Çavuş’un Dök Zülfünü Meydana Gel adlı eseri koro ve seyirci eşliğiyle büyük bir coşkuyla söylendi. Osmanlı kültüründen etkilenen dönemin büyük bestecilerinden Jean-Baptiste Lully’nin bestelemiş olduğu Türk Tören Marşı’da, taşımış olduğu mehter motifleri sebebiyle seyirciden yine büyük bir ilgi gördü. Aslı Rüzgar Çermik’in flüt soloları ve Cansu Baş’ın söylediği aryalarla devam eden programın sonuna gelindiğinde ise erken dönem bestecilerinden Stefano Landi’nin, Passacaglia Della Vita adlı eseri, koro ve seyirci eşliğiyle ritim tutularak söylendi. Eserin içerisinde geçen ve “ölme zamanı” anlamına gelen; Bisogna Moriere bölümü ise uzatılarak dakikalarca söylendi.
Otto Barok’un Genel Sanat Yönetmeni Orhan Avcı’nın programın başından sonuna kadar hemen hemen her eserin öncesi ve sonrasında vermiş olduğu tarihi ve teknik bilgilerle seyirciyi donatması, konserin bir nevi seminer ortamında geçmesini sağladı. Orhan Avcı ayrıca her icradan sonra sanatçıları ayrı ayrı seyirciye alkışlatmayı da ihmal etmedi.
Otto Barok’un topluluk olarak hassasiyetle yaklaştığı bir diğer önemli konu ise dönemin ruhunu en doğal hâliyle yansıtmak amacıyla kullanmış oldukları enstrümanlar ve bu enstrümanlar üzerinde doğallıktan sapmamak üzere yapmış oldukları ayarlamalar. Bu konuda yapmış olduğumuz kısa sohbette dönem çalgılarından viola da gamba hakkında bilgi alırken, hassas olan tellerin akort edilirken dahi kopabileceğini ve hayvan bağırsağından yapılan bu tellerin temin edilmesinin zorluğunu topluluk üyelerinden Aslı Çermik’ten öğrenmiş olduk. Dolayısıyla söz konusu enstrümanları edinmek, muhafaza etmek ve bakımlarını sağlamak oldukça maliyetli olduğundan, grubun mutlak suretle sponsor ya da sanata destek olmak isteyen kişi ve kurumlarla iletişim içinde olması gerektiği yadsınmaz bir gerçek. Bu vesileyle bizde bu kişi ya da kurumlara çağrımızı buradan yapmış olalım.
Topluluğun geleceği için bir diğer önemli husus ise her an yeni projeler ortaya çıkarma potansiyeli çok yüksek olan Otto Barok’un, bu projeleri gerçekleştirmek için gereken finansmanın sağlamak adına daha fazla sayıda seyirciyi ağırlayabileceği yeni mekânlara ihtiyacı olduğu gerçeği. Otto Barok şu an daha geniş sahnelerde ve daha geniş katılımlar önünde konser verecek bir topluluk olma aşamasını çoktan geçmiş durumda. Hatta topluluğun üyelerinin ayrı ayrı hayran kitlelerinin oluştuğunu hatırlatmakta da fayda var.
Konser yazımızı burada sonlandırırken, Otto Barok’un Genel Sanat Yönetmeni Orhan Avcı’yla yapmış olduğumuz söyleşiyi önümüzdeki günlerde okuyucularımızla paylaşacağımızı şimdiden müjdeleyelim. Ayrıca Otto Barok, 10 Aralık 2021 tarihinde yine All Saints Moda kilisesinde vereceği konsere tüm sanatseverleri davet ediyor.
Sanatla kalmanız dileğiyle…