MAKALE

Fransız Operaları İçinde Bir Başyapıt: Louise

05.01.2022


Paylaş:

Gustave Charpentier’nin Louise operasında, grand operalardaki, bazen inandırıcılıktan uzak karakterler, prensler, prensesler, kılık değiştiren soylular, konu içinde konular veya uzun uzun anlatılması gereken olay örgüleri yoktur. Hatta kimse bir cinayete kurban gitmez veya dramatik bir hastalığın pençesinde can vermez. Charpentier bizlere, gündelik insanların hayatlarından, tutkularından ve problemlerinden oluşan bir dünya sunar. Anne ve babasıyla Paris’te yaşayan genç bir kız, bohem hayat yaşayan bir şaire âşık olur. Evden kaçar, annesi onu eve getirir fakat genç kız özgür hayatını ve kavuştuğu aşkı unutamadığı için sevgilisine geri kaçar. İşte neredeyse üç saat süren operanın konusu bu kadar yalındır. Hikâyenin temelinde genç kuşağın daha tutucu olan bir evvelki kuşakla çatışması ve özgürce yaşanan hayatın katı ahlak kurallarına karşı galip gelmesi, zamansız bir hikâyedir. Bütün bu sebeplerden ötürü Gustave Charpentier, librettosunu da kendisinin yazdığı bu eseri “müzikli roman” olarak tanımlamıştır.
 
Charpentier’nin hayatı da oldukça ilginç tesadüflerle doludur. 1860 yılında, küçük bir kasaba olan Dieuze’de doğan Charpentier’nin babası amatör bir müzisyendi ve oğluna müziğin temel bilgilerini sahip oldukları pastanenin çatı katında öğretmeye başlamıştı. Tourcoing şehrine taşındıklarından sonra on beş yaşındaki Gustave, çalıştığı iplik fabrikasındaki boş zamanlarını keman ve klarinet çalmaya ayırdı. Bir süre sonra fabrikanın muhasebeciliğine yükseldi ve günün birinde fabrika sahibi onun kendi kendisine çaldığı kemanı duyunca belediye meclisini ikna edip eğitimini üstlenmelerini sağladı. 1879 yılında genç Gustave, annesiyle beraber Montmartre’a taşındı ve Paris Konservatuvarı’na başladı. Hocaları Massart ve hayran olduğu Massenet oldu. Genç müzisyenler arasında bir yıldız gibi parladı ve Montmartre’a olan derin aşkla bağlılığı kısa sürede kulaktan kulağa yayıldı.

Louise operası uzun yıllar üzerinde çalıştığı bir opera oldu. 1898 yılında Opera Comique müdürü Albert Carré, eseri kabul etti ve yeni yüzyılın ilk yeni prodüksiyonu olarak sahneleneceği müjdesini verdi. 2 Şubat 1900 yılında Louise ilk temsilini yaptı. Eser öylesine başarılı oldu ki sadece ilk yıl içinde yüz temsil yaptı. Operanın ilk temsillerinden birinde 400 dikişçi kıza bedava bilet dağıtıldı. Bu kızların belki de sahnede kendi hayatlarından kesitler gördüklerinde nasıl ağladıklarını tahmin etmek zor olmasa gerek! Daha sonra Charpentier, Conservatoire Populaire de Mimi Pinson’un kuruluşunda çok etkin bir rol oynadı ve çalışan kızlara bedava müzik eğitimi verilmesini sağladı. Böylelikle gerekli eğitimi alan kızlar Paris ve civarındaki festivallerde yeteneklerini sergilemeye başladılar. Her ne kadar Louise’in devamı niteliğinde olan Julien operasını bestelediyse de Charpentier bir daha böylesi büyük bir başarı elde edemedi. Fransız müziği tarihinde daima saygın bir yeri oldu. Âşık olduğu Montmartre’yi asla terk etmedi ve doksan bir yaşında Sacré-Coeur’ün önünde kendi müziklerinden oluşan bir konserde orkestra şefliği yaptı. 1956 yılında, Louise 1000. temsilini yapmadan kısa bir süre önce hayata gözlerini yumdu.


 
Louise’in müziği biraz Massenet etkisinde olsa da Puccini’nin yaptığı gibi önceki sahnelerde kullanılan müzikleri daha sonraki sahnelerde hatırlatıcı tarzda bestelenmiştir. Özellikle ilk defa Julien’den duyduğumuz “Tout etre a le droit d’etre libre” (Herkesin özgür olmaya hakkı vardır) cümlesinin müziği âdeta bir düstur olmuş ve opera boyunca sıklıkla tekrarlanmıştır. Eserin en meşhur aryası Louise’in söylediği “Depuis le jour” hemen bütün lirik sopranoların repertuvarında bulunur. Aryadan hemen sonra gelen yaklaşık 20 dakikalık tutku dolu aşk düeti ise çok etkilidir.
 
Louise, sayısı çok az olan Fransız verismo operası arasında belki de en mükemmelidir. Bestelenmiş olan tüm operaların içinde de en realistik olanıdır. Sahne üzerinde gazete okunur, çorba içilir, dikiş dikilir. Bütün bunların özel müziği vardır ve örneğin çorba kasesine ilk kimin kaşığının gireceğine kadar her şey notalarda belirtilmiştir. İkinci perdenin ikinci sahnesindeki dikiş makinelerinin 6/8’lik olması şartı koşulmuş, böylelikle her şeyin gerçeklerden farksız olması istenmiştir. Döneminde seyircilerin sahne üzerinde görmeye hiç alışık olmadıkları sokak satıcıları, ütücü kızlar, argo diyalektle konuşan çöp toplayıcıları vardır. Ayrıca hayattaki konumundan şikâyet eden yaşlı ve yorgun bir baba ve hiç de anaç olmayan sert, sevgisiz ve katı bir anne dört baş rolden ikisini oluşturur. Diğer iki başrol olan Julien ve Louise, birbirlerine karşı olan aşklarını ve tensel isteklerini açıkça beyan ettiklerinde 1900 yılında bu eseri ilk defa seyredenlerin yürekleri kuşkusuz iki kat şiddetli çarpmıştır. 
 
Charpentier’nin librettosu müzikle o kadar iç içedir ki her cümle müzikal olarak söylenirken, aynı zamanda teatral olarak da oynanması gereklidir. Her ne kadar alışılmadık derecede çok solist kadrosu olsa da bu kadro hikâyede sadece ortam betimleyen karakterler olarak var olur. Operada görünen dört ana karakter vardır. Louise, Julien, Anne ve Baba. Eserde annenin adı hiç geçmezken, Baba’nın adı sadece bir defa son perdede geçer. Anne’nin “Pierre!” diye bağırmasından öğreniriz ihtiyar adamın adını. Fakat bütün bu saydığımız dört karakterden çok daha baskın ve belirgin bir beşinci karakter vardır operada. Bu da Paris’in kendisidir! Charpentier, ölene dek kalbini kazanmış olan bu rüyalar şehrine hiçbir bestecinin başka bir şehre yapamadığı ölçüde bir övgüde bulunmuştur. Her bir perde Paris’in gökyüzü altında cereyan eder, her bir sahnede Paris halkının değişik duyguları geri planda görülür. Yüzyıllar boyunca bütün büyük sanatçılara ilham kaynağı olmuş Paris şehri, Charpentier’nin her bir müzik cümlesinde adeta nefes alır. Eserin sonunda Baba yumruğunu sallayarak kızını baştan çıkardığı için Julien’i değil, Paris’i suçlar. Acaba bu şehir bir başka günahsız kurbanı baştan mı çıkarmıştır yoksa ona yeni bir özgürlük, ümit ve aşk mı bahşetmiştir? Her ne olursa olsun kazanan bir kez daha Paris.



Louise’in diskografisi ne yazık ki çok geniş değildir. Önerebileceğim ve hangisine önceliği vereceğimi bilemediğim iki kayıt vardır. 1976 yılında Cotrubas, Domingo, Bacquier, Barbie tarafından şef Georges Pretre’nin Sony firması için yapılan ve ondan bir yıl sonra 1977’de, Sills, Gedda, Van Dam, Dunn tarafından Julius Rudel’in önderliğinde EMI firmasının piyasaya sunduğu kayıt gerçekten bu operanın en iyi yorumlarıdır.
 
Ileana Cotrubaş sesinin güzelliği ve gençliğiyle, ifadelerindeki naiflik ve kırılganlıkla idealin ötesinde bir Louise. Özellikle ilk iki perdedeki ürkekliği, korkaklığı, anne ve babasına karşı olan çekincelerini büyük bir başarıyla ifade ediyor. Onun için son perdedeki isyanında hakikaten çıldırdığını düşündürüyor babasına ve de dinleyicilere. “Depuis le jour” aryası piyanissimoları ile mükemmel bir şekilde yorumlanmış. Julien rolünde Placido Domingo Gedda’ya kıyasla daha sevecen, daha âşık bir genç erkek. Anne Jane Berbie rolde biraz tek yönlü, sadece azarlayan ve kızgın bir anne olmuş. Gabriel Bacquier ise deneyimi ve üstün teatral kabiliyeti ile çok başarılı, ta ki Jose van Dam’ın yorumunu dinleyene kadar. 



Her ne kadar Beverly Sills olağanüstü kariyerinin sonlarına doğru gelmişse de hâlâ etkileyici bir Louise karakteri ortaya koyuyor. Fortelerde sesindeki vibrasyon aralığındaki genişlemeyi pianissimoları ile telafi ediyor. Julien rolündeki Nicolai Gedda, gerçek bir hedonist bohem tiplemesi ve her daim neşeli ve vokalleri açık söyleyişi ile tam bir Julien. Anne rolündeki Mignon Dunn, sert, soğuk ve her zaman keyifsiz olan anne tiplemesine biraz daha anlayış ve çok ender de olsa tebessüm katarak rolü daha insancıl kılıyor. Baba rolü Jose van Dam’ın en başarılı rollerinden biri. İlk cümlesinden itibaren yorgun fakat öyle olmayı kabullenmiş yaşlı bir adam. Kızıyla olan bölümlerde çok şefkatli ve sevecen. “Voir naitre une enfant” bölümü sonsuz bir nostaljiyle söylenmiş. Julius Rudel’in orkestrayı yönetişi son derece dinamik ve heyecan verici iken Georges Pretre, eserdeki hüznü ve romantik öğeleri daha ön planda tutuyor.

BENZER HABERLER

    YORUMLAR


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20