SÖYLEŞİ

Akademi Festival İstanbul'un Perde Arkası

29.01.2022


Paylaş:

Değerli Andante okurları, İstanbullular ve sanatseverler… Eylül ayının son haftasında, Türkiye’de oda müziği alanına çok değerli katkıları olacağına inandığım İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali ve Uluslararası Müzik Akademisi için İzmir’den İstanbul’a yola çıktım. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda, 21 Eylül 2021 tarihinde, dünyaca ünlü piyano ikilisi Lucas & Arthur Jussen kardeşlerin verdikleri dört el piyano resitaliyle başlayan ve 2 Ekim tarihinde Borusan Quartet & Nil Kocamangil’in verdikleri “yaylı dörtlü ve beşli” konseriyle kapanışını yapan festival, alanının usta isimlerini ağırladı. Festival ve Akademi direktörü, piyanist Aycan Altungül ve Genel Sanat Direktörü, çellist Nil Kocamangil’in kuruculuğunu yaptıkları, Türkiye’nin ilk, uluslararası klasik müzik sanatçı menajerlik ajansı LocksBridge’in partnerliği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kültür Daire Başkanlığı’nın destekleriyle kurulan Akademi Festival İstanbul’un gençliğe, sanatseverlere, Türkiye’ye katacağı geleceğe dönük büyük farkındalıkları şimdiden çok etkileyici buldum! Festival ekibinin bu yıl seçtiği tema “Doğa ve İstanbul” ve “Müzik doğayı iyileştirecek, gençler İstanbul’u iyileştirecek” biçimindeydi. Tüm dünya olarak içinde bulunduğumuz salgın süreci, ülkemizi yasa boğan yangınlar ve çeşitli doğal afetlerin, bize doğanın, aldığımız her nefesin ne kadar kıymetli olduğunu tekrar tekrar hatırlattığı bu dönemde, festival ekibinin bu temayı seçmesi çok anlamlı olmuş… Sizler için hazırladığım bu özel yazıda festival ekibiyle, konserlerine katılabildiğim değerli sanatçılarıyla yaptığım röportajları, konserleri ve festivalin perde arkasından kesitleri bulacaksınız. Şimdiden keyifli okumalar dilerim.

Sizlere ilk olarak tanıtmak istediğim isim, İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali ve Uluslararası Müzik Akademisi kurucu ortağı ve direktörü, piyanist Aycan Altungül. Altungül, sanatçı kişiliği, akademisyenlik deneyimi ve yüksek vizyonuyla festivali yönetmekle kalmıyor, tüm enerjisini yaptığı her işe dahil ediyor.


Türkiye, özellikle Covid-19 salgınını yaşadığımız bu günlerde müzikten, ustalık sınıfı çalışmalarından ve festivallerden uzak kaldı. Uzun bir aradan sonra böyle kapsamlı bir festival ve akademinin gündeme gelmesi tüm sanat camiasını heyecanlandırdı. Siz, İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali ve Uluslararası Müzik Akademisi olarak İstanbul’a, Türkiye’ye ne gibi kazanımlar sağlamayı hedefliyorsunuz?
Ne yazık ki içinde bulunduğumuz salgın süreci tüm hayatımızı ele geçirdi. Biz bu sürecin bize dayattığı zorluklara karşın motivasyonumuzu düşürmek yerine işimize daha da odaklandık ve bu noktaya geldik. Doğal olarak, aynı heyecanı biz de yaşıyoruz. Bu festival, oda müziği festivali olduğu için amacımız, oda müziğinin tüm güzelliklerini sanatseverlere sunabilmek. Her yıl, belli bir kitlenin sadece oda müziğinin zengin repertuvarını dinlemek için geldiğini düşünmek şimdiden bizi heyecanlandırıyor. Sadece bu alana hizmet ederek, bu alanın dev isimlerini ülkemizde ağırlamaya devam ederek ülkemizde de oda müziği alanında ileriye dönük büyük gelişmelere aracı olmak istiyoruz.

Akademi kısmına gelecek olursak… Hepimizin bildiği gibi, öğrenci yaşamı standartlarında bir müzisyenin yurt dışında kendi olanaklarıyla okuması çok zorlayıcı. Yaşadığımız ekonomik sıkıntılar buna en büyük engel. Bu nedenle, dünyanın en saygın kurumlarında eğitim veren, ulaşılabilirliği kolay olmayan sanatçıları akademimizde genç yeteneklerimizle buluşturmak, onlara gelecekleri için birer kapı aralıyor. Öncelikle, akademinin uluslararası olması, farklı kültürlerle bir araya gelinmesi, öğrencilerimize yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Ekonomik durumu elverişli olmayan yetenekli öğrencilerimiz, rastlama olasılığı zor olan bir eğitmenle akademimiz bünyesinde buluşuyor.

Festival ve akademi gibi büyük oluşumları yönetmek büyük bir deneyim ve güç gerektirir. Çok genç bir ekiple, İstanbul gibi büyük bir metropolde bu oluşumu hayata geçirmek size neler hissettirdi?
Her şeyden önce, işimizde başarılı olmak istiyorsak benlik duygumuzu kapıların dışında bırakmamız gerekiyor. Bu, mesafesiz olmak değil; aksine anlayarak, analiz ederek doğru mesafeyi bulmak demektir. Hangi konumda olursanız olun, yeri gelir işin başındasınızdır, yeri gelir bir sandalye taşırsınız. Önemli olan her konumdaki kişinin yerine kendini koyarak, ne hissettiğini düşünerek, herkesin eşit olduğunun farkında olarak hareket etmektir. Bence bir organizasyonun oluşumunu köklendiren en temel taş budur. Kendinin en iyi versiyonunu yaratabilmek için aslında hayattaki tek beklentinin sadece kendinden olması. Tüm bunlar seni daha da düşünmeye, sorgulamaya ve yaratıcı olabilmeye iter. Tabii, bizim ekip olarak gençlerin enerjisini, duygularını ve düşüncelerini yansıtan bir festival yaratmamız, harika bir deneyim. Çünkü işin her basamağında ki deneyimle yoğrulan bir süreci yaşayarak öğrenmek en büyük avantajımız.



Can Özükan: Sevgili Aycan’a çok teşekkür ederek merak ettiğim diğer soruları sormak üzere, ülkemizin yetiştirdiği gurur kaynağı müzisyenlerimizden, değerli viyolonsel sanatçısı, İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali ve Uluslararası Müzik Akademisi kurucu ortağı ve sanat direktörü sevgili Nil Kocamangil’e dönüyorum. Nil, Türkiye’de başladığı müzik eğitimine Almanya’da ve Paris’te devam etti. Dünyanın önde gelen viyolonsel sanatçılarıyla çalışma fırsatı bularak ülkemizi temsil eden değerli sanatçımız, bugünlerde mezun olduğu okul olan MSGSÜ Devlet Konservatuvarı’nın saygın eğitmenleri arasına alındı. Eminim ki üretkenliği, disiplini ve işine olan tutkusuyla ülkemize çok büyük değerler kazandıracak.

Sevgili Nil, ülkemizde çok çeşitli ustalık sınıfı çalışmaları ve festivaller düzenleniyor, siz ICFEMA olarak festivalin ana temasını oda müziği üzerine kurmayı seçmişsiniz. Festivalin oda müziği olarak oluşmasının nedeni nedir?
Eğitim hayatım boyunca uzun yıllar yurt dışında yaşadım. Bu sırada hem öğrenci olarak katıldığım ustalık sınıfları, hem de sanatçı olarak katıldığım festivallerde kazandığım tecrübeler sayesinde uzun yıllardır hayalini kurduğum bir proje vardı: ülkemize daha önce gelmemiş, fakat yurt dışında gerçekten çok meşhur olan, aynı zamanda tanıma şansını yakaladığım hocaları Türkiye’ye davet edebilmek, ayrıca hem eğitimini aldığım hem de çalmaktan çok keyif aldığım oda müziği üzerine bir festival kurabilmek. 2020 Ocak ayından itibaren Akademi Festival İstanbul markası adı altındaki İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali ve İstanbul Uluslararası Müzik Akademisi’ni kurmak için ekip arkadaşlarım Aycan Altungül, Duygu Esenkar ve Onur Tahmaz’la beraber canla başla çalıştık ve bunun gerçekleştiğini görmekten büyük heyecan ve mutluluk duyuyoruz. Alanında çok saygın isimleri Türkiye’ye getirmenin gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. İstanbul gibi dünyanın en önemli metropollerinden birinde köklü bir klasik müzik akademisinin muhakkak olması gerektiğini düşünerek, Prof. Gary Hoffman (viyolonsel), Prof. Caspar Frantz (piyano) ve Prof. Svetlin Roussev (keman) gibi hem solist hem de dünyanın en seçkin sanatçılarından oluşan bir kadroyla genç sanatçılarımıza yeni bir vizyon kazandırabilmeyi ve ufuklarını açmayı arzuladık. Festivalimizde ise sadece oda müziğine odaklanarak ülkemiz seyircisini alanında usta isimler ve oda müziğinin zengin repertuvarıyla buluşturmak istedik.
 
Festivalin Genel Sanat Direktörü olarak, bu festivale ve akademiye katılmak isteyen genç müzisyenlerden nasıl beklentileriniz oluyor, ustalık sınıfı eğitimlerine katılım için koşullarınız nelerdir?
Başvurular, dünyanın çoğu akademisinde olduğu gibi videoyla yapıldı. Katılımda bulunmak isteyen öğrenciler tarafından gönderilen videolar akademi eğitmenlerimizce değerlendirilerek, aktif ve pasif katılım şeklinde ayrıldı. Eğitmenlerimizin yoğun programlarına göre yaptığımız planlama sonucunda her sınıf için yedi kişilik aktif katılım kontenjanı belirlendi. Ayrıca en baştan beri yanımızda olan kıymetli sponsorumuz Equinox Kimya Firması ise büyük bir nezaket göstererek yetenekli fakat maddi durumu yeterli olmayan öğrencilerimize de burs imkânı sağladı.
 
Festival kurucuları Aycan Altungül ve Nil Kocamangil’den sonra, festivalin partnerleri, Türkiye’nin ilk ve lider uluslararası sanatçı menajerliği ajansı olan LocksBridge kurucuları Boğaziçili sosyal girişimciler Duygu Esenkar ve Onur Tahmaz’a festivalle ilgili diğer soruları yöneltmek istiyorum. 
 
Çalışmalarınızı heyecanla izliyorum, öncelikle IAMA’ya üyeliğinizi kutlarım. (Uluslararası Sanatçı Menajerli Birliği) Üyelik aşaması nasıl bir süreçti ve bu üyelikten sonraki hedefleriniz nelerdir?
LocksBridge, bir kültürel girişimcilik örneği olarak ülkemiz sanatçılarını desteklemek, onları uluslararası camiada hak ettikleri yere çıkartabilmek, kariyer yolculuklarına yardımcı olacak arkadaşları olmak için kurduğumuz bir girişimcilik örneği. Bu girişim, uluslararası bir girişim; Türkiye’de yerel çalışmıyoruz, hedefleri, amaçları, vizyonu ve misyonuyla LocksBridge uluslararası camiada etkin bir yer almak isteyen bir yapı aslında. Bu girişimle beraber bizim amaçladığımız olgu Türkiye’deki klasik müzik endüstrisi ile uluslararası klasik müzik endüstrisi arasında bir köprü oluşturabilmek ve aradaki iletişimi sağlamlaştırabilmek. Bu noktada girişim olarak vizyonumuz ise aslında Türkiye klasik müzik camiasını edilgen durumdan çıkartıp, sanatçılarıyla, bu alana emek veren emekçileriyle beraber etken bir konum geçirebilmek. Londra merkezde uluslararası sanatçı menajerliği birliği çok önemli bir platform. Sanatçı menajerlerini, orkestra müdürlerini, sektörden birçok kişiyi bir araya getiren ve birbirlerine destek olmalarını sağlayan bir topluluk. Bu topluluktaki üyeliğimiz sayesinde Akademi Festival İstanbul’da birlik bünyesindeki ajansların orkestra müdürlerinin, birçok önemli kişinin bu festival ve akademiden haberdar olmasına vesile oldu. Burada görünen, bilinen, tanınan ulaşılabilir bir festival olarak birçok sanatçının, menajerin bu oluşumdan haberdar olmasına vesile oldu.
 
Akademi Festival İstanbul, vizyonunuzla nasıl örtüşüyor?
Akademi Festival İstanbul, İstanbul gibi önemli bir merkezde temelleri atılan kapsamlı bir oda müziği festivali. Gençlerin enerjilerini, düşüncelerini, sanatını içinde barındıran bir festival. Hepimizin bu şehir için söyleyecek bir sözü var ve biz gençler olarak, bütün enerjimizle, emeğimizle bu festivali kurduk. İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali’ni, uluslararası çalışma, vizyon ve misyon olarak LocksBridge’in amaçlarıyla örtüştüğü için çok önemli buluyoruz.
 
İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali ve Uluslararası Müzik Akademisi’nin 21.09.2021 tarihinde yapılan açılış konseri, dünya sahnelerinin önde gelen isimlerinden, Deutsche Grammophon firması özel kayıt sanatçıları, Hollandalı piyano ikilisi Lucas & Arthur Jussen kardeşlerin verdikleri dört el piyano resitaliyle gerçekleşti. Harika piyanist kardeşler İstanbullu sanatseverlere W.A. Mozart, F.P. Schubert, F.M. Bartholdy, I.F. Stravinsky’nin piyano repertuvarına miras bıraktıkları olağanüstü eserleri seslendirdiler. İki kardeşin arasındaki mükemmel birliktelik, yarattıkları etkileyici renkler, seyirciyi içine çeken atmosfer yaratma bilinçleriyle İstanbullu müzikseverlere harika bir konser gecesi yaşattılar. Uzun yıllardır izlediğim bu ikiliyle siz değerli Andante okurları için sohbet ettim. Büyük bir heyecanla, merak ettiklerimi sormak üzere ikiliye dönüyorum. 
 
Türkiye’ye hoş geldiniz. Dünya’nın içinde bulunduğu Covid-19 salgını nedeniyle uzun bir süre sanat hayatı da bu durumdan etkilendi. Salgın süreci devam ederken Türkiye’ye gelmeniz için sizi etkileyen şey ne oldu ve İstanbul dinleyicisini nasıl buldunuz?
Doğrusunu söylemek gerekirse salgın hâlâ devam ediyor. Bu süreçte konser verme olanağımız olan tüm davetleri değerlendirmeye çalıştık. Bizi çok heyecanlandırmayan çok sayıda kent ve kasabada bile konserler verdik. Bize “İstanbul’da yeni bir festival yapıyoruz, çalmak ister misiniz?” dediklerinde, İstanbul’u duyduğumuz an çok heyecanlandık ve hiç düşünmeden evet dedik. İstanbul çok güzel bir kent ve bizim için buraya gelmek her zaman çok mutluluk verici. Bugün, salonun salgın koşullarında yarı dolu şekilde hizmet vermesine karşın tam kapasiteyle doluymuş gibi büyük bir enerji hissettik, izleyiciler çok konsantreydi ve bizim de çok iyi odaklanma şansımız oldu.



Oda müziği yaparken bir bütünlüğü ve uyumu yakalayabilmek için enstrüman başında çalışmak dışında neler yaparsınız, müziğinizi derinleştiren ve geliştiren şeyler nelerdir?
Bizce bunun en önemli yolu, birlikte çok çalışmak ve müzik yapmak. Biz, çocukluğumuzdan beri sürekli birlikte çaldığımızdan dolayı büyük bir avantaja sahibiz. Bazı müzisyenler çalışırken “Burada piyano yapmalıyız, burada forte olmalıyız” şeklinde yorum konuşurlar ancak, biz buna gerek duymuyor, bir piyanoda tek bir vücut ve beyin gibi çalıyoruz. Bizce müzik yaparken ego olmaması gerekiyor. Ego, oda müziğini öldüren bir şeydir. Çaldığımız her saniye birbirimizi önemsiyor ve dinliyoruz.
 
Oldukça genç yaşlarda dünyanın en prestijli orkestralarıyla ve şefleriyle müzik yapma fırsatını yakaladınız. Genç yaşta bu başarıları elde etmek size nasıl hissettiriyor?
Bizce çok güzel bir duyguydu ve şu an hayatın bizi getirdiği konumdan çok mutluyuz, çok şanslı hissediyoruz. Aynı zamanda biliyoruz ki çok fazla yapılacak şey ve alınacak yol var. Evet, çok büyük başarılar kazandık ama yapacak hâlâ çok işimiz var… Çok yetenekli şeflerle çalışmak o kadar da büyük bir şey değil aslında. Herkes bunu yapmak istiyor, her iyi müzisyenin yapılacaklar listesinde iyi bir orkestrayla ve şefle çalışma hayali vardır. Eğer özel olan bir şey varsa, o şefin sana bir proje daha yapmayı teklif etmesidir. Sen, geçmişteki en yakın konserin kadar iyisin şu an. İstersen dünyanın en önemli şefleriyle çal, senin iyi olman önemli. Her konser aslında senin ilk konserindir, her konserin yeni bir başlangıçtır, her seferinde yeni bir şey yapıyormuş gibi hissederiz.
 
Eğitim hayatlarınızda her ikiniz de farklı ekolleri görmüş ve deneyimleme şansı yakalamışsınız. Bu durum, oda müziği yapan iki piyanist için olumlu ya da olumsuz ne gibi durumları meydana getirir, fikir ayrılıklarınızı nasıl sentezlersiniz?
Kendi yolunda, kendi kendinizi geliştirmeniz de çok önemli. İnsanlar birbirimizden farklı ülkelere gideceğimiz zaman duo’muzun ayrılacağını düşünürken biz bu durumun ikimiz için de çok daha faydalı olduğunu düşünüyoruz. Bu süreç sayesinde kendi fikirlerimizi yaratma şansımız oldu ve tekrar bir araya geldiğimizde çok daha yaratıcı, çok daha farklı fikirler çıktı ortaya. Fikirlerimiz hiçbir zaman aynı olmak zorunda değil, çok fazla fikir vardır ama duo olarak çalışmanın önemli yanlarından biri de bu fikirlerin ortak yanlarını bulmaktır. Çok farklı fikirlerimiz oluyor ve hep birlikte olduğumuz zaman da çok fazla fantezi kalmıyor, fikirler birleşmiş oluyor. Bizim için kendi kendimizi geliştirmek çok önemli ve sonrandan fikirlerimizi bir araya getirmenin çok önemli olduğuna inanıyoruz. 
 
Festivalin açılış konserinin ardından Maçka Habitat Parkı’nda birçok atölye, söyleşi ve konser sanatseverlerle buluştu. Festivalin ikinci önemli konser gecesinde sizler için dünyaca saygınlık kazanmış, efsanevi viyolonsel sanatçısı Gary Hoffman ve Avusturyalı piyano virtüozu, Conservatoire National Supérieur de Musique et de Danse de Lyon’da profesör olarak görev yapan David Selig’le sohbet ettim. Gary Hoffman, 22 yaşında Indiana University School of Music tarihinin en genç profesörü oldu, 1986 yılında dünyanın en önemli viyolonsel yarışmalarından biri olan, Paris’teki Rostropovich Yarışması’nda birincilik ödülü alarak uluslararası üne kavuştu. David Selig, solist olarak dünyanın en prestijli sahneleri olan Salle Pleyel, Amsterdam Concertgebouw, Théâtre des Champs Elyées ve New York’taki Carnegie Hall’da konserler verdi. Fransa, Hollanda, Almanya ve İsviçre’nin yanı sıra ABD ve Uzak Doğu’da da düzenli olarak konserler vermekte olan David Selig dünyanın birçok yerinde düzenlenen ustalık sınıflarında piyano, oda müziği ve lied repertuvarı üzerine dersler vermekte. Değerli sanatçılar, İstanbullu sanatseverler için F. Couperin, L. Boëllmann, C. Debussy, J.N. Castellanos, G. Cassadó’nun eserlerinden oluşan bir repertuvar hazırlamışlardı. Şimdi sizleri çok keyif aldığım sohbetimizin satırlarıyla baş başa bırakıyorum. 
 
Değerli Gary Hoffman, Türkiye’ye hoş geldiniz! Dünyanın en prestijli festivalleri olan Verbier, Marlboro, Evian, Kronberg gibi festivallere düzenli olarak davet ediliyorsunuz. Bu festivalleri göz önünde bulundurarak Akademi Festival İstanbul hakkında neler söylemek istersiniz?
Öncelikle, İstanbul kültürel paylaşımın çok üst düzeyde olduğu uluslararası bir kent ve şüphesiz burada büyük çaplı, köklü müzik organizasyonlarının oluşturulması için tüm koşullar var ve şu an hâlihazırda yapılıyor. Bu yeni festivalin bir üyesi olmaktan çok mutluluk duyuyorum. Nil, bir arkadaş, bir meslektaş ve çok değer verdiğim bir sanatçı. Festival ekibiyle birlikte çok büyük bir çaba gösterdiler. Bana “Bu festivalin ve akademinin bir parçası olmak ister misiniz?” diye sorduklarında tabii ki olmak istedim. Çünkü bu, hayatın devamlılığının bir parçası; ustalardan çıraklara bir şeylerin geçmesi, müziğin canlılığının devamlılığının sağlanması ve kişinin kendi deneyimini, perspektifini paylaşması. Bunu hem halkla hem de genç müzisyenlerle paylaşmak benim için çok önemli. 
 
Çoğunluğu Türkiye’den katılımcı olan genç çellistlerle çok detaylı ve verimli bir ustalık sınıfı süreci geçirdiniz. Türk gençleri için neler söylemek istersiniz?
Öncelikle şunu vurgulamak isterim ki bu yeteneği, beceriyi her noktada hissettim. Bana kalırsa bu bir gelişme; keşfetme, yeteneği, beceriyi ileriye taşıma ve gençlere ilham alabilecekleri rol modelleri gösterebilme meselesi ve bence bu gençler emin ellerdeler. Biliyorum ki bazıları Türkiye’de, bazıları yurt dışında okuyor. Şu an, içinde bulunduğumuz dünyada hareketlilik çok fazla, insanlar istediği zaman istediği yere çok kolay bir şekilde ulaşabiliyor; aynı tozlaşma gibi. Müzik ve müzik eğitimi artık sınırlar içerisine hapsedilmiş değil. Bu ülkenin mayasında kesinlikle büyük bir yetenek ve beceri var. Şüphesiz ki en önemli unsurlardan biri bu gençlerin Nil gibi onlara iyi olanaklar gösterebilecek, hedef koymalarına yardımcı olabilecek, ellerinden tutup yol gösterebilecek bir rehberleri olmasıdır; keza, bunu ortaya çıkan sonuçlardan görebiliyoruz. Tüm bu bahsettiğimiz unsurların güncel bir şekilde, bir bütün içerisinde mevcut olması; nelerin yapılabildiği ve nelerin yapılabileceği hususunda büyük bir devrimsel fark ortaya kocayacaktır. Çünkü biz, sadece günümüz için değil aynı zamanda gelecek için de konuşuyoruz.
 
Değerli David Selig, Türkiye’ye hoş geldiniz! Oda müziğine olan büyük tutkunuz nasıl oluştu, oda müziğini tanımlamanızı istesem neler söylemek istersiniz?
Öncelikle, bu güzel soru için çok teşekkürler. Bana göre bu tutkum çok küçük yaşlarımda oluştu. Okuduğum okulda arkadaşlarımla çok fazla oda müziği yapıyorduk ve ben birlikte müzik yapmayı keşfettikçe, bu değişken diyalogu gözlemledikçe daha da çok sevdim. Oda müziğindeki en önemli şey diyaloğu iyi anlayabilmek ve bu paylaşımın sonunda seyirciye bu aktarımı hissettirebilmek. Bu, duyguları sözcüklerle ifade etmenin de ötesinde bir alan. 
 
Değerli sanatseverler, İstanbul’da yaratılan bu harika festival ve akademiye tanıklık ettiğim süreç içerisinde, dünyanın en prestijli sanatçılarıyla tanışma, onlarla müzik hakkında sohbet edebilme fırsatını yakaladım. Ülkemizde oluşumunu gün geçtikçe sağlamlaştıran nice önemli klasik müzik festivallerinden biri olacağına inandığım Akademi Festival İstanbul, yıllar içerisinde ülkemizin gençlerine, sanatseverlere büyük bir kültür mirası olacaktır. Festival süreci benim için her ne kadar erken bitse de İstanbullu sanatseverler harika etkinliklerle, konserlerle buluşmaya devam etti. Gary Hoffman & David Selig viyolonsel-piyano resitalinin ardından Caspar Frantz, Helen Weiss & Gabriel Schwabe piyanolu trio konseri, sonra Svetlin Roussev & Elena Rozanova keman-piyano resitali, Burak Bilgili & Gökhan Aybulus şan resitali ve festivalin kapanışını yapan Borusan Quartet & Nil Kocamangil yaylı dörtlü ve beşli konseri sanatseverlerle buluştu. Bu büyük oluşumda emeği geçen kurucu ortakları, desteklerini esirgemeyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı ve Equinox Kimya Firması’nı canıgönülden kutluyorum.

BENZER HABERLER

    YORUMLAR


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20