11.02.2022
Romantik dönemin önemli bestecilerinden; müzikten başka felsefe, din, müzikbilim, astronomi, hayvan bilimi, botanik, etnoloji gibi çok çeşitli konularla ilgilenmiş bir düşünce adamı; öncü müzisyenlerden; piyanist, orgcu, orkestra şefi Camille Saint-Saëns, arkasında çok sayıda beste bırakarak, 16 Aralık 2021’de dünyaya veda etmişti.
Harika Çocuk
1835 yılında Paris’te doğmuş, çok genç yaşta öksüz kalmış, sağlıksız bir yapıya sahip olan Camille Saëns, küçük yaşta harika çocuk olarak kendini gösterir. İki buçuk yaşında okumaya başlar, üç yaşında notaları tanır, yedi yaşında cebir problemleri çözer, fizik deneyleri yapar. Küçücükken her sese ilgiyle kulak verdiğini, mutlak bir kulağa sahip olduğunu fark eden müzisyen teyzesi, çocuğa Le Carpentierpiyano metoduyla ilk eğitimi verir. Sekiz yaşında ise ciddi piyano eğitimi için Camille-Marie Stamaty’e teslim edilir. Stamaty teori dersleri için çocuğu Pierre Madelen’e gönderir. Saint-Saëns olağanüstü piyano çalışını Stamaty’e borçludur.
İlk konserini 11 yaşında, Paris’teki Salle Pleyel’de verir. Programda Mozart’ın 15. ve Beethoven’ın 3. piyano konçertoları dışında, Hummel, Bach, ve Handel’den solo eserler de vardır. Dönemin gazete kupürlerinden de anlaşılacağı üzere, başarısı büyük olur. Hector Berlioz ve Charles Gounod’nun dikkatini çeken ve övgüsünü alan Saint-Saëns’ın mesleki hayatı başlamıştır.
Eğitim ve İlk Başarılar
1848’de girdiği Paris Ulusal Müzik Konservatuvarı’nda orgcu ve besteci François Benoist’nın org; iki yıl sonra da besteci Fromenthal Halévy’nin kompozisyon öğrencisi olur. Konservatuvardan org birincilik ödülüyle mezun olan Saint-Saëns, ertesi yıl Bordeaux’da katıldığı yarışmada Ode à Sainte-Cécile kantatıyla birincilik ödülü alır. Buna karşılık, 1852’de aday olduğu, kendisine Roma’da iki yıllık burs sağlayacak prestijli Roma Ödülü’nü kazanamaz. (1863 yılında ikinci kez müracaat eder ama yine alamaz.) Neyse ki bu durum kendisini çok etkilemez. 1853 yılında bestelediği Birinci Senfoni’siyle büyük başarı elde eder. Urbs Roma adını verdiği İkinci Senfoni ile 1857’de Azize Cécile Yarışması’nda bir birincilik ödülü daha kazanır. Henüz 22 yaşındadır ve o yıl, Paris’in büyük kiliselerinden Madeleine Kilisesi’nin orgu kendisine emanet edilir. Aralarında Liszt’in de olduğu büyük müzisyenler onu dinlemeğe gelirler, övgülerini esirgemezler. Doğaçlamalarından etkilenen Liszt, Saint-Saëns için “Dünyadaki tek orgcu” der. Bu çok önemli görevi 20 yıl sürdürecektir. Bu dönem zarfında kilise müziği dışında, çok önem verdiği doğaçlamalar besteler.
Saint-Saëns kendi besteleri dışında Gluck, Beethoven, Liszt ve Mozart’ın yapıtlarının edisyonlarıyla da ilgileniyor, Alman müzik geleneği üzerinde çalışıyordu. Bu paralelde, bir piyanist olarak konserlerinde Beethoven, Mozart, Weber ve Schumann’ın eserlerine öncelik veriyor, Wagner’in müziğini savunuyordu. Artık iyice tanınmıştır ama adı sadece senfonileri ve Piyanolu Beşli’siyle anılıyor, eserleri sürekli Fransız dinleyicisinin olumsuz tepkilerine hedef oluyordu.
1860-1870 Dönemi
Besteci ve pedagog Niedermeyer’in ölümü üzerine, 1861’de Niedermeyer Okulu’nda piyano dersi vermesi teklif edilir. Saint-Saëns henüz 26 yaşındadır ve 1865 yılına kadar ders verdiği okulda, öğrencilerinin arasında André Messager, Gabriel Fauré ve Eugène Gigout vardır. Gabriel Fauré ile aralarında yakın bir dostluk kurulur. Fauré daha sonra “Klâsik olan ders programının bizden uzak tuttuğu ve ancak tek tük meraklının bildiği bestecilerin eserlerini çalardı. Mesela Schumann, Liszt ve Wagner” diyecektir. Saint-Saëns zor karakterine rağmen Liszt, Berlioz, Bizet, Fauré, Hahn’la; Anton Rubinstein, Sarasate, Viardot gibi müzik alanında ün salmış kişilerle çok iyi dostluklar kurmuştu. Bunların arasında en uzun süren dostluk kendinden 24 yaş büyük olan Liszt ile olmuş ve bu dostluk bestecinin 1886 yılındaki ölümüne kadar sürmüştür.
Wagner
19. yüzyılın son çeyreğinde Richard Wagner Fransa’da büyük beğeni toplamaktaydı. Saint-Saëns da onun büyük savunucusu olmuştur. Yine de bestecinin Wagner’e olan tutumunun çelişkili olduğunu söylemek gerekir. Wagner 1859-1861 yılları arasında Paris’te ikamet etmiş ve iki besteci sıklıkla bir araya gelmişlerdi. Wagner, genç bestecinin yeteneğinden, muazzam hafızasından, en karmaşık orkestra partisyonlarını bile deşifre etmedeki şaşırtıcı rahatlığından, çalışındaki hızdan, kısacası virtüozluğundan büyük övgülerle söz eder. Ama sonra “Yeteneği yaratıcılığın gücüyle dengelenmiş değildi. Sonunda bağlantım kesildi” demiştir. Saint-Saëns’a gelince, o, her ne kadar insan olarak Wagner’den çok hoşlanmasa da Wagner’i savunmuş, yazılarıyla göklere çıkartmıştır. Bununla beraber, Wagner’in müziğinin Fransa’da genç bestecileri (Bizet, Lalo, Delibes, Fauré) olumsuz etkilediğini görünce, ondan uzaklaşmaya başlar. “Bazı garipliklerine rağmen, Wagner’in eserlerine hayranım. Üstün ve güçlüler. Ama hiçbir zaman inançlı bir Wagner taraftarı olmadım, olamam” der. Bu da hakkında zaten olumsuz bir etkinin oluştuğu Fransa’nın yanı sıra, Almanya’da da kendisine cephe alınmasına sebep olur.
Bir yandan da Fransa’da pek de ilgi görmeyen bir türe, solo konçertoya yönelmiştir. Müziksel fikirlerini ortaya dökmek ve teknik beceriyi göstermek bakımından, konçertonun besteci için büyük önemi bulunmaktaydı. Saint-Saëns beş piyano, üç keman, iki viyolonsel konçertosu bestelemiştir. 1858’de Piyano ve Orkestra için Re Majör; aynı yıl Keman ve Orkestra için Do Majör, No.2; 1859’da ünlü kemancı Pablo de Sarasate için La Majör, No.1 Konçertoyu besteler. Eserlerin soğuk karşılanması besteciyi durdurmaz. Yoluna devam eder ve 1862’de Viyolonsel ve Piyano Süiti’ni, 1863’de Fa Majör Piyano Üçlüsü ile Introduction et Rondo Capriccioso’yu besteler.
Mücadeleci bir karaktere sahiptir. Bu da kendisini dönemi için cüretkâr sayılabilecek işlere yönlendirir. Operanın revaçta ve talep edilen tek müzik türü olduğu bir dönemde, senfoni, oda müziği, konçerto konusunda kendini kabullendirmeyi seçer. 1864 yılında Mozart’ın oda müziği ve son 12 konçertosunun icra edildiği konser dizisi düzenlemesi, bestecinin medyada düşmanca, neredeyse terbiyeden yoksun eleştirilere muhatap olmasına neden olur. Ama ustaları ve meslektaşları (Franck, d’Indy, Duparc, Chausson, Lalo, Chabrier, Dukas) ona sevgiyle yaklaşırlar; hayranlıklarını dile getirirler (Bizet, Gounod, Messenger, Fauré). 1867 yılında, Paris Evrensel Sergisi sırasında Les Noces de Promethée adlı kantatıyla Birincilik Ödülü’nü elde eder. Jüride Verdi, Gounod, Rossini, Berlioz, Auber gibi büyük besteciler vardır. Ertesi yıl, Paris’e gelecek olan Anton Rubinstein için 2. Piyano Konçertosu’nu 17 günde besteler.
Çok Seyahatli, Verimli Bir Dönem: 1870-1886
Fransa’da İkinci İmparatorluğun çökmesinden (1870) sonra, sanatın teşviki ve halkın senfonik müzik ve oda müziğiyle kaynaştırılması, bu türlerin geliştirilmesi amacıyla kurulan (1871), aralarında Saint-Saëns’ın da bulunduğu Ulusal Müzik Cemiyeti’nin yönetimine davet edilir. Bu dönemdeki faaliyetleri çok yönlüdür. Ünü piyanist ve orgcu olarak tüm dünyaya yayılmıştır. Böylece besteci kendisine gezgin müzisyen sıfatını etiketleyecek, çok sayıdaki gezisine başlamıştır. Bu seyahatlerin nedeni başlangıçta sağlığıdır. 1873 yılında gittiği Cezayir’in ılıman iklimi ona çok iyi gelir. Sonraları yoğun konser önerilerini reddetmez ve Rusya’dan, İngiltere’ye, Almanya, Kanarya Adaları, Mısır, Hindiçin, Seylan, Güney Amerika, Amerika Bileşik Devletleri’ne seyahat eder, ünlü meslektaşlarıyla temas kurar, yeni konser salonlarını keşfeder.
Besteci olarak en verimli dönemi sayılan 1870-1886 yılları arasında Fransa’da halka tanıtmak istediği müzik türlerinin hepsini sergilemiştir denebilir. Örnek vermek gerekirse, Fransa’da henüz tanınmayan türlerden, Liszt’e borçlu olduğu senfonik şiir olarak Rouet Omphale (1871), Phaéton (1873), La Danse Macabre (1874), Jeunesse d’Hercule (1877) bu dönemde bestelenmiştir. Ayrıca, İncil temalı Le Déluge (oratoryo, 1876), La Lyre et la Harpe (kantat,1879), La Princesse Jaune (komik opera, 1872) ve Samson ve Dalila (büyük opera, 1877) bu dönem yaratılarıdır. Bestecinin sahne eserleri, opera direktörlerinin kararsızlıkları nedeniyle uzun süre sahnelenememiş, sahnelenenler ise ıslıklamaya varan tepkilerle karşılanmıştı. Buna rağmen Saint-Saëns 13 opera bestelemiştir. Ne yazık ki bugün sadece Samson ve Dalila sahnelere taşınmaktadır.
1868 yılında bestelemeye başladığı Samson ve Dalila’nın Paris’te 1875’te icra edilen birinci perdesinin konser sürümü fiyaskoyla sonuçlanır. “Tam bir melodi yoksunluğu; gayet keskin bir armoni ve vasatın üzerine çıkamayan bir enstrümantasyon” sözleriyle, yıkıcı biçimde eleştirilir. Aynı şekilde, dört perdelik operası Le Timbre d’Argent hem basın hem de dinleyicilerin yerden yere vurduğu, “kifayetsiz ve hayal gücünden yoksun” bir eser olarak tanımlanır (1877). Sonuçta, Samson ve Dalila’nın ilk seslendirilişi, dostu Fransız Liszt’in ön ayak olmasıyla, Almanca olarak, Weimar’da 1877 yılı sonunda gerçekleşir. Başarı büyüktür. Bugün Saint-Saëns, Fauré ile birlikte, Berlioz’dan sonra ve Debussy’den önceki en önemli Fransız besteci olarak nitelendirilmektedir. Ancak zamanın Paris müzik dünyası bunu kabullenememiştir.
Saint-Saëns Zirvede
1886, besteci için zirveye tırmandığı bir yıl olmuştur. Müzik yeteneğine olan hâkimiyetini, esnekliğini, özgürlüğünü yansıtan iki eseri, Le Carnaval des Animaux ve orkestra, org ve dört elli piyano için 3. Senfoni’yi (Orglu Senfoni) besteler. Doğanın ve insanların müzikle taklidini yansıtan, “çok esprili, komik bir fantezi” olarak tanımlanan Le Carnaval des Animaux ilk kez 21 Mart 1886’da seslendirilir. Lakin Saint-Saëns, biraz da ciddiyetten uzak bir besteci sıfatının kendisine yapıştırılmasından da endişe ederek, yaşadığı sürede seslendirilmesini yasaklamıştır. Sadece Kuğu bölümü 1905’de yayınlanır ve viyolonselcilerin göz bebeği hâline gelir. Londra Royal Philharmonic Society tarafından sipariş edilen, bestecisinin Liszt’e ithaf ettiği Org Senfonisi ilk kez Londra’da, 1886 yılında bestecinin yönetiminde çalınmış, çok büyük başarı elde etmişti. 1887 yılında Fransa’daki ilk çalınışın çıkışında Charles Gounod’nun besteciyi “Fransa’nın Beethoven’ı!” sözleriyle övdüğü bilinir.
1888, bestecinin hayatında bir yol ayrımı yaşadığı yıl olmuştur. Çok bağlı olduğu annesinin ölümüyle Paris’i terk eder, babasının memleketi Dieppe şehrine yerleşir; mektuplarını, eşyalarını şehre bağışlar. Valilik 1890’da adına bir müze açar. Çok zengin arşive sahip olan müze bugün de ayaktadır. Bir sonraki yıl gittiği Cadix (İspanya) kentinde, yaşadığı bunalımı yansıtan en şaşırtıcı bestelerinden Scherzo à deux pianos’yu besteler.
Fransız müzik geleneğini tanıtmak, üne kavuşturmak çabası içinde olan Saint-Saëns, Lully, Charpentier ve özellikle Rameau’nın eserlerinin edisyon ve yayınlanmasını üstlenir. 1892 bestecinin iki astronomi makalesiyle, Molière’nin Le Malade Imaginaire piyesine Marc-Antoine Charpentier’in yaptığı müziğin revize edilmiş hâlinin yayınlandığı yıldır. Fransa’da ilk kez bir besteci, unutulmaya terk edilmiş bir başka besteciyle ilgilenmektedir. Rameau’nun editörlüğü tamamlanmış yapıtlarıyla ilgili ilk kitap ise 1895’de Klavsen için Parçalar adıyla yayınlanır. Öte yandan, Massenet ve Delibes’in yolundan giderek, özlü bir Fransız şan sanatı geliştirmeye çalışır. Béziers kasabasının büyük arenasının yenilenmesi için fon toplanması vesilesiyle önemli bir projeye öncü olur; çok sayıda besteciye sipariş edilen eserlerin Arena’da icra edilmesi hamlesidir bu. Saint-Saëns’ın Déjanireoperası (1898), Parystasis sahne müziği (1902); Fauré’nin Prométhée lirik trajedisinin (1900) ilk seslendirilişleri, 10 bin dinleyici karşısında burada ilk kez gerçekleşir.
Saint-Saëns 1900 yılından sonra müziğin gelişimi konusunda endişeye kapılır. Bir zamanlar takdir ettiği Ravel ve Debussy’ye sert yergiler yöneltir (1914’de “gürültünün yaklaştığını öngörüyorum” diyecektir.). Debussy ise Saint-Saëns’ı geleneksel, şekilci olmakla suçlamaktadır. Taraftar da bulur. Onu “harcıâlem olmaktan kıl payı kurtulabilen, küçük ve önemsiz eserlerin bestecisi” olmakla suçlarlar. Bu yergiler aralarını açar. D’Indy ve Franck ile de ters düşer. İkili, özellikle d’Indy, solo çalgılar için konserlere karşı olan bir grup protestocuyu destekler. Onlara göre solo enstrüman için konser türü demodedir, gelecek operadadır. Protestolar solo konserlerin sayısının düşmesine neden olur. Enstrümantal eserlerin savunucusu Saint-Saëns için bu bir yenilgidir. Buna karşın tüm eleştirileri sükûnetle karşılayan besteci, 1908 yılında bir ilke imza atar. L’Assassinat du Duc de Guise (Guise Dükü Cinayeti) adlı kısa bir sessiz film için müzik besteler ve böylece sinema için beste yapan ilk besteci unvanını alır. Buna rağmen, d’Indy ve Franckcılarla, diğer yandan Debussy destekçilerinin körüklediği, Saint-Saëns ve “şekilci ve iflah olamayacak kadar eskimiş” müziğine yapılan saldırıların sonu gelmez.
Geç Gelen Beğeni
1900 yılından sonra bestecinin yavaşça dinleyici tarafından kabullenildiği görülür. O yıl Paris Evrensel Sergisi vesilesiyle bestelediği Le Feu Céleste kantatı ödül alır. Bundan sonra besteci çok sayıda nişan ve ödülle donatılacaktır. 1906’da ilk Amerika turnesine çıkar.
Camille Saint-Saëns, ileri yaşta ve hastalıklarla sürekli mücadele içinde olmasına karşın, savaş yıllarında sayısız anma ve hayır konserine iştirak eder. 1913 yılında gerçekleşen bir gala konserine orgcu, piyanist ve şef olarak katılan 78 yaşındaki besteci, bunun son konseri olduğunu ilân eder. Gelgelelim sözünde duramaz. Savaş yılları boyunca çok da yankı uyandırmayan az sayıda eser besteler. 1917 yılında ilk seslendirilişleri yapılan bu yapıtlar konusunda Ravel ağır yergi oklarını yine doğrultur.
Sona Doğru
85 yaşındaki Saint-Saëns 1920 yılında hâlâ çok aktiftir. Piyano etüdü dizisi (Op.152), piyano için 6 füg (Op.161), flüt için Odelette (Op.162), keman ve piyano için Elégie besteler. Cezayir’de resital verir. Bestelemeye devam etse de artık Fransa’da zevkler değişmiştir. Saint-Saëns’ın stili demode bulunmakta, geçmiş zamanın bir örneği olarak görülmektedir. Buna karşılık Amerika ve İngiltere’de en iyi Fransız besteci unvanını korur.
1921 başlarında Fransa’ya döner. Konserler verir, konserler yönetir. 6 Ağustos 1921 akşamı Dieppe’de, meslek yaşamının 75.yılı vesilesiyle bir piyano resitali verir. Bu son konseridir. 4 Aralık’ta kış aylarını geçirdiği Cezayir’e gider. 16 Aralık 1921’de hayata gözlerini yumduğunda masanın üstünde Valse nonchalante’ın orkestrasyon çalışmaları vardır.
Şaşırtıcı Verimlilikte Bir Müzisyen
Camille-Saëns’ın çok verimli bir şahsiyet olduğunu vurgulamıştık. Ama verimliliği sadece müzik alanında değildi. Zamanının önemli bir bölümünü edebî çalışmalara ayırırdı. 1872 ile 1921 yılları arasında gazete ve dergilerde onlarca eleştiri, önsöz, makale, incelemesi yayınlanmıştı. İncelemelerini Armoni ve Melodi (1885), Portreler ve Anılar (1900), Germanophile (1916), Bay Vincent d’Indy’nin Düşünceleri (1919) adlı kitaplarda toplamıştı. Müzik dışında felsefe, din, akustik, astronomi, müzikbilimi gibi ilgi duyduğu alanlarda da araştırma yazıları vardır: Sorunlar ve Gizemler (1894; 1922 yılında Divagations Ciddi Taşkınlıklar adıyla revize edilerek yayınlanacaktır), Antik Lir ve Kitaralar Üzerine Denemeler (1902), Bitkiler ile Hayvanlar Arasındaki Yakınlık (1906). Bunların dışında, üç tiyatro eseri ve şiirleri de mevcuttur.
Camille Saint-Sëns kişisel arşivlerini düzenli biçimde Dieppe’deki müzeye teslim ederdi. Fransa Milli Kütüphanesi ile Dieppe şehri arasında paylaşılan, Milli Kütüphane tarafından kayıt altına alınmış 600’e yakın eserinin el yazması bulunmaktadır.
Michael Stegemann tarafından yazılan, Orhan Bilgin tarafından Türkçeye kazandırılmış olan Camille Saint-Saëns adlı kitap (Pan Yayıncılık, Eylül 1999) besteci ve virtüoz Saint-Saëns hakkında ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için yararlı bir kaynaktır.