SÖYLEŞİ

Bakırın 'Parlak Tonu' İzmir'de Çınladı

21.02.2022


Paylaş:

Ayşe Yavaş, solistlik kariyerinde hızla yükselen başarılı trompetçi Mary Elizabeth Bowden ile okurlarımız için söyleşti.

Altın Madalya Küresel Müzik Ödülü sahibi Mary Elizabeth Bowden, 4 Şubat akşamı Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde Alessandro Cedrone yönetimindeki İzmir Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde bir konser verdi. Soçi’de ünlü trompetçi Otto Sauter’in dünyanın dört bir yanından seçtiği “En iyi 10 trompet solistiyle” verdiği bir performansla Rusya’daki ilk çıkışını yapan Bowden, Kaliforniya Peninsula Senfoni Orkestrası, Boston Chamelon Arts Ensemble, Springfield Senfoni Orkestrası, Richmond Filarmoni Orkestrası, San Juan Senfoni dahil olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri genelinde sahne aldı. Şu an Artosphera Festival Orkestrası’nın baş trompetçisi ve Richmond Senfoni Orkestrası’nın bir üyesi. Ünlü trompetçi son çıkan Reverie adlı albümüyle uluslararası platformlarda turnelerine devam ediyor. Aynı zamanda sanatçının ikinci solo albümü olan Reverie, Global Müzik Ödülleri’nde “Yılın En İyi 10 Klasik Albümü” arasında gösterildi.

Sizinle ilgili müzik dergilerinde çıkan yazılarda “muhteşem parlak” tonunuzdan ve sesinizin daha doğrusu nefesinizin saflığından söz ediliyor. Siz bu kritikleri nasıl değerlendiriyorsunuz.
Çalışmalarıma başladığım ilk günü hatırlıyorum. Önce kornet çalmıştım. Kornetimi kutusundan çıkardım ve bütün gün tek bir notayı çaldığımı hatırlıyorum. Hızlı bir pasaj çalmaya çalışmadım. Sadece tek bir notayı tekrar tekrar çaldım. İlk günden beri sese ve sesimin rengine odaklandım. Trompeti çalanların mümkün olduğu kadar hızlı ve yüksek sese odaklandıklarını biliyorum. Oysa ben hep tonun kalitesine ve kendi sesimi bulmaya odaklandım. Ve bu da beni yıllara taşımıştır. Her yeni güne kendi sesimi bulmaya çalışarak başlıyorum. Bu hiç değişmedi.
 
Bir performansta, konserde sizin için neler önemli? Konser öncesi nasıl bir hazırlanma süreci yaşıyorsunuz?
Sadece nefes almak önemli değildir, bedeni rahat bırakmanız gereklidir. Gergin olmak bizim düşmanımızdır. Her konserden önce derin nefesler alarak bedenimdeki bütün gerginliği azaltıyorum, daha doğrusu yok etmeye çalışıyorum. Sahneye çıktığımda da nefes en iyi arkadaşımdır. Alınan nefeslerin zamanlaması çok önemlidir. Havanın sinir uçları yüzünden tutulmaması ve doğru zamanlarda akması gereklidir. Hava ve ses birlikte hareket eder.



Trompet çalma isteğiniz ne zaman başladı? Sizi tetikleyen bu arzu ilk ailenizin yönlendirmesi ile mi oldu?
10 yaşındayken kornet çalmaya başladım. Benden büyük iki erkek kardeşim trombon ve Fransız kornosu çalıyordu. Anne ve babam müzisyen değil. Abilerim müzik gruplarında yer alıyorlardı. Onlara özeniyordum. Bu nedenle ben de nefesli bir enstrüman çalmayı tercih ettim. Öğretmenlerimiz ortaktı. Fransız kornosu çalan bir öğretmenden ders aldık. İlk üç-dört yıl kornet çaldım ancak daha sonra trompet çalmaya karar verdim.
 
Şu an hangi projeler üstünde çalışıyorsunuz? Aynı zamanda akademisyensiniz ve öğrencileriniz var…
Şu an hayatımda pek çok uğraşım var. Trompet konçertolarına çalışıyorum. Trompet ve orkestra için yeni eserler çalışıyorum. Modern müziği çok seviyorum. Yeni albümüm için farklı tarzlarda kadın bestecileri kullandım. Ve topluluğumuz tamamen kadın üyelerden kurulu. Bu albümümüzü dünyaya sunmaktan dolayı çok mutluyuz. Aynı zamanda Seraph Brass adında sadece kadınlardan oluşan Brass Quartet’in kurucusuyum ve liderliğini yapıyorum. Bu beni çok gururlandırıyor. Yılda yaklaşık 60 gün hem Amerika’da hem de dünyada turneler yapıyoruz. Yeni şeylerin yaratıcısı olmayı çok seviyorum. Dünyayı gezmeyi de çok seviyorum. Bu nedenle bu tip yaratıcı projeler tam bana uygun. Shenandoah Konservatuvarı’nda Trompet bölümünde yardımcı doçentim. Pek çok öğrencim var. Onlarla her hafta yepyeni şeyler öğreniyoruz. Derslerimin gelmesini dört gözle bekliyorum. Tamamen öğrencilerle dolu bir stüdyoda çalışmak bana büyük keyif veriyor.



Kariyerinizde hızla yükselirken yaşamış olduğunuz zorluklar mutlaka olmuştur. Belki zor bir soru olabilir… Ancak mesleğe adım atan genç müzisyen arkadaşlarımız için sordum bu soruyu.
Kesinlikle çok doğru ve güzel bir soru. Chicago’da ilginç bir çocukluğum vardı. 14 yaşında okulu bıraktım. Ortaokul ve liseyi atlayarak üniversiteye başladım. 14 yaşında tam güm gün Üniversite öğrencisi olmuştum. Arkadaşlarım 18 yaşında ve daha büyüklerdi. Mesleğimin trompet olmasını istiyordum. Dünyanın en iyi konservatuvarına gittim: Philadelphia Curtis Müzik Enstitüsü. Yalnızca dört trompet alacaklardı. Yalnız yaşıyordum ve hayatımı devam ettirmem, para kazanmam gerekiyordu. Kabul edildim. 20’li yaşlarımda tam zamanlı orkestra müzisyeni olmuştum. Hep solist olma hayalim vardı. Orkestralarda üçüncü ya da dördüncü trompetçi olarak çalıyordum. 27 yaşımda da çok çalışarak solist olma hayalimi gerçekleştirdim. Bu karar beni dünyanın çeşitli yerlerine taşıdı. Neredeyse 30 yaşında olmam elbette zorluyordu beni. Pek çok solistten ders almaya başladım. Yeni repertuvar oluşturdum. Bütün kariyerim birdenbire değişmişti. Bu kadar erken bir yaşta rekabeti göze almak beni zorlamıştı. Kaç yaşında olursanız olun arayışımızı her zaman sürdürmeliyiz. Bitmeyen bir yolculuk bu.
 
Beraberliğimizde Andante okurlarına son söz olarak neler söylemek istersiniz? 
Çok iyi bir orkestra ve şefle çok güzel bir salonda güzel bir performans sergiledik. Ülkenizin zengin kültürü beni çok etkiledi. Amerika’da ve gittiğim her ülkede sizleri anlatacağım. Burada geçirdiğim güzel günleri, misafirperverliğinizi ve yaşadığım güzel duyguları her fırsatta paylaşacağım.
 
Sorularımıza vermiş olduğunuz içten cevaplar için çok teşekkür ederiz…

BENZER HABERLER

    YORUMLAR


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20