Konser-Opera

Erol Uras'ı Anmak ve Anlamak

14.04.2022


Paylaş:

1936 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı’nın ilk adımlarını attığı günlerde Mersin’in Silifke ilçesinde dedesi bağlama, annesi ud ve teyzesi keman çalan bir bebek dünyaya geliyordu. Çocukluğunun ilk günlerinde annesinin ayaklı dikiş makinasının kapağını açıp boşluğa doğru bağırarak ilk şarkı söyleme denemelerine başlayan bu meraklı afacanın ileride önemli sanat merkezlerinin kapılarını açarak dünya opera tarihine adını altın harflerle yazdıracağını kim tahmin edebilirdi…
 
Evet, 2019 yılının sonlarında başlayarak tüm dünyayı etkisi alan salgın sebebiyle 12 Nisan 2021’de yitirdiğimiz uluslararası ve evrensel müzik insanı tenor Erol Uras’ın vefatının üzerinden tam bir sene geçti. Uzun yıllar hizmet verdiği İstanbul Şehir Operası; bugünkü adıyla İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) kendisini unutmayarak dün akşam Süreyya Operası’nda seçkin tenorlarından oluşan bir kadroyla düzenlediği anma gecesinde Erol Uras’ı yad etti. Koreografisi İlke Kodal ve sunumu Çağrı Köktekin tarafından yapılan anma gecesinde, İDOB orkestrasının şef koltuğu Zdravko Lazarov’a emanet edildi. Başkemancı koltuğunda ise Seda Subaşı Yalçın yer aldı.
 
Erol Uras’ın sanat ve özel hayatıyla ilgili kısa bilgilerin mizansenler eşliğinde sunulduğu barkovizyon gösteriminin ardından, sanatçının deneyimleri kronolojik olarak ele alınarak İDOB solistleri sırayla sahne aldı. Bu bağlamda gecenin ilk performansı, Erol Uras’ın ilk sahne deneyimlerinden P.İ. Çaykovski’nin Yevgeni Onegin operasından Lenski’nin aryası; “Kuda, kuda vi udalilis” ile Berk Dalkılıç tarafından gerçekleştirildi. Gecenin en genç tenoru olan Berk Dalkılıç, kuvvetli ve dengeli ses tonuyla aryasını seslendirerek büyük alkış topladı. Henüz iki gün önce Samsun’da “saraydan kız kaçıran” Ufuk Toker, ayağının tozuyla çıktığı sahnede bu sefer Gaetano Donizetti’nin Lucia di Lamermoor operasından Edgardo’nun aryası “Tombe degli avi miei… Fra poco a me ricovero” ile izleyicisiyle buluşarak uzun süren alkışlara mazhar oldu. Giacomo Puccini’nin en önemli operalarından La Bohème’den Rodolfo’nun aryası “Che gelida manina” ile sahne alan Caner Akın, aryanın yüksek Do’ları ile mücadelesini başarıyla tamamladıktan sonra sahneyi Onur Turan’a devretti. Gecenin tek Fransız besteci Georges Bizet’nin, dünyanın dört bir yanındaki opera evlerinde en çok sahnelenen eseri Carmen’den Don Jose “La fleur que tu m’avais jetee” adlı aryasını seslendiren Onur Turan, kuvvetli çıkışlarıyla göz doldurarak seyircisinden büyük beğeni topladı. Donizetti’nin Aşk İksirioperasının melankolik aryası “Una furtiva lagrima” ile salonda tekrar ılık bir Bel Canto rüzgarı estiren Ahmet Baykara’nın ardından sahne alan Bülent Külekçi, gecenin ilk Verdi eseri olan La Travita’dan Alfredo’nun aryası “Lunga da lei… De’miei bollenti spiriti”yi icra etti. Hareketli vücut dilinin yanı sıra kuvvetli ve baskın ses tonuna alışık olduğumuz Külekçi, her zamanki alışılagelmiş performansını sergileyerek seyirciden aynı kuvvette alkış topladı. Külekçi’nin ardından Leoncavallo’nun Pagliacci eserinin Intermezzosu eşliğinde sahne alan solist dansçı Deniz Kılınç Tunceli, İlke Kodal’ın koreografisindeki muazzam gösterisiyle geceye farklı bir güzellik kattı. Ve tabi ki Pagliacci’nin ayak izlerinin olduğu her yerde Cavalleria Rusticana eksik kalmayacağı için Turiddu’nun aryası “Mamma, quel vino e genereso” ile Ali Murat Erengül sahne aldı. Erengül, dans gösterisine kendisini bırakmış ve akşam yorgunluğunun etkisine girmiş seyircinin nabzını bir anda yükselterek performansıyla göz doldurdu… Mum gibi olan seyirci artık Verdi fırtınasına hazırdı.
 
Fırtına’da ilk olarak Yoel Keşap sahne aldı ve Otello’dan “Dio! mi potevi scagliar” aryasını seslendirdi. Bariton repertuvarına da uygun sert dramatik tonuyla her zamanki gibi heybetini sahneye yansıtan Yoel Keşap’ın ardından sahneye çıkan kurumun en gözde solistlerinden Hakan Aysev, Otello’dan “Niun mi tema” aryasını, teatral yönü ön planda tutarak tutkuyla seslendirdi. Aryanın sonunda Aysev’in aldığı alkışların dili, hayranlarının bu kadarla tatmin olmadığına işaretti. Seyirci en azından bir “Di quella Pira” ya da “Pour mon ame quel destin” olsaydı da beraber bir tizlere çıksaydık der gibiydi.
 
Samsun’daki kız kaçırma hadisesinde Ufuk Toker’in suç ortağı olan Serkan Bodur, Macbeth’ten Macduff’un “O figli o figli miei! Ah la paterna mano” adlı aryasıyla alkışlar eşliğinde Verdi fırtınasını sonlandırdı. Genellikle temsil sonrası operasever dostlarımızla yaptığımız değerlendirmelerde Serkan Bodur’un her zaman tatlı bir tebessüme ve övgüye mazhar olduğunu da notlarıma eklemek isterim.
 
Gecenin yabancı bestecilere ayrılan son eseri ise Giacomo Puccini’nin Tosca operasından “E lucevan la stelle” oldu. Eser, kendisiyle özdeşleşme yoluna giden kurumun tecrübeli tenoru Hüseyin Likos tarafından her zamanki gibi başarıyla seslendirildi. Gerek müziğiyle gerekse de sözleriyle oldukça hüzünlü bir temaya sahip olan eserin, geçtiğimiz hafta babasını kaybederek büyük bir acıyla sarsılan sanatçı tarafından bu sefer daha farklı bir hüzünle, ama gururda içeren bir ruh hâliyle seslendirildiği gözlerden kaçmadı. Bu vesileyle değerli sanatçımıza ve tüm ailesine başsağlığı ve sabır dileklerimizi iletelim.
 
Tüm program boyunca Erol Uras’ın sanat ve özel hayatıyla bilgilendirmeler yaparak gecenin sunumunu üstlenen Çağrı Köktekin; Erol Uras’ın daha önceden kendisinden seslendirmesini istediği, Çağdaş Türk müziğinin değerli bestecilerinden Yalçın Tura’nın Sevmek Nedir? adlı eserini yorumladı. Köktekin ayrıca Tomas Fasulyeciyan’ın meşhur tiradını yüksek izin ve özürlerle tiyatro sahnesinden opera sahnesine taşıyarak duygusal açıdan yoğun olan havayı bir üst kademeye taşıdı.
 
Tüm gece boyunca artarak ilerleyen duygusal yoğunluk, programın sonunda gecede sahne alan tenorların ve geceye emek veren tüm enstrümanların seyirciyi selamları esnasında hat safhaya ulaştı. Geceye katılan Erol Uras’ın eşi Yelda Uras ve diğer aile üyelerinin sanatçıları tek tek tebrik ederken gözyaşlarını tutamadıkları görüldü.



Konser öncesinde gecede sahne alacak olan sanatçılarımızla yaptığımız söyleşilerde Hakan Aysev; öğrenciyken Ankara’dan trene atlayıp İzmir’e Erol Uras’ı dinlemeye gittiğini, Viyana Devlet Operası’nda çalışırken Erol Uras’ın kendisini ziyaret ettiğini ve bugünkü sanata bakış çizgisinin oluşmasında önemli rol oynadığını ifade etti. Aysev ayrıca Erol Uras’ın dramatik ve lirik partileri aynı hassasiyetle seslendirdiğini vurgulayarak, sadece Batı müziğine değil, Türk sanat ve halk müziğine olan hakimiyetiyle de sanatçının gönüllerde taht kurduğunun altını çizdi.



Ufuk Toker ise kendisini canlı olarak dinleme fırsatı bulamadığını ancak Erol Uras’ın geride bıraktığı kültürel birikimin tüm opera sanatçıları için oldukça önemli olduğuna vurgu yaptı. Erol Uras’ın Türk sanat müziği çalışmalarını da değerlendiren Toker, Türk sanat müziğindeki name olgusuna dikkat çekerek, opera eserleri üzerinde çalışırken çok dikkatli olunması gerektiğini aksi takdirde nağmelerin karışıklık yaratabileceğini ve Erol Uras’ın bu konuda çok hassas davranarak her iki alanı keskin çizgilerle ayırdığını ifade etti.



Berk Dalkılıç ise, siyasi iklimin en kötü olduğu yıllarda karşıdan gelen tüm tepkilere rağmen Erol Uras’ın, Yunanistan’da yer aldığı temsillerdeki başarısına ve sanatsal dik duruşuna dikkat çekti. Dalkılıç ayrıca Erol Uras’ın evrensel müzik anlayışına da parmak basarak; Uras’ın yeri geldiğinde eline ud alıp şarkı söyleyen, yeri geldiğinde ise en tiz tenor partilerini söyleyebilen yapıda doğal bir müzisyen olarak hatırlanacağını ifade etti.
 
Süreyya Operası’nda düzenlenen anma bu gecesinde emeği geçen tüm opera ve bale emekçilerine teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunarken, Fasulyeciyan’ın ruhunu Süreyya Operası’nın terk-i diyar edilen salonuna serpelim…
 
Unutulmayacak elbet bıraktığın miras, 
İyi ki bu dünyadan geçtin Erol Uras…
 
Sanatla kalmanız dileğiyle…

BENZER HABERLER


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20