16.07.2022
Salome operasına damgasını vuran, bu rolü aşılması hemen hemen imkânsız bir çıtaya yükselten, daimî olarak kınayla kızıla boyadığı saçlarıyla meşhur müthiş soprano, aktris ve Viyanalıların sevgilisi Ljuba Welitsch’in kariyerinin uğrak noktaları…
10 Temmuz 1913’te Bulgaristan’ın Borisovo kentinde doğdu. Çocukluğunu babasının çiftliğinde geçiren Ljuba’ya kız kardeşlerinden biri keman hediye edince Ljuba Welitsch bir süre keman sanatçısı olmayı hedefledi. Her ne kadar Sofya Üniversitesi’nin Felsefe bölümünden doktora derecesiyle mezun olsa da şan dersleri alıp korolarda şarkı söyledi. Daha sonra Bulgar hükümetinden aldığı bursla Viyana’ya gitti ve Theo Lierhammer’le şan çalışmaya başladı. İlk defa sahneye 1936’da Louise operasındaki küçük bir rolle çıktı. Aynı yıl Graz Operası’nda sahnelenen Pagliacci operasındaki Nedda karakteriyle ilk baş rolünü oynadı.
Hamburg Operası’nda 1941-1943 yılları arasında, Berlin Operası’nda ise 1943-1946 yılları arasında çok farklı opera eserlerinde görev aldı. Berlin’de Richard Strauss’un Ariadne auf Naxos operasındaki Komponist rolünü canlandırırken Strauss tarafından fark edildi. 1944 yılında bestecinin 80. yaş gününü kutlamak için Vienna Volksoper’da sahnelenecek Salome operasındaki baş rolü teklif eden Richard Strauss, Welitsch’i bizzat çalıştırdı. Salome rolü için Richard Strauss’un tarifi olan “Isolde sesine sahip 16 yaşındaki bir subret” tanımı, Welitsch’in genç kız tınılarına sahip gümüş pırıltısında fakat sağlam, gür ve dolu olan tonlarıyla oldukça örtüşüyordu. Sonuç Welitsch için olağan üstü bir başarı oldu ve Salome rolü kendisiyle özdeşleşti. Bu rolü sadece Viyana’da 50, Amerika’da ise 60 defa canlandırıp, dünyanın diğer önemli opera sahnelerinde de büyük bir başarıyla temsiller verdi. Ne kadar şanslıyız ki 1949 yılında Metropolitan Operası’nda verdiği temsil kaydı CD olarak mevcut. Sahneye çıktığı andan itibaren tutku, güç ve ihtiras dolu obsesif karaktere, bir genç kız saflığı ve naifliğini de katması, âdeta bir çağlayan gibi akan, hem tiz hem de pes tonlarının aynı tını ve volümde olan sesi büyük bir etki yaratıyor. “Ich bin Salome” dediği anda bu sözün gerçekliğinden asla şüphe edilmiyor. Jochanaan ile olan sahnelerindeki tutkusu ve ara ara sorduğu sorulardaki çocuksuluğu ve masumiyeti çok etkileyici. Yedi Tül Dansı’ndan sonra Herod ile olan sahnesinde tıpkı bir çocuk gibi yavaş yavaş hırçınlaşması dikkat çekici. Jochanaan’ın kafası gümüş tepside ona sunulduktan sonra ise artık tam bir kadın olmuştur. Hem vokal hem de yorum olarak aşılması hayli güç bir seviyededir Welitsch’in Salome karakteri.
1946 yılında Avusturya vatandaşı olan Welitsch, aynı yıl Viyana Staatsoper’ın sanatçı kadrosuna geçer. 1947 yılında Londra’da ilk defa sahneye çıktığında Donna Anna ve Salome rolleriyle İngiliz müzikseverleri büyüler. Donna Anna’sından sonra bir eleştirmen “Sahnede öyle bir kaplana dönüştü ki hem Don Ottavio’yu hem de Don Giovanni’yi yiyip, ‘Daha da var mı?’ diyebilirdi” demiştir. Ayrıca yaptığı bir Tosca temsili sırasında Scarpia rolündeki bariton, üçüncü perde sona erip alkış için kulise yaklaştığında o gecenin Cavaradossi’si olan çok meşhur bir tenorun, kuliste selam sırasını bekleyen Welitsch’in üstüne yürüdüğünü görür. Kenara çektiklerinde öfkeli tenor şöyle demiştir. “Son sahnede o canavar, aşk sözlerini söyleyişi ve hareketleriyle beni öylesine uyardı ki, şarkı söylemeyi unutup seks yapmayı düşünmeye başladım. Onun için Si’de çatladım” demiştir. Tıpkı Pique Dame operasında söylendiği gibi: “Se non e vero, e ben trovato”. (Doğru değilse bile iyi uydurulmuş)
Welitsch’in Amerika’da ilk defa sahneye çıkışı da büyük bir heyecanla beklenmiştir. Havaalanında karşılandığında “New York’a 3 M için geldim; Music, Money and Men” demiş, gümrük görevlisi yanında çok az para taşıdığını söyleyince, “Yanımda az para olabilir ama cebimde bir Metropolitan Operası kontratı var” diyerek kontratını havada sallamıştır. Verdiği Salome temsili efsaneleşmiş, Yedi Tül Dansı’nı kendisinin yapması (O zamana kadar bu dansı sıklıkla baş rol sopranosu yerine bir balerin yapıyordu) başlı başına bir olay olmuştur. Bir eleştirmen böylesi bir temsilin yıllardır verilmediğini söyleyip Welitsch’in 15 dakika ayakta alkışlandığını yazmıştır. Metropolitan Operası’nda, Salome, La Bohème ve Don Giovanni’den başka Aida, Tosca ve Die Fledermaus’taki Rosalinde karakterlerini de canlandırmıştır.
Metropolitan Operası müdürü, efsanevi Rudolf Bing, Welitsch’in Musetta oynamasını doğru bulmadığını söylemiş, uzun bir süre bu rolü kendisine vermemiştir. Welitsch, sadece bir gece oynamak üzere görevlendirildiği Musetta’da sahneyi diğer tüm sanatçılardan çalmıştır. İkinci perdede masaların üzerinde dans etmiş, korodakilerin arasından onları dirsekleyerek geçmiş, Marcello rolündeki Paolo Silveri’nin sırtına binip onunla atçılık oynamış, bütün seyirciyi avucunun içine almıştır. Ayrıca tam bir tezat olarak, son perdedeki içten oyunculuğu, bir saat önce güldürdüğü seyircilerin göz yaşı dökmesine sebep olmuştur.
1949 ve 1950 yılları arasında birçok opera aryasını ve lied’i plağa alan Welitsch’in özellikle Eugene Onegin operasındaki Tatyana’nın mektup sahnesi çok etkileyicidir. Yalnızca güzel sesi, müzikalitesi değil, doğru yerde aldığı bir sesli nefes veya iç çekiş, sadece nota söylemekten sıyrılıp karaktere bürünmesinin en canlı örneğidir. Özellikle plağa aldığı Mussorgsky lied’i “Gde ti, zvezdochka?” çok üst düzey bir yorumdur.
Repertuvarında Les Contes d’Hoffmann’da Giulietta, La Bohème’de Musetta ve Mimi, Eugene Onegin, La Fanciulla del West, Madama Butterfly, Jenufa, Manon, Manon Lescaut, Otello, Il Trovatore, Giuditta, Pique Dame, Cosi Fan Tutte, Prens Igor, Un Ballo in Maschera, Elektra’da Chrysothemis, Satılmış Nişanlı, Schmidt’in Notre Dame operası, Der Rosenkavalier’de Sophie ve Königskinder, Der Zigeunerbaron’da Saffi, Le Nozze di Figaro’da Contessa rolleri olan Welitsch, ayrıca Ivan Sergeyeviç’in Tarassenko operasının dünya prömiyerini 1948’de yapmıştır.
Müzikal olarak eleştirilebilecek yanları, İtalyanca diksiyonunun biraz bozuk olması (çift sessizleri tek söylemesi, zaman zaman “o” yerine “a” şeklinde söylemesi) ve kendisini duyguya kaptırdığı zaman orkestranın önünde gitme eğilimidir.
Pek benimsemediği bir besteci olan Richard Wagner’in Der Fliegende Holländer operasındaki Senta rolü teklif edildiğinde “Ben seksi bir Bulgarım, Alman köylüsü değil” diyerek teklifi reddeder.
Lord Harewood, 1953 yılında “Ondan daha güçlü ve cömert bir şarkıcı günümüzde yok” demiştir. Fakat ne yazık ki aynı yıl nodül problemi baş gösteren Welitsch, her ne kadar ameliyat geçirdiyse de asla eski sesine kavuşamamıştır. Bu sebeple söylemeyi düşündüğü Tristan und Isolde ile La Traviata operalarını hiç seslendirememiştir.
Welitsch, yaklaşık 1955 yılına kadar baş roller üstlendiyse de hızla yan rollere geçer. Herbert von Karajan’ın efsanevi Der Rosenkavalier operasındaki Marianne, Die Walküre’deki Helmwige ve hatta La Traviata’daki Flora bu rollerden bazılarıdır. Daha sonra tiyatro ve film alanına yönelen Welitsch, aynı zamanda Volksoper’de operetlerdeki küçük veya sadece konuşma rollerinde de büyük bir başarı kazanarak sadece Viyana’da Staatsoper ve Volksoper’da 813 defa sahneye çıkmıştır.
Herbert von Karajan, Die Fledermaus operetini DECCA için plağa alacağı zaman aralarında Renata Tebaldi, Jussi Björling, Giulietta Simionato, Ettore Bastianini, Mario del Monaco, Teresa Berganza, Leontyne Price gibi sanatçıları operetin ikinci perdesinde balo konuğu olarak almış ve birer parça söyletmiştir. Ljuba Welitsch’e de bu teklifi götüren Karajan’ı kırmayan Welitsch, R. Sieczynski’nin “Wien, Wien nur du allein” şarkısından sadece bir kupleyi öylesine içten, öylesine özlem dolu bir şekilde söylemiştir ki ölünceye kadar yaşayacağı Viyana’ya duyduğu hayranlığı âdeta ölümsüzleştirmiştir.
Metropolitan Operası’ndaki son temsilinin üzerinden neredeyse 20 yıl sonra Joan Sutherland ve Luciano Pavarotti’nin baş rolünü üstlendiği La Fille du Regiment operasındaki konuşma rolü olan Krakentorph Düşesi ile sahneye adım attığı anda dakikalar süren bir alkış yağmuruna tutulup temsilin bir süreliğine durmasına sebep olmuştur.
Welitsch’in ilk eşi, 1940 yılında evlendiği aktör ve rejisör olan Fred Sckroer’dir. Ondan boşandıktan sonra ise bir trafik kazasında tanıştığı, kendisinden oldukça genç bir polisle evlenip Viyana dedikodu haberlerinde adından sıkça söz ettirdi. 1969 yılında boşanan çiftin hiç çocuğu olmadı.
Ljuba Welitsch, 1996 yılında 83 yaşındayken Viyana’da hayata veda etti. Mezar taşının üzerinde “Yüzyılın Salome’si, unutulmayan, eşsiz” yazan Welitsch’in gömüldüğü mezarlık, hâlâ müzikseverlerin sıklıkla ziyaret ettiği bir noktadır.