SÖYLEŞİ

Wagner ve Strauss Operalarının Aranan Sesi: Gabriele Maria Ronge

27.08.2022


Paylaş:

Neredeyse 24 yıldır tanıdığım, defalarca evinde keyifli sohbetler edip yemekler yediğimiz, antika pazarlarında alışveriş yaptığımız, sıklıkla telefonda konuştuğumuz sevgili arkadaşım Gabriele Maria Ronge… Seninle opera ve müzik üzerine yaptığımız keyifli sohbetlerin bazı başlıklarını Andante okurlarıyla da paylaşmak istedim. Beni kırmayıp sorularıma yanıt verdiğin için çok teşekkür ederim. Senin gibi önemli bir sanatçı ve çok sağlam bir dost sahibi olmaktan daima mutluluk ve gurur duyuyorum. Daha nice keyifli anılar biriktirmek, sohbetler etmek dileğiyle…

 

Klasik bir soruyla başlayalım… Nasıl ve ne zaman bir şarkıcı olmaya karar verdin ve hangi eğitimlerden geçtin?

Ailemde müzik önemli bir rol oynardı. Amcam iyi bir şarkıcıydı ve bir caz orkestrasında davul ve saksafon çalıyordu. Annem korolarda şarkı söyler, piyano çalar ve gün boyu değişik ezgiler mırıldanırdı.

 

Profesyonel bir şarkıcı olmak istediğimde ailem beni hobi değil, “gerçek” bir mesleğe sahip olmam için zorladı. Bunun üzerine öğretmen olmak için değişik lisanlar öğrenmeye başladım. Hiç param olmadığından öğrenimimi sürdürürken aynı zamanda da çalışıyordum. Öğrencilerin şan derslerinde onlara eşlik edecek bir piyanist olarak işe başladım. Onların yaptıkları yanlışları ve öğretmenlerinin sözlerini dinleyerek çok şey öğrendim.

 

Daha sonra, çalıştığım iki öğretmeni bulma şansına eriştim. Nurit Herzog- Gorèn ve Friedel Becker-Brill’i beraber bir konser verdiğimiz sırada, meslektaşım Peter Seifert bana önerdi. Bütün bir şarkıcılık yaşamımda onlarla beraber kaldım. Hannover bana Birgit Nilsson ile Wagner repertuvarı çalışmam için üç ders ayarladıysa da birbirimizle pek iyi anlaşamadık.

 

Plak veya CD kaydı dinleme konusunda ne düşünüyorsun? Sence şarkıcılar bir role ilk defa hazırlanırken başka şarkıcıları dinlemeli mi?

Duruma göre değişir. Karlsruhe’de ilk defa Sieglinde söyleyeceğim zamanı hatırlıyorum. İki-üç yeri istediğim gibi söyleyemediğim için çok mutsuzdum. Peter (uzun ve mutlu bir evlilikleri olan eşi) bana Régine Crespin’in aynı rolü söylediği kaydını dinletti, bu sayede problemimi çözdüm.

 

Daha sonra Frankfurt Operası bana Nabucco’daki Abigaille rolünü teklif etti. Çok gururlandım fakat kabul etmeden önce birkaç hafta düşünmek istedim. O sıralarda Orange Festivali’nde ben bir eser söylerken Ghena Dimitrova Nabucco provaları yapıyordu. Onu duyduktan sonra, asla bu rolü söylememeye karar verdim. Çünkü bu rolde o en üst seviyedeydi.

 

Fakat her şeye rağmen, yine de kayıt dinlemeye karşıyım. Çünkü özellikle şimdilerde birçok şey kamufle ediliyor.

 

Hiç sana ilham veren ve sende özel bir yeri olan şarkıcılar oldu mu?

Evet, Astrid Varnay, Catarina Ligenza ve Simon Estes. Her üçü de beni R. Strauss ve R. Wagner söylemem için teşvik etti.

 

Doğru repertuvar seçimi konusunda ne düşünüyorsun? Bir şarkıcı belirli bir repertuvar veya opera seçimi yapma konusunda nelere dikkat etmeli?

Bir ses, eğer ona saygı göstererek kullanırsanız, doğal olarak gelişir, dolayısıyla repertuvar da gelişir. Bir şarkıcı, özellikle başlangıçta birçok odisyon yapacağı için doğru aryaları seçme konusunda çok dikkatli olmalıdır. Örneğin ben Senta, Marschallin, Sieglinde, Brünnhilde gibi görünüyorum. Gençken elbette Mimi’nin “Mi chiamano Mimi”si veya Butterfly’ın “Un bel di vedremo”su çok iyi duyuluyordu fakat 1.78 boyunda, sarışın ve Alman olduğum için bana bu rolleri asla vermezlerdi!


 

Rollere nasıl hazırlanıyorsun?

Söyleyeceğim rolü önce birkaç hafta piyanoda çalıyorum, birkaç bölümü söylüyorum ve kelimeleri müzikle birleştirmeye çalışıyorum. Wagner’in motifleri muhteşem, Strauss’unkiler de…

 

Daha sonra bu rolü nasıl söyleyeceğim ve oynayacağım konusunda fikirler üretiyorum. Ne yazık ki bir karakteri düşündüğüm şekilde oynamak, rejisörün fikirleriyle çoğu zaman uyuşmuyor. Özellikle söz ve müziğin sahnedeki hareketlerimle uyuşmadığı zamanlarda çok acı çekiyorum.

 

Thaïs’ten Götterdämmerung’a kadar uzanan çok geniş bir repertuvarın var. Bu rolleri belirli bir plana göre mi repertuvarına dahil ettin?

Evet, ilk başlarda operetler söyledim. (Die Fledermaus’ta Rosalinde, Şen Dul ve daha birçokları…) Böylelikle sahnede rahat hareket etmeyi ve fazla hareket gerektirmeyen aryalara vokal olarak konsantre olmayı öğrendim.

 

Daha sonra Wagner ve Strauss’un en sevdiğim besteciler olduğuna karar verince, bu repertuvardaki küçük rollerle ilerlemeye başladım. Wolfgang Sawallisch’in “yavaş fakat emin adımlarla” öğüdünü uyguladım. Böylece Brünnhilde veya Isolde’den önce Helmwige, Freia, Dritte Norn, Isabella (Das Liebesverbot) Elisabeth, Sieglinde ve Senta repertuvarıma dahil oldu.

 

FidelioDer fliegende HolländerWalküre veya Der Rosenkavalier gibi Alman operalarını söylemek, TurandotAidaTosca veya Cavalleria Rusticana gibi İtalyan operalarını söylemekten çok farklı mı?

Evet, kesinlikle öyle. İtalyan opera repertuvarını benimseyen birçok sanatçının mottosu “Prima la musica poi le parole”. (Önce müzik, sonra kelimeler) Örneğin, Fidelio söylemekten çok farklı. Fidelio operasındaki Leonore karakterini ilk defa çok zor bir rejiyle sahneye koyan J. Felsenstein ile söylediğim için çok şanslıyım. Beni gerçek bir şarkı söyleyen aktrise dönüştürdü. Öyle ki kocam bile beni sahnede tanıyamadı!

 

Fakat konserlerde İtalyan repertuvarından parçalar söylemek, ki çok sık yaptım bunu, aynı zamanda hem eğlenceli hem de rahatlatıcı. Çok büyük zevkle söyledim bu parçaları.

 

Birlikte çalıştığın Riccardo Muti, Bernard Haitink, Wolfgang Sawallisch, Michel Plasson gibi şeflerden hangileriyle çalışması kolay, hangileriyle zordu?

Çalıştığım bazı orkestra şefleri gerçek birer sanatçı ve müzisyendi. Bazılarıyla çalışmaktan gerçekten çok keyif aldım, bazılarından ise almadım.

 

Sawallisch benim sesimi sevdi ve bir temsilin her saniyesinde benim yanımdaydı. Chailly çok nazik bir insandı ve asla diğer meslektaşlarıma kaba bir yorum yapmadı ve yardım edebildiği her an yardım etti. Plasson’un asla benden ne istediğini anlayamadım, hatta bir orkestra üyesi ona asla bakmadan şarkı söylememi öğütledi.

 

Mehta, iki defa Münih’te benim söylediğim Fidelio’yu yönetti ve bir kez bile benim yüzüme bakmadı ve asla iletişim kuramadık. Çok zor fakat şaşırtıcı şekilde harika sonuçları olan temsiller yaptık.

 

Cenova’daki Maazel ile yaptığım Fidelio temsillerim harika geçti. İnanılmaz bir müzisyendi. Aynı şeyi Viyana’da çalıştığım Leopold Hager için de söyleyebilirim. Muti ve Barenboim ile iletişim kurmak zordu.

 

Stefan Soltesz ile Fidelio, Die Frau Ohne Schatten ve Der Rosenkavalier temsilleri yapmaktan büyük keyif aldım. Şarkı söylerken özel ya da yeni bir şey denediğimde hemen bunu anlayıp hissederdi ve sonuç güzel olunca da yüzünde büyük bir tebessüm olurdu. Fakat insan olarak???

 

Bir şarkıcıya kötü davranıp, ters yorumlar yaparak bir sesi yok etmek isteyen şefler de gördüm. Bunlardan biri de Daniele Gatti idi.

 

Şan hocalığı hakkında ne düşünüyorsun? Şan dersi vermekten hoşlanıyor musun?

Evet, öğretmekten keyif alıyorum ve neredeyse 30 yıldır ders veriyorum. Birçok meslektaşım, özellikle benim repertuvarımdan eserler söylemeden önce bana geldi. Ben de bildiklerimi paylaşmaktan her zaman keyif aldım.

 

Genç bir opera şarkıcısı ilerideki kariyeri için nelere hazırlıklı olmalı? İyi bir şarkıcı olmanın temel kuralları neler?

İyi bir şarkıcı olabilmek için orkestra şeflerinden çok yardım ve destek alınması lazım. Öncelikle kendinizi bilmeniz ve başkalarının, özellikle de hayranlarınızın veya eleştirmenlerin sözlerine kulak asmamanız gerekli. Bu kişiler her şeyi sizden iyi bildiklerini iddia ederler fakat kalabalık bir insan topluluğunun ortasında paniğe kapılıp bir konuşma bile yapamazlar. En doğrusu, kendinize karşı dürüst olmanız veya çok güvendiğiniz bir kişi bulup onu dinlemenizdir.

 

Çalıştığın opera şarkıcıları içinde sahnede olmaktan en çok keyif aldıkların kimlerdi?

Her ne kadar tahmin edilmesi güç bir kişi olsa da Kurt Rydll ile beraber şarkı söylemeyi çok sevdim. Bir keresinde Domingo ile Die Walküre’deki Sieglinde’yi söyledim o da çok eğlenceli bir deneyimdi. Simon Estes ve John Treleaven ile de keyifle aynı sahneyi paylaştım. Marie Ange Todorovitch’in Octavian, benim de Marschallin söylediğim Der Rosenkavalier temsilleri yapmaya bayılıyordum! 

 

Opera rejisörleriyle çalışırken, kendi kafanda canlandırdığın karakter konusunda opera rejisörü ile farklı düşündüğünüz veya bir harekette anlaşamadığınız zaman ne oluyor?

Ne yazık ki çoğu zaman yapmam gereken hareketlerle ilgili rejisörle aynı fikirde olmadım veya karakterizasyon için garip fikirlerle karşılaştım. Bazı rejisörlerin bir şarkıcıyı nasıl konumlandıracağı veya müziğin ne demek istediği konularında en ufak bir fikri yoktu.

 

Wagner operalarıyla meşhur Karlsruhe’de Uçan Hollandalı provalarında rejisör benim yüksek topuklarla masanın üzerinde dans etmemi sonra da kostümüm ve peruğumla suya atlamamı istedi. Bütün provalar boyunca buz gibi soğuk suya atlamayı reddettim fakat prömiyerde isteneni yaptım. Pembe bir gece kıyafeti olan kostümümün tüm suyla ıslandıktan sonra o kadar ağırlaşmıştı ki, sahne kenarında bekleyen üç itfaiyecinin yardımıyla sudan ancak çıkabildim. Elbette kıyafet, ayakkabılar ve peruk mahvolmuştu. Alkış için 15 dakika geç, bir bornoza sarılı olarak ayağımda terliklerle çıktım ve gerçekten büyük bir coşkuyla karşılandım. Sanırım vahşi bir kadın suya atlayınca böyle oluyor!

Tanrıya şükür bir daha böyle bir şey yapmak zorunda kalmadım. Fakat hayal gücünden yoksun ve ukala rejisörlerle uğraşmak gerçekten çok sıkıcı!

 

Harry Kupfer’in Berlin’deki Salome’si, Ruth Berghaus’un Frankfurt’taki Die Walküre’si veya Werner Herzog’un Uçan Hollandalı ve Tannhäuser’indeki gibi değişik fikirleriniz olabilir. Asıl manayı ve neden o hareketleri yapmam gerektiğini bana açıkladıkları zaman bunu rahatlıkla kabul edebilirim. Fakat çalıştığım rejisörlerden bazıları, rejilerini yalnızca kışkırtıcı olmak veya operanın özüne zarar vermek için yaptılar. Hatta klasik müzikten nefret ettiğini söyleyenler bile oldu.

 

Vienna, Paris, La Scala, Hamburg gibi sahneye çıktığın operaların hangisinde kendini en çok evinde hissettin veya geri dönmekten mutluluk duydun?

Berlin Staatsoper’da, Viyana’da, Bolonya’da, Karlsruhe’de, Braunschweig’de, Münih’te ve Liège’de kendimi evimde gibi hissettim. Çünkü onlar “kendi” şarkıcılarını çok severler ve onlara saygıyla yaklaşıp kendi opera ailelerinin içine alırlar.

 

Hamburg, La Scala, Paris, Tokyo hep önce paranın hüküm sürdüğü yerlerdir. Bir şarkıcı, Domingo veya onun ününe sahip biri değilse, sadece orada görevli birçok kişiden biridir.

 

Sahne üzerinde başına gelen komik bir olay var mı?

Şarkı söylemeye başladığım ilk yıllar, J. Strauss’un Venedikte Bir Gece operetindeki Anina karakterini birçok kez söylediğim çok iyi biliniyordu. Bir gün saat 14:00’te bana telefon ettiler ve bu rolü söyleyen sopranonun o geceki prömiyerde söyleyemeyeceğini, bir kaza geçirdiğini haber verdiler. Prömiyer saat 19:00’daydı!

 

Arabama atladım, opera binasına gitmek için uğraştım, oraya vardığımda saat 18:00’di. Hemen makyajımı yaptılar ve birkaç önemli konuyu hatırlattılar fakat sahnenin bir bölümünde gerçekten su olduğunu söylemeyi unuttular. Ben rol icabı sandalımla kürek çekerek sahneye girdim fakat yanlış bir adım atıp suyun içine düştüm. Bütün birinci perdeyi sırılsıklam oynadım ve diyaloglarda bazı sözler uydurup bu kazanın normal görünmesini sağlamaya çalıştım.

 

Tıpkı Martha Mödl, Astrid Varnay, Anja Silja veya Dame Gwyneth Jones gibi birçok başarılı sopranonun, soprano rollerinden karakter mezzosoprano rollerine geçişleri konusunda ne düşünüyorsun?

Bir sopranonun başlangıçta iyi bir şan hocası olursa, önce orta seslerini kuvvetlendirir, daha sonra buradan tiz ve en pes tonlara ulaşmasını sağlar. Böylelikle kariyeriniz çok daha uzun süreli olur. Mödl ve Varnay muhteşem orta tonları olan sopranolardı fakat tiz notaları veya lirik rolleri söylerken çok rahat değillerdi. Silja’nın çok özel bir sesi vardı ve pes tonları neredeyse konuşarak veriyordu. Jones ise delici tiz tonları tutmayı çok seviyordu fakat pes tonlarla yeteri kadar ilgilenmiyordu.

 

Bu bağlamda, gençken sahip olduğunuz tiz notaları yaşınız ilerleyince söyleyemiyor olmanız, bir dramatik soprano veya mezzosoprano olduğunuz anlamına gelmez. Ayrıca, kadın sesleri hormonal bazı değişikliklere de uğrayacağı için gerçekten dikkatli bir şekilde ele alınmalıdır.

 

 

BENZER HABERLER


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20