18.09.2022
12 Ekim 1910 akşamı Münih'te, saatler 21:10’u vurduğunda Musik-Festhalle salonunu dolduran 3 bin kişilik izleyici, dünya üzerinde bir konserde yaşanabilecek en büyük alkış fırtınalarından birini koparttı. Bu alkış kesintisiz 15 dakika sürdü. Bu büyük coşkunun uzandığı kişi, hayranlık dolu bakışlar arasında en az on kez selama çıkan Gustav Mahler idi…
Dünya üzerinde bazı yaşanmışlıklar vardır, orada bulunmuş olmayı dilersiniz. Kimine göre bu tarihi bir kişiyle akşam yemeğinde bulunmak olabilir, kimi Titanic'te yolculuk etmiş olmayı dileyebilir (elbette sondan bir önceki limanda inmiş olmak koşuluyla), kimi piramitlerin yapımını izlemiş olmak ister. İşte benim orada bulunmayı istediğim akşamlardan biri: 12 Ekim 1910, Münih Musik-Festhalle; Mahler'in kendi yönetiminde, 8. Senfonisinin ilk kez seslendirildiği konserdir. O salonda dinleyiciler arasında kimler yoktu ki? Gelmiş geçmiş en önemli besteciler, yönetmenler, orkestra şefleri, yazarlar, piyanistler: Willem Mengelberg, Oskar Fried, Bruno Walter, Leopold Stokowski; Arthur Schnitzler, Stefan Zweig, Thomas Mann, Max Reinhardt, Alexander von Zemlinsky, Alfredo Casella, Anton Webern, Camille Saint-Saëns, Max Reger, Julius Korngold ve Erich Korngold, Paul Dukas, Richard Strauss, Siegfried Wagner...
Sahnede ise görüp görülebilecek en geniş müzisyen topluluklarından biri yer alıyordu. Mahler'in o dönem Viyana'da asistanlığını yapan Bruno Walter tarafından hazırlanan solistler Emma Bellwidt, Anna Erler-Schnaudt, Gertrude Forstel, Nicola Geisse-Winkel, Richard Mayr, Ottilie Metzger-Lattermann, Felix Senius ve Martha Winternitz-Dorda'nın yanı sıra 170 kişilik orkestra, 350 kişilik birinci koro, 250 kişilik ikinci koro ve 250 çocuktan oluşan üçüncü koro ile toplam 1028 müzisyen. Ve tabii elbette önlerinde tanışmayı en çok istediğim kişi duruyordu Gustav Mahler. Emprezaryo Emil Gutmann, Mahler'in karşı çıkmasına rağmen, konseri ilgi çekici kılmak ve bilet satışlarını artırmak için etkinliği Binler Senfonisi başlığıyla duyurmuştu.
Mahler'in böyle bir PR desteğine ihtiyacı elbette yoktu. O, Avrupa'nın en ünlü orkestra şefi ve bestecisiydi. Yine de böyle bir organizasyonu üstlenen Gutmann'ın hakkını vermek gerekir. Günümüzde bile bin kişilik bir müzisyen topluluğunu konsere taşımak, olağanın üstünde birçok unsurun bir araya gelmesi sayesinde gerçekleşebilir. Böylesi bir konserin yüz yıl önceki mutfağını, düşünmek bile yorucu. Mutfak demişken, konserin bir hafta öncesine gidelim. Elinde yemek kaşığıyla şef Gustav Mahler, çocuk korosunun önünde, eski belediye binasında. Kaşık, muhtemelen oradaki görevlilerden biri tarafından, şef bagetinin yerine idareten bulunmuş ve Mahler'in eline tutuşturulmuştu. Maestro, tüm provayı bununla idare etti. Her zamanki gibi gergindi. Fakat orkestrayla yahut büyükler korosuyla çalışırken olduğu kadar değil. Prova esnasında sinirlense de sonunda çocuklara şakalar yapıp onları güldürüyordu. Korrepetitör, berbat bir piyanistti, muhtemelen iyi hazırlanmamıştı. Mahler'i en çok kızdıran unsurların başında geliyordu. Piyanistler, şeflerin ömür törpüsüdür, bu bir gerçek.
Mahler'in 8. Senfoni'sinin genel provasından bir kare
Mahler'in hayranı ve dostu, yazar, çevirmen Janko Cádra'nın tuttuğu günlüklerden yola çıkarak, konserin provalardaki kadar iyi geçmediğini söyleyebiliriz. 24 dakika süren ilk bölümün sonunda kendini tutamayan seyircilerin kısa süreli alkışından sonra yedi dakikalık bir ara ve ardından 54 dakika sürecek olan ikinci bölüm… Bölüm bitip de son akorun yankıları söndüğünde ise eşine az rastlanır bir coşku fırtınası. Seyirci ayakta alkışlıyor, 850 kişilik koro ellerindeki notaları sallıyor, Mahler ise podyum ile kulis kapısı arasında selam için defalarca kez gidip dönüyordu. Ne var ki bu, ertesi günkü tekrar konseri sonrasındaki coşkunun yanında zayıf kalırdı. Tam 45 dakika süren bir alkış, Mahler’i belki de yirmi kez selama çağırdı. Öyle ki artık salonun ışıkları yakılarak seyircinin coşkusu dindirilmişti. Alkış koparkan Mahler podyumda seyirciye doğru döndüğünde, yüzünde tek bir kas bile kımıldamadı. Gözleriyle seyirciyi taradı, tanıdıklarla göz göze geldiğinde eliyle onları selamladı ve yürüyerek devasa orgun arkasında kayboldu. Seyirci onu sürekli selama çağırıyordu. Üç kız ona kırmızı kurdeleli büyük bir çelenk getirdi, boynuna takmak istediler. Mahler eğilirken sendeledi ve neredeyse podyumdan düşüyordu. Salonu daha da neşeye boğan bir andı. Kollarını açarak çocuk korosuna doğru gitti. Çocuklar da aynı şekilde onu kucaklarcasına çığlık çığlığa kollarını açtılar.
Konserde bulunmayı isteyip buna nail olamayan belki de tek kişi
Böyle bir konserin gerçekleştiği mekânda davetliler arasında bulunmak nasıl bir his olurdu? Tarihin canlı tanığı, 75 yaşındaki anıtsal besteci Saint-Saëns ile konuşmayı, Mahler hakkındaki fikirlerini dinlemeyi kim istemez? Debussy, d'Indy ve yandaşlarının, kendisini ardı arkası kesilmeyen saldırılarla gerici ilân etmelerine karşı Wagner'i hatta Richard Strauss'un Salome'sini savunan Saint-Saëns, muhtemelen Mahler'in sekizinci harikasını da ayakta alkışlayanlar arasındaydı. Konserde benden daha çok bulunmayı istemiş ve buna nail olamamış tek kişinin, Mahler'in en büyük hayranlarından Arnold Schoenberg olduğuna inanıyorum. O sıralar orkestrasyonu Mahler'inkine yakın büyüklükte olan Gurre-Şarkıları üzerinde çalışan Schoenberg, davet edilenler arasındaydı ancak katılamamıştı. Thomas Mann, o gece Mahler'in kaldığı otele gönderdiği tebrik mektubunda, hayranlığını şu ifadelerle kaleme alacaktı: "Zamanımızın sanatını en derin ve en kutsal haliyle ifade eden insan olduğunuza inanıyorum."
Mahler, bu büyük zaferden sekiz ay sonra 50 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bir yıl sonra Mengelberg Amsterdam'da, Zemlinsky ise Prag'da eserin ilk seslendirilişini gerçekleştirdi. Sonraki üç yıl, Avrupa genelinde yaklaşık yirmi kez daha seslendirildi. New York'taki ilk seslendirilişini ise Stokowsky üstlendi.
Mahler'in provalardaki asistanı Otto Klemperer'in daha sonra aktardığı üzere: "Her zaman daha fazla netlik, daha fazla ses, daha dinamik kontrast istedi. Provalar sırasında bir noktada bize döndü ve şöyle dedi: ‘Ölümümden sonra bir şeylerin doğru olmadığını hissettiğinizde, değişiklik yapın. Bunu yapmak sadece hakkınız değil, aynı zamanda boynunuzun borcudur." Sahnedeki bin kişiye rağmen çıkan ses Mahler'e yeterli gelmiyordu. Korodaki vokalist sayısının daha fazla olmasını başından beri talep etmişti. Mekânı dahi küçük buluyordu. Engin, uçsuz bucaksız bir ruha sahipti. Amerika'da bir gezide Niagara Şelaleleri'ni ilk kez ziyaret ettiği sırada ilk söylediği şey "İşte bu, fortissimo!" olmuştu.