25.12.2022
İsmet İnönü’nün Çok Yönlü Tarihsel Kişiliği ve Müzik
İsmet İnönü’nün Türkiye tarihindeki yeri, çok önemli olduğu kadar, çok boyutludur da. Şevket Süreyya’nın ifadesiyle “İkinci Adam” İnönü, asker olarak Kurtuluş Savaşı’nın ve Garp Cephesi’nin muzaffer kumandanı ve Türkiye’nin ilk genelkurmay başkanıdır. Devlet adamı olarak, ülkenin ilk başbakanı ve ikinci cumhurbaşkanıdır. Siyasetçi olarak ise uzun yıllar boyunca Cumhuriyet Halk Partisi’nin lideri ve iktidarda olmadığı dönemlerde de ana muhalefet lideridir. İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin savaş dışı kalmasında, savaş sonrası dönemde çok partili siyasal hayata yumuşak geçişte, 1960 sonrası dönemde yeniden oluşan siyaset ortamında partisinin yeni bir kimlik kazanmasında hep kritik rol oynamıştır. Ama dünya tarihinde çok az devlet adamına ve siyasetçiye nasip olmuş bu çok boyutlu kimliğin ötesinde, yaşamın başka bir yüzünde, başka bir İsmet İnönü daha vardır.
İsmet İnönü ve arpist Sevin Berk
Onun gönüllü olarak seçtiği, geliştirdiği ve tutkuya dönüştürdüğü bu yaşam tarzı, genel olarak sanat, özel olarak ise müzik üzerine inşa edilmiştir. İnönü resim, heykel gibi değişik sanat dallarına da ilgi duymuş, onları izlemiş, gelişmeleri için çaba göstermiş olmakla birlikte, onun yaşamında klasik müziğin özel bir yeri olmuştur. İnönü’nün yetkili olduğu dönemlerde, Cumhuriyetin modernleşme-aydınlanma tasavvuru bağlamında eğitim ve kültür-sanat alanlarında önemli atılımlar yapılmış; yeni kurumlar oluşturulmuş, sanat eğitim kurumlarında her alanda çok sayıda insan yetişmiştir. 1936’da Musiki Muallim Mektebi’nin Ankara Devlet Konservatuvarı’na dönüşmesi, 1939’da Devlet Resim ve Heykel Sergilerinin düzenlenmeye başlanması, 1940’ta klasik metinlerin dilimize kazandırılması amacıyla Tercüme Bürosu’nun kurulması, aynı yıl yarım kalmış bir eğitim projesi olarak da kalsa Köy Enstitüleri’nin kuruluşu, 1948’de üstün yetenekli çocukların yurtdışında öğrenim görmelerinin yolunu açan yasa, 1949’da tiyatro, opera ve baleyi bünyesinde barındıran Devlet Tiyatroları’nın kuruluşu, değişik tarihlerde yeni üniversitelerin kurulması; bu atılımların yaklaşık 10 yıllık kısa bir zaman aralığında gerçekleşen önemli örnekleri arasındadır ve bu oluşumlarda büyük rolü olan İnönü, Türkiye tarihinde bu kimliğiyle de önemli bir yeri hak etmektedir.
Güher & Süher Pekinel ve İsmet İnönü
Suna Kan, İsmet İnönü ve İdil Biret
İnönü’nün Müzik Merakının Doğuşu ve Gelişmesi
İnönü Hatıralar’ında, Batı musikisi zevkine, 1910 yılında görevli olarak gönderildiği Yemen’de alıştığını belirtmektedir. Hükümetin demiryolu yapım işini verdiği Fransız şirket elemanları memleketlerine dönerken eşyalarını satmışlardı ve karargâh komutanı tarafından satın alınan bu eşyalar arasında bir gramofon ile pek çok plak da bulunuyordu. İnönü o günleri şöyle anlatmaktadır: “Yemen’de müzik ihtiyacına karşı derin hasret içindeydik. Gramofon bize bulunmaz bir nimet geldi. Akşamüzeri karargâhtan, yattığımız eve geldiğimiz vakit hep beraber gramofon başına koşardık. Plakları tecrübe ederdik. Senfoni, arkasından opera parçası, serenat… İşitmediğimiz, bilmediğimiz parçaların gürültüsüne dayanamayarak, makineyi bırakırdık. Ertesi akşam aynı tecrübe devam ederdi. Bu zorla ağır plakları dinlemeye tahammül çok uzun günler sürmüştür. Yavaş yavaş alışkanlık hasıl oldu. Benim hayatıma Batı musikisinin terbiyesi böylece Yemen’de girmiştir.” 1913 yılında İstanbul’a dönen İnönü, 1914 yılında Kâzım Karabekir’le birlikte 1,5 aylık bir Avrupa seyahatine çıkmış, değişik ülke ve kentleri gezmiştir. Bu gezide de sanat ve müzikle ilgili etkinlikler yoğundur. Berlin’de Wagner’in bir operasını izleyen İnönü, hatıralarında eserin uzunluğundan sıkılmasını mizahi cümlelerle anlatırken, değerlendirmelerini “Canımızı zor dışarı attık” şeklinde bitirmektedir.
Ankara Devlet Konservatuvarı Korosu İsmet İnönü'nün Mebus Evleri'ndeki evinin önünde, Gürer Aykal'ın şefliğinde mini bir konser vermiş. Müziği duyan İnönü ve ailesi herkesi tebrik etmiş ve bu fotoğraf çekilmiş. 2 Haziran 1960, Gürer Aykal Arşivi. Daire içindekiler: Solda Gürer Aykal, sağda Sevin Berk.
İnönü Ailesi ve Müzik
İnönü, klasik müzik sevgisini yaşamı boyunca çevresine de yaygınlaştırmaya çalıştı ve bunun ilk halkasında da çok bağlı olduğu ailesi ve en başta da eşi Mevhibe Hanım vardı. Torunu Gülsün Bilgehan’ın Mevhibe – Çankaya’nın Hanımefendisi kitabında anlattığına göre, 1916 yılında cephede görevlendirilen İnönü, gitmeden önce, 30 altın vererek bir piyano alıp, henüz üç haftalık eşi Mevhibe’ye armağan etti. İnönü’nün yokluğunda piyano dersleri almaya başlayan Mevhibe Hanım, alaturka müzik alışkanlıkları yüzünden çok ilerleme kaydedemedi ve zamanla alaturka müzik çalmaya başladı. Cepheden yazdığı mektuplarda eşine sevgisini, özlemini ifade eden İnönü, aralarda piyanodan söz etmeyi de unutmuyor ve eşine piyanoda ilerleyip ilerlemediğini soruyordu. Sonuçta İnönü eşinin alaturkaya dönüşünden hoşnut kalmasa da, durumu kabullendi. Ancak zamanla piyano işleri tavsamış ve nihayetinde de son bulmuş, piyano elden çıkarılmıştı. Erdal İnönü Anılar ve Düşünceler başlıklı üç ciltlik anılarında, babasının konserlere sürekli olarak eşini ve çocuklarını da götürdüğünü, annesinin çocukluğundan başlayan müzik sevgisinin babasıyla gittiği bu konserler aracılığıyla geliştiğini, ancak Mevhibe Hanım’ın “beğenmediği şeyleri eleştirmek âdeti olmadığı ve hoşuna gitmeyen parçaları bile sesini çıkarmadan dinlemesi nedeniyle müzikten pek anlamadığını sananlar olduğunu belirterek, durumun hiç de öyle olmadığını” ifade etmektedir. Daha sonraları İnönü çocuklarından birinin de piyano çalmasını arzu etmiş, bu amaçla kızı Özden için bir piyano alınarak, Ferhunde Erkin’den ders alması sağlanmıştı. Ancak, kendi ifadesiyle müziğe fazla istidadı olmayan Özden Hanım’ın piyano deneyimi de daha ileri aşamalara geçemedi.
Mevhibe ve İsmet İnönü (Fotoğraf, Ozan Sağdıç)
İsmet İnönü ve Wilhelm Kempff (Fotoğraf, Ozan Sağdıç)
Arthur Rubinstein 1966 (Fotoğraf, Ozan Sağdıç)
Sviatoslav Richter ve İsmet İnönü
İnönü ve Viyolonsel Sevgisi
İnönü, müziği sadece dinlemek ve izlemekle yetinmeyerek, bir enstrüman çalma çabası içine de girdi. Çalgılar içinde, insan sesine en yakın sesleri verdiğini düşündüğü viyolonsele karşı özel bir ilgisi vardı. 1930’lu yılların sonlarında ve 50’li yaşlarındayken, bir yıl kadar süreyle CSO sanatçısı Edip Sezen ile Nazi Almanya’sını terk ederek CSO’nun viyolonsel grubunda görev alan David Zirkin’den viyolonsel dersleri aldı. Bu amatör çabasını, “Ben de biliyorum bu yaştan sonra çalgı öğrenemeyeceğimi. Ama parmaklarımın tellere teması, tellerin titreşimini hissetmek, bu şekilde ses tonlarının çıkışını anlamak beni çok mutlu ediyor” sözleriyle ifade etmişti. İnönü’nün yoğun yaşamı içinde daha sonra çalma fırsatını bulamadığı ve tavan arasına kaldırılan enstrümanı, 40 yıl sonra tekrar tarih sahnesine çıktı ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın viyolonsel sanatçısı Engin Sansa, 1980’li yılların başında İnönü’nün eşi ve kızından rica ederek Paşa’nın çok uzun yıllardır kullanılmayan viyolonselini alıp bir luthier’ye tamir ettirdi; bakımını yaptırıp, tekrar çalınabilir duruma getirdi. Sansa, bu viyolonseli 7-8 ay kadar kullandı ve CSO’nun konserlerinde de çaldı. Viyolonsel daha sonra, İnönü Müzesi’nde yerini almak üzere aileye teslim edildi.
İnonüler konserde (Fotoğraf, Ozan Sağdıç)
İnönü ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası
İnönü’nün yaşamındaki önemli müzik halkalarından biri de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’dır. İnönü bu orkestraya her zaman yakın ilgi göstermiş, 1961 yılında, daha sonra 60 yıl boyunca konser salonu olarak kullanılacak olan salonun tadil edilerek orkestraya kazandırılmasında yardımı olmuştur. Orkestranın açıklamalı konser turneleri ile değişik şehirlerde yeni orkestralar kurulması düşüncesinin oluşumunda da İnönü’nün payı vardır. Orkestranın konserlerini düzenli olarak izleyen, kendisine suikast düzenlendiği gün dahi konsere katılan İnönü, 1940’lı yıllarda Jascha Heifetz, Edwin Fischer gibi ünlü sanatçıların konserlerini izlemiş; daha sonraki dönemlerde de konserlerini izlediği Arthur Rubinstein, Wilhelm Kempff, Henryk Szeryng gibi dönemin büyük sanatçılarına ilgi göstermiş, kendileriyle sohbetler etmişti. İnönü, 1947 yılında, tutkunu olduğu Beethoven’in 120. ölüm yıldönümü münasebetiyle Ankara’da CSO tarafından ünlü orkestra şefi Hermann Scherchen yönetiminde verilen ve beş günde bestecinin dokuz senfonisinin tamamının seslendirildiği konserleri de ilgiyle izledi. Erdal İnönü anılarında, babasının hiç kaçırmadığı temsil ve konserlere annesiyle birlikte kendilerini ve varsa sofradaki konukları da götürdüğünü, bazı konukların bu konserlere hiç istemedikleri halde babasının zoruyla gittiğini yazmakta ve en iyi bilinen örneğin Şükrü Saracoğlu olduğunu belirtmektedir. İnönü’ye müdavimi olduğu CSO’nun konser salonunda ilk sırada, eşiyle birlikte kullandığı ve üzerinde isimleri yazılı olan iki koltuk da ayrılmıştı. İnönü, konser aralarında fuayeyi, konser sonralarında orkestra müdürünün odasını ziyaret ederek CSO sanatçılarıyla sohbetler etmiş; onlarla yakından ilgilenmiş, durumlarını sürekli takip etmiştir. Keman sanatçısı Ergun Özyücel, İnönü’nün konser arasında fuayede kendisine, yanında çalan sanatçının o hafta niçin olmadığını sorduğunu, kendisinin de izinli olduğu bilgisini verdiğini aktarmaktadır. Erdal İnönü de anılarında babasının orkestrayı dikkatle izlediğini ve orkestra üyelerinin kıyafetlerinden başlayarak her hareketlerine nasıl dikkat ettiğini belirtmektedir. Bilmiyoruz müzik tarihinde bir devlet adamıyla bir orkestra arasında böylesi özel ilişkiler olmuş mudur, ama CSO da bu ilişkiyi hiçbir zaman unutmamış, ölümünden sonra yılda bir defa İnönü anısına düzenlediği anma konserleriyle bugüne kadar taşımıştır.
Konser sonrası piyanist Artur Rubinstein ile (Fotoğraf, Ozan Sağdıç)
Verda Erman, Mükerrem Berk, İsmet ve Mevhibe İnönü
İnönü - Berk Ailesi Dostluğu
İnönü’nün orkestradaki bazı sanatçılarla ilişkisi ise ancak dostluk sözcüğüyle ifade edilebilir. Flüt sanatçısı ve daha sonra orkestranın müdürlüğünü de yapacak olan Mükerrem Berk ile eşi arp sanatçısı Sevin Berk bu kişilerin başında gelir. Mükerrem Berk’in İnönü ile ilişkisini anlattığı anılarına göre, bu ilişki savaş yıllarına kadar gitmektedir. Bir konser sonrası genç flütçü Berk’e niçin bu kadar zayıf olduğunu soran İnönü, sanatçının verildiği kadar ekmek yediğini ifade etmesi üzerine, orkestra üyelerinin ekmek tahsislerinin arttırılması talimatını vermişti. İnönü, grip nedeniyle bir-iki konserde orkestradaki yerini alamayan Mükerrem Berk’in rahatsızlığını öğrenince bir gece onu Bülent Ecevit’le birlikte evinde ziyarete gitmiş. Arpla kendisine bir-iki parça çalan Sevin Hanım’ı izledikten sonra Mükerrem Berk’e dönüp, “Sen karınla kavga ediyor musun?” diye sormuş. “Paşam, karı koca arasında oluyor” cevabı üzerine de “Sakın ha… Bunun parmakları çekiç olmuş, seni döver” demiş. İnönü Vakfı’nın yıllar sonra İlhan Usmanbaş’a sipariş ettiği Arp ve Yaylılar Orkestrası İçin Konser Aryası başlıklı, Sevin Berk’e ithaf edilen eser de ilk defa 1985’te sanatçı tarafından seslendirilmişti.
Ahmet Makal
"Bu yazı, kendisi bir klasik müzik tutkunu olan İsmet İnönü anısına, İnönü Vakfı tarafından sayın İlhan Usmanbaş'a sipariş edilen ve Sevin Berk'e adanan Arp ve Yaylı Çalgılar için Konser Aryası eserinin de içinde yer aldığı, ülkemizin en değerli yorumcularından arpist Sevin Berk anısına çıkarılan albüm için yazılmıştır. Andante'nin Aralık 2022 tarihli 194. sayısında yayımlanmıştır."
İnönü'nün çellosu (Fotoğraf, Ozan Sağdıç)