Öncelikle günümüz görsel sanatlar alanında disiplinler arası pratiklerde üreten bir sanatçı olarak müziğin üretimlerinizdeki yerinden söz edelim isterim.
Müzik çocukluğumdan beri hayatımın vazgeçilmez bir parçası. Aslında küçük bir kızken müzisyen olmayı hayal ediyordum. Kendi bestelerimi yapıp kendi şarkılarımı söylemek istiyordum, ancak zaman içinde resim hayatımda biraz daha baskın oldu sanırım. Sonrasında ise yine kendimi ifade etmekle ve üretmekle ilgili bu güçlü hissedişte resim dilinin bana yetmediğini fark ettim. Benim seslere ihtiyacım vardı, müziğe ve aynı zamanda hareketli görüntüye... Tüm bu düşüncelerle birlikte multidisipliner diyaloglar kuran işler üretmek daha özgür ve heyecan verici bir deneyim alanı yarattı bana. Bu nedenlerle her sergide mutlaka müziğe dair bir üretim veya referans bulabilirsiniz, işlerin kaçınılmaz bir parçası olarak.
Birçok farklı disiplinde izlenen eserlerinizde klasik müzik parçalarının özel bölümleri, notaları sezgisel bir ritim olarak ya da eserin kavramsal bağlamı içinde direkt olarak yer alabiliyor. Görsel sanatlar alanındaki eserlerde müzik seçkiniz neye göre şekilleniyor?
Benim araştırma konum uzun zamandır motif kavramı üzerine şekilleniyor. Motifin plastik sanatlar alanı içindeki biçimsel ve kavramsal sınırlarını araştırıyorum. Bununla birlikte bu kavramın müzik ve operadaki karşılığı olarak leitmotif düşüncesinden bahsedebiliriz. Wagner’in müziğiyle görünür olan bu kavram, görsel sanatlar alanındaki motif kavramının bir diğer yansıması olarak düşünülebilir. Çünkü özünde belli bir tema ve tekrar ile şekillenen bir yaklaşımdan bahsediyoruz. Bu kavramların karşılaştırmalı olarak ele alınışı, senteziyle gelişen işler üretiyorum. İçinde sezgisel unsurlar da var ama teoriden beslenen belli bir çerçeve içerisinde. Mesela leitmotif kavramı Wagner’den çok önce de müzikte var olan bir yaklaşım. Ama onun analizi ve tanımı ile literatürde yerini alıyor. Benim dinlerken en çok etkilendiğim müzisyenlerden biri Bach. Onun müziğinde de tekrar ve leitmotif unsurları sıklıkla yer alıyor. Dönüp tekrar onun müziğine baktığımda ilham alınacak, hayranlık duyulacak müthiş bir hazine görüyorum. Dikkatle dinlerseniz başka birçok klasik eserde ve hatta elektronik müzikte de leitmotif kavramına dair unsurlar bulabilirsiniz.
Bir video, fotoğraf ya da neon ışıklı eserin yerleştirmesi veya bir resmin temelinde klasik müziğin naif ya da keskin tınısının nüansları örtük ya da belirgin biçimde görünür olabiliyor. Üretimlerinizde hangi disiplin ile müzikleri nasıl yan yana getirebiliyorsunuz?
Sanırım her birimiz, bugüne kadar dinlediğimiz, gördüğümüz, okuduğumuz her şey ile şekillenen bir zihinle yaşıyoruz. Onlarla tanışmadan önceki halimiz ve biz başka insanlardık. Elbette sizde güçlü bir hissediş oluşturuyorlarsa bundan bahsedebiliriz. Müzik, sinema ve edebiyat uzun zamandır üretirken ilham aldığım alanlar. Dinleyip çok etkilendiğim bir söz veya melodiyle başlıyorum bir işi üretmeye. Bu sürecin “sentimental" yanını görmezden gelemeyiz. Sonrasında araştırma ve farklı noktaları birleştirme kısmı geliyor. Çok dilli ve çok yönlü düşünmeyle şekillenen bir süreç. Bunu bir tür orkestrasyon şeklinde tarif edebilirim sanırım. Nasıl her enstrümanın farklı bir tınısı varsa, her materyalin farklı bir görsel, duyusal alanı var. Bunları birleştirmek benim için hissettiğim şeyi ifade etmenin en iyi yolu. Üretirken duyduğum hissedişe odaklanmak ve hiçbir sınır gözetmeksizin parçaları birleştiriyor olmak bana özgür ve güçlü bir deneyim alanı sunuyor.
Hayal İncedoğan
Yapıtlarınızda tartıştığınız kavramlar yalnızlık, ıstırap, acı, sevgi, şefkat, nostalji ya da kimsesizlik bazen de anlaşılamama gibi bireysel ve sosyal duyguların bir sentezi olarak şekillenirken seçtiğiniz klasik müzik sanatçılarının hangi müzikleri, ne tür yaklaşımları sizi görsel ve işitsel sanatları yan yana getirme konusunda tetikliyor?
Aslında klasik müzik kadar elektronik müzikten esinli işler de ürettim zaman içinde. Son dönem ve yeni sergiyle gündeme gelen işler ise hem Romantik akım hem Barok müzik esinli. Romantizm düşüncesi temel olarak insanın doğa karşısındaki yalnızlığı ve çaresizliğini konu alır ve bu nedenle de zaten bahsettiğiniz kavramları içerir. Klasik eserlerin ve özellikle Barok müziğin ise çoğunlukla dini temalı unsurlar taşıdığını biliyoruz. Dinler tarihi, teoloji ve yüzyıllar boyunca insanın dinle kurduğu ilişkiyi çok çarpıcı buluyorum. Ve müzik gibi bu kadar soyut bir disiplin içinde dini unsurları konumlamak ayrıca müziği daha esrarengiz bir yere getiriyor benim gözümde. Bir müzisyenin yarattığı eseri hangi hislerle oluşturduğunu bilemeyiz elbette. Ama eserin sizde yarattığı duygu her neyse oradan yola çıkabiliriz sanırım. Orada sizi tutan bir şey varsa belli ki sizden bir şey de var orada. Ben bir sanatçının duygu skalasının çok geniş olması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin Bach’ı bu kadar çok sevmemin nedeni de bu. Bence her duygunun bir karşılığı var onun müziğinde. Bu nedenle çok güçlü ve derin buluyorum. İnsan ruhunun aydınlık ve karanlık dehlizlerinde saklı olan pek çok duyguyu bence onun müziğinde bulabilirsiniz. Üretim sürecim bahsettiğim konular üzerine bir karşılaşma ya da buluşma noktası yakaladığım zaman başlıyor.
Hayal İncedoğan, Recordis
19 0cak -10 Mart 2023 tarihleri arasında Anna Laudel Düsseldorf’ta Yalnızlık Çağı adını taşıyan bir kişisel serginizle yer alıyorsunuz. Bu sergide yer alan eserlerinizde de klasik müziğin de içinde olduğu yapıtları izliyor muyuz? Eğer öyleyse eserlerden söz eder misiniz?
Elbette. Bu Sergide Barok müziğin iki usta isminden; Vivaldi ve Bach’ın bazı eserlerinden esinli iki iş var. Aslında hem serginin bütününde hem ayna işlerde farklı bağlamlarda kontrastlıklar bulunuyor. Tematik olarak romantizm ve klasisizm gibi farklı dinamikleri olan yaklaşımları aynı zamanda sergi bütününde tekrar ve simetri unsurlarını birlikte görüyoruz. Çünkü leitmotif düşüncesi etrafında gelişen işler. Fakat duyusal alanı genişletmek için katmanlı bir okuma gerektiriyor bu işler. Özellikle ayna işlerde ve fotoğraflarda görünür olan bir durum. Eclipse / Tutulma isimli beş parçalı ayna iş; Vivaldi’nin Nisi Dominus adlı eserindeki bir bölümden esinli. Eserde Latince bir cümle geçiyor; ‘’Tanrı sevdiği kullarına huzur verir.’’ Bu cümlenin ve özellikle kilise mimarisinde kullanılan ‘rose window’ isimli pencelerden yola çıkarak insan ve nesnelerin ışıkla olan diyaloğu üzerine bir yorum ve interaktif bir deneyim alanı sunuyor. Eserde geçen cümle, özel üretilmiş eskitme ayna kutular üzerinde Braille alfabesiyle yorumlandı. İçeride bulunan bir ışık kaynağı sayesinde metni okuyabiliyorsunuz. Diğer çalışma ise sesli video iş. Bach’ın partitaları ve yine ışık teması üzerinden bir sentez gibi düşünebilirsiniz. Sergideki birçok çalışma; cam, ışık ve yeryüzü arasındaki ortak diyaloglar üzerine. Video çalışma; camın ışıkla olan dansı ve Newton’un bir kristalin içinden güneş ışığını geçirerek keşfettiği ışık tayfındaki yedi rengi, hareketli görüntü ve müzikle birlikte yorumlamak ve deneyimlemek üzerine kurulu. Aynı zamanda romantizm düşüncesiyle insanın doğa karşısındaki yalnızlığını konu ediyor. Teknik olasılıkları ile zorlayıcı ama bütün içinde şiirsel bir dil yaratması açısından oldukça keyifli bir iş olduğunu düşünüyorum.
Hayal İncedoğan, Largo (115x170cm, ayna üzerine karışık teknik)
Sergilerinizde bütüncül bir dil ve bütünü kurgulamakla ilgili bir yaklaşımınız söz konusu. Bu tavrın sebebi nedir? Ve yine bu yaklaşımı Wagner’in literatüre kazandırdığı Gesamtkunstwerk düşüncesi ile örtüştürebilir miyiz?
Her şeyden önce çok basit ve çok net bir cevabı var. Benim düşünme şeklim böyle. Hayatı algılayış, kavrayış şeklim ve bir sanatçı olarak bunu yansıtma biçimim böyle. Çünkü benim için bir sergi projesi veya herhangi bir iş tasarlıyor olmak demek, her şeyden önce bir duyguya hizmet etmek, ona odaklanmak, orada mesai harcamak ve izleyiciyle paylaşacağım o ortaklık demek. Kendimden yola çıktığım ve çoğu zaman yalnız hissettiğim ama yol boyunca da mutlaka bunun tezahürünün bir başkasında olabileceğini düşünerek teselli bulduğum bir duygu üzerine çalışmaya başlıyorum. Orada esin veren şey bazen bir şarkı oluyor, bazen bir şarkı sözü bazen tek bir kelime ya da bazen bir film sahnesi oluyor. Ama ben orada her şeyimle var olmaya ve hissedişimi samimiyetle göstermeye çalışıyorum. Sanat üretimim, benim içime doğru yaptığım ve sanırım herkesin kolay kolay cesaret edemeyeceği kadar derine gittiğim bir yolculuk. Ve evet, bir sergi tasarlarken sürecin tamamını şekillendirmeye özen gösteriyorum. Gesamtkunstwerk düşüncesini farklı bağlamda karşıladığını düşünüyorum bu durumun. Çünkü belli bir tematik motif ve bütün üzerinden gelişen bir kurgu ile oluşan bir süreçten söz ediyoruz.
Kasım 2019’da Anna Laudel Galeri’de sergilenen Zamanın Gölgesinde isimli serginizle birlikte bir single yayınlamıştınız. Ve bu sayede bugünün dijital müzik dünyası içindeki (Apple Müzik ya da Spotify gibi) uygulamalardan dinleyiciye, bu kez işitsel bağlamda üretimlerinizin bir parçası olarak ama bir farklı bir mecradan bir iş sunmuş oldunuz. Özellikle video işler üretirken müzisyenlerle bu tarz ortak çalışmalar yapıyorsunuz. Süreç nasıl gelişiyor bahseder misiniz?
Disiplinlerarası diyaloglar kurgulamak benim işlerimin önemli bir parçası. Bu nedenle sesli işler üreteceğim zaman bir müzisyenle çalışmaya başlıyorum. Bu tarz bir iş birliği yapmak hem yaratıcı olarak iki tarafa hem izleyiciye farklı bir dinamik kazandırıyor bence. Aynı şeye bakıp farklı şeyler duymak ya da benzer bir konu etrafındaki farklı yorumları deneyimlemek benim için çok heyecan verici. Algımızın, hissedişimizin ne kadar farklı ya da bazen ne kadar aynı olduğunu görüyorsunuz. Önce tematik olarak konuya ait bir yol haritası belirliyoruz. Orada zamansal bir işaret olup olmaması belirleyici. Sonrasında serginin bütünündeki tavır, üslup ve duygu etrafında şekillenen bir yorum olmasına uğraşıyoruz. Çoğunlukla önce çekimleri bitirip onun üzerine yazılan bir müzik söz konusu oluyor. Aynı zamanda görüntünün hızına ve matematiğine göre şekilleniyor. Elbette bu diyalog, öncelikle müzisyenin çalışma şekli ile işlerimin örtüşmesi veya kontrastlığı ile kurulan belli bir iletişim üzerine şekilleniyor.
Detaylı bilgi: www.hayalincedogan.com