MAKALE

Radyodaki Klasik Müzik

05.03.2023


Paylaş:

Son 10 yılda müzik dinleme alışkanlıkları, yöntemleri hızla değişse de Türkiye'de her 100 kişiden 70'i radyo dinliyor. Radyo yayımcılığı klasik Batı müziğinin geniş kitlelere ulaştırılması konusundaki liderliğini koruyor. Klasik Batı müziği öncelikli kültür radyoculuğuna istasyon ayıran ilk yayın kurumu BBC, bu yıl Radyo 3'ün 76'ncı yılını kutlamakta. TRT Radyo 3 ise gelecek yıl 50 yaşına basacak. Bu vesileyle klasik müzik radyolarının geçmişine ve Radyo 3'ün öyküsüne göz attık.

1920'lerin sonunda, ABD ve ardından Avrupa'da “Radyonun Altın Çağı” başladığında müzik çevreleri gelişmeyi coşkunun yanı sıra endişeyle izliyordu. Herkesin farklı gerekçesi vardı: Plak firmaları düşen satışlardan, müzisyenler konserlerin azalmasından, konser salonları dinleyicilerin evine kapanmasından rahatsızdı. Besteci Sergey Rahmaninov ise sanat adına kuşkuluydu. Bir röportajda radyonun sanatı kötü etkileyeceğini dile getirmesi epeyce tartışıldı. 1931 baharında Gramophone dergisi kapısını çaldığında gerekçelerini içtenlikle sıralayacaktı: 

“Radyo müziğini sevmiyorum, nadiren dinliyorum. Fakat dinlediğim kadarıyla, radyoda hayal edilebilecek en iyi yayın kalitesinin bile duyarlı bir sanatçıyı mutlu edebileceğini sanmam. (...) Radyo yayıncılığının bilimsel önemini, mucizevi niteliğini, insanlığa yararını bir an bile olsun küçük göstermek istemem. Günün birinde Alaska'ya sürgüne gönderilecek olsam, radyonun ulaştıracağı cılız müziğe bile şükran duyardım. Fakat Londra, New York gibi konser salonuna gidebilecek şehirlerde radyodan müzik dinlemek, bence kutsala hakaret gibi... Radyo büyük bir icat, fakat sanırım ki sanat açısından değil...” (1)

Rahmaninov, kendi ifadesiyle, “doğası gereği karamsar kişilik sahibi”ydi. Radyo vericilerinin ses aktarımı teknolojisinde Orta Dalga'nın (AM) ötesine geçemeyeceğini, yayınlarda kullanılan kayıt sisteminin cızırtılı taş plakta (78rpm) takılıp kalacağını düşünüyordu. Lambalı tahta kutudan eserlerini dinleyen müzikseverin konsere gitme ihtiyacını aniden yitirmesinden (2), salonların boş kalmasından, toplumların radyodan pompalanacak sığ popüler kültüre teslim olup “sanat”ı unutmasından korkuyordu. 

FM teknolojisi müziği kurtardı
Neyse ki tarihin akışı Rahmaninov'u yalanlamakta gecikmedi. Gramophone röportajından sadece iki yıl sonra, New York'lu mühendis Edwin Armstrong yayının menzilini kısaltıp, ses taşıma kapasitesini çok yükselten, paraziti kaldıran frekans modülasyon teknolojisini icat etti. Empire State'in çatısından gizlice deneme yayınlarına başladı. 


Edwin Armstrong (1890-1954)

ABD'de, 1939'da büyük yayım şirketlerinin öncü yerel FM istasyonları, 1941'de klasik müzik yayımlayan yerel ticari istasyonlar hizmete girdi. 1945'te Federal İletişim Komisyonu'nun (FCC) ülke çapında 100 FM istasyonu lisansını dağıtmasıyla radyoculukta yeni bir çağ başladı. Artık New York Filarmoni Orkestrası'nın, Metropolitan Operası'nın, Arturo Toscanini yönetimindeki NBC Senfoni Orkestrası'nın haftalık sponsorlu radyo programları vardı, bazı konserler naklen yayımlanıyordu. Armstrong, 1949'da dev bir adım daha attı. Kurduğu istasyonda stereo yayın denemesine girişti. 1961'de FCC'nin stereo yayında farklı teknik kullanımının yarattığı kaosu ortadan kaldırmak amacıyla Zenith-GM teknolojisini benimsemesiyle radyoda kaliteli müzik dinlemenin önündeki tüm teknik engeller kaldırıldı. Kısa, orta, uzun dalga vericileriyle aktarılan ses bandı genişliği 4-5 kHz civarındayken FM'de 16-20 kHz'e, yani insan kulağının duyabildiği en yüksek frekanslara kadar uzanıyordu.


FM vericin mucidi 
Edwin Armstrong



Toscanini NBC Orkrestrası'yla her hafta canlı yayında konser veriyordu

1943'te, 69 yaşında hayata veda eden Rahmaninov belki radyosunda stereo klasik müzik dinleyemedi ama muhtemelen Toscanini'nin meşhur NBC programlarını dinleyip düşüncesini tekrar gözden geçirmişti. 10 yıl daha uzun yaşasa Atlantik Okyanusu'nun öteki yakasında klasik müzik yayımı yapan istasyonların toplumu ve hayatı olumlu yönde nasıl dönüştürdüğüne tanık olabilecekti.


FM vericin mucidi Edwin Armstrong çocukluğunda bu odada deneylere başlamıştı. 
Patent savaşlarına yenik düşüp intihar etmişti.

 

Öncü rolü Avrupa üstlendi
Radyo teknolojisinde öncülüğü üstlenen “liberal” ABD, klasik müziğe öncelik veren kamu radyoculuğunda ağır hareket etmeyi seçti. Eğitim amaçlı kamu radyoları 1960'larda yayına başlarken günümüzde bin civarında kamu kültür radyosunu çatısı altında toplayan Ulusal Kamu Radyosu (NPR) ancak 1971'de kurulabildi. Buna karşın, sonraki 50 yılda dinleyici sayısı 30 milyon kişiye ulaştı...

Sosyal devlet anlayışını benimseyen Avrupa, klasik müziği geniş kitlelere kamu kültür radyolarıyla duyurmak konusunda ABD'den çok daha hızlı davrandı. Üst üste yaşanan iki büyük felaketin yaralarını kültürle iyileştirmek, toplumları müzikle birbirine yaklaştırmak amacıyla olsa gerek devletler 2. Dünya Savaşı'nın hemen ardından harekete geçti. Savaş yıllarında normal programlarının yüzde 39'unu klasik müziğe ayıran İngiliz Yayın Kurumu (BBC), 1946'da “3. Program” istasyonunu yayına soktu. İtalyan RAI Radyo 3 (Terzo ismiyle) 1950'de, France Musique (La Chaine Haute-Fidelite ismiyle) 1954 yılında klasik müziği evlere taşımaya başladı. Aynı yıl komşumuz Yunanistan “Trito Programa” istasyonunu kurdu. 1975'te yönetimini besteci Manos Hacıdakis'e devredip Avrupa'nın örnek klasik müzik-kültür radyolarından birine sahip oldu.

İTÜ Radyosu'nun öncü rolü
Türkiye'de ilk FM vericiyi, ilk FM klasik Batı müziği istasyonunu kuran İstanbul Teknik Üniversitesi'ydi. TV yayınlarını da aynı ekip başlatmıştı. 

İTÜ Yüksek Frekans Tekniği Kürsüsü'nün kurucusu Prof.Mustafa Santur ile klasik müzik tutkunu asistanı Adnan Ataman'ın 1945'te açtığı İTÜ Radyosu, Kısa Dalga'dan dünyaya “deneme yayını” yapıyordu. Yayın malzemesi Ataman'ın klasik müzik plaklarıydı. Cemal Reşit Rey'in asistanı, orkestra şefi, İTÜ Elektronik Mühendisliği öğrencisi Pertev Apaydın, 1954'te diploma ödevi olarak Türkiye'nin ilk Frekans Modülasyonlu vericisini yaptı. FM'e geçen İTÜ Radyosu günde birkaç saati aşmayan deneme yayınlarında Ataman'ın arşivinin yanı sıra kültür ateşeliklerinden sağlanan plakları kullanıyordu. Yaklaşık 2 bin plaklık diskotek oluşturulmuştu.


Türkiye'nin ilk FM vericisini yapan elektronik mühendisi ve orkestra şefi Pertev Apaydın, İdil Biret ile...

İTÜ'nün kısıtlı imkanlarla çalışan küçük yayın ekibi öylesine coşkulu ve adanmış gençlerden oluşuyordu ki mucizeler yaratıyorlardı. 1953 sonbaharında “Harika Çocuklar” İdil Biret ve Suna Kan'ın Taksim Belediye Gazinosu’ndaki konserini İTÜ Radyosu'ndan naklen yayımlamak amacıyla geliştirdikleri pratik buluşlar mühendis çevresinde uzun süre konuşulmuştu. 

1971'de Osman Palamutçuoğulları diploma ödevi olarak ülkemizin ilk stereo kodlayıcısını yapmayı başardı. İTÜ Radyosu artık klasik müziği İstanbul'a stereo yayımlıyordu.


Türkiye'de FM bandından stereo ilk KBM yayını İTÜ Radyosu gerçekleştirmişti

Üniversite çatısına yerleştirdiği tek kamerayla Dolmabahçe Stadyumu'ndaki maçı gol kaçırmadan İTÜ TV'sinde naklen yayımlayan Edirne doğumlu Aldo D'Orfani, İTÜ Radyosu'nun stereo yayınlarının daha yaygın dinlenebilmesi amacıyla arkadaşlarının radyolarını dekoderlerle donatan mühendisti. 22 Aralık 1974 gecesi, misafirliğe gittiği arkadaşının İTÜ yayınlarını alamamaktan yakınması üzerine anten kurmak amacıyla çatıya çıkmış, karanlıkta asansör boşluğuna düşerek hayatını kaybetmişti. Öldüğünde 39 yaşındaydı... 

İTÜ Radyosu, TRT Kanunu'nun yayın tekeli istisnalarını düzenleyen 2. maddesinde meteoroloji ve polis radyolarıyla koruma altına alınmıştı. Buna karşın, ekibin profesyonel disiplin ve amatör coşkuyla yürüttüğü yayınlar önce 12 Mart Cuntası döneminde kesildi. Vericisi bir süre kapatıldı. 

Amatör yayın ekibine 1981'de iki BYYO öğrencisinin katılması İTÜ Radyosu'nu rutin dışı dinamik yayıncılığa yöneltmişti. Bu dönemde misafir programcılar yayına destek verdi. Cem Taylan ilk kez Barok öncesi müziklere odaklandı, Panayot Abacı çağdaş Yunan klasik müziğini tanıttı, Atilla Dorsay film müziklerini ele aldı. Her ayın bir akşamı plaklarıyla stüdyoya gelen dinleyicilere ayrıldı. Günlük yayın akışı Cumhuriyet gazetesinin sütunlarında duyuruluyordu.

1982'de vefat eden Faruk Güvenç'in anısına hazırlanan özel program Filiz Ali tarafından Cumhuriyet gazetesinde övüldü. O dönem değişen TRT Kanunu'na göre İTÜ Radyosu istisnalar arasından çıktı, yayınına son verdi. İşin ilginç tarafı, kapatılan İTÜ Radyosu, Birleşmiş Milletler Uluslararası Telekomünikasyon Birliği'nden (ITU) frekans patentine, dolayısıyla uluslararası yayın onayına sahip o dönemin tek Türk radyosuydu. 1993'teki anayasa değişikliği ardından yayın tekeli kalkınca tekrar yayınlarına başladı. Ancak 1999 yılında ise; ülkemizdeki mevcut yayın mevzuatı gereği, kamu kuruluşu olan devlet üniversitelerinin Anonim Şirket olmaları halinde lisans başvurusunda bulunabilecekleri koşulu nedeniyle İTÜ Radyosu karasal yayınlarını durdurdu ve internet üzerinden yayınlarını sürdürdü.

TRT'de tematik yayın dönemi
Her ne kadar Türk radyoculuk tarihi Rüştü Uzel'in 1923 Şubatı'nda İstanbul'daki deneme yayınlarında ney ile seslendirilen zeybekle başlasa da, klasik Batı müziği, Cumhuriyet'in ilk 30 yılında kamu tekelindeki radyoculuğumuzun öncelikli yapı taşıydı. Hatta 1930'da, günde üç saat yayın yapan Ankara Radyosu sadece klasiğe ayrılmıştı. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın stüdyodaki konseri naklen yayımlanıyor yanı sıra bir de resital sunuluyordu.

Sonraki yıllarda radyolara senfoni ve oda orkestraları kuruldu. Mesut Cemil, Cemal Reşit Rey gibi isimler yöneticilik yaptı, eserler icra etti. 1950'de Demokrat Parti iktidarı yayınlardaki geleneksel Türk müziği ve halk müziği oranını yüzde 39'dan yüzde 50'ye yükseltse de klasik müzik programları devam etti. 1950'lerde Bülent Arel, İlhan Mimaroğlu gibi besteciler yorum, analiz içeren programlarla klasik Batı müziği yayıncılığında yeni bir sayfa açtı.

Buna karşın, BBC formatındaki klasik müzik ağırlıklı kamu istasyonu kurulması için İsmail Cem İpekçi'nin 1974 Şubatı'nda başlayan 15 aylık TRT Genel Müdürlüğü'nü beklemek gerekecekti. 

1970'lerde bölge radyoları Batı müziğine ayırdıkları yerel TRT-2'de hafif müzik, caz, klasik müzik yayımlıyordu. İstanbul Radyosu'nun 2. Programı'nı İDSO flüt grubu şefi Kamil Şekerkaran yönetiyordu. 

İsmail Cem ve Radyo Merkez Program Dairesi Başkanlığı'nı üstlenen Hıfzı Topuz ilk iş TRT'nin kanun ve yönetmeliklerde sıralanan görevleri doğrultusunda yeni bir yayın planı hazırladı. “İşlevsel yayıncılık” ilkesi doğrultusunda bir tasnif yapıldı. TRT-1 eğlendirici, öğretici kuşak programlarına yönelecekti. TRT-2 eğitim ve kültür, TRT-3 kaliteli müzik yayını yapacaktı. TRT-3'ün harmanında klasik Batı müziğinin yanı sıra caz, rock, pop yer alıyordu. Bülent Ecevit iktidarı düşünce, Milliyetçi Cephe döneminde, geleneksel Türk müziği de seçkiye dahil edilecekti. 


Radyo 3 kurucusu Hıfzı Topuz

9 Eylül 1974'te merkez ve yerel istasyonların birleştirilmesiyle oluşturulan TRT-3, 1 Ocak 1975'te resmen ilk yayın dönemine başladı. 1978'de FM'e aktarıldı. Fakat yayınlar “mono”ydu. Ancak 1 Ekim 1984'te stereo'ya dönüştürüldü. (3).

 

Unutulmaz programların ardından 
İlk yıllarda, klasik Batı müziği alanında ağırlıklı olarak kadrolu TRT personelinin yapımlarına yer verilen TRT-3 yayınları, 1980'lere doğru gittikçe artan ölçüde, alanında uzman dış yapımcılara açıldı. Sadece eser ve yorumcuların anons edildiği DJ yapımları yerini korumakla birlikte nitelikli “açıklamalı müzik programları”nın sayısı arttı.

İşte bu dönemde dinleyiciyi meraklandıran, çalınacak eseri cankulağıyla dinlenmesini sağlayan, derinlemesine bilgilendiren, radyo başındakileri daha fazla okumaya, dinlemeye, konsere gitmeye teşvik eden unutulmaz programlar mikrofona çıktı.


Faruk Yener Her Plağın Bir Öyküsü Var programıyla hafızalara kazınmıştı (Fotoğraf, Serhan Yedig)

Faruk Yener'in 30 yıllık yayıncılık tecrübesiyle hazırladığı, radyo başındakileri günlük koşturmasının içinden çekip alan, tüm dikkatini yöneltmesini sağlayan Her Plağın Bir Öyküsü Var programı klasikleşip kuşaklar boyunca hatırlanacaktı. İDOB orkestra şefi Orhan Tanrıkulu'nun Opera Sanatı, Filiz Ali'nin erken dönem müziklerine odaklandığı yapımları bilgi zenginliği ve sunumla öne çıkıyordu. Evin İlyasoğlu'nun Çağdaş Müzikte Folklor programı Türk Dil Kurumu Radyo ve TV Dil Ödülü'ne değer bulunmuştu.


Filiz Ali uzun yıllar Radyo 3'te unutulmaz programlar hazırlamıştı


Evin İlyasoğlu, Ekrem Zeki Ün gibi birçok besteciyi programlarında ağırlamış ve programlarıyla TDK Ödülü almıştı.

1993'te anayasa değişikliğiyle yayın tekelinin kalkması ve özel radyo yayıncılığının gerekli frekans planlaması yapılmadan başlaması FM bandının özel radyolarla tıka basa dolmasına yol açacaktı. 2000'lere doğru TRT'nin Radyo 3'te kullandığı FM donanımı eskimiş, yayın gücü düşmüş olsa gerek, özel radyoların harmonik frekans ayarları bozuk, alt-üst frekanslara sarkan vericileriyle perdelenmekteydi.

Gelişmeleri izleyen TRT yönetimi 2009'da harekete geçti.

Üç yıl içinde Radyo-3'ün yurt sathına yayılmış 110 adet FM vericisinden 80'ini TRT Nağme, TRT Türkü, TRT Radyo Haber, TRT Radyo 6 kanallarına tahsis etti... Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a göre, gerekçe “halkımızın yüzde 92.3'ünün klasik, yüzde 96.2'sinin caz, yüzde 82.2'sinin yabancı rock dinlememesi”ydi...

Bu süreçte İstanbul çevresindeki 100 kilometre çapındaki alana sorunsuz yayın yapan 30 yıllık 10 KW'lık vericinin “fan arızası” nedeniyle gücü 500 Watt'a kadar düştüğü belirtildi, yayın kesintileri yaşandı. Çamlıca'daki verici kulesini kesintisiz gören semtlerde bile yayınlar dinlenemedi. 

2011 sonunda ise dış yapımlar %50 oranında azaltıldı ve dış yapımcıların akitlerinin yenilenmeyeceği açıklandı.

35 yıl sonra Radyo 3 yeni bir döneme girmişti. 


İngiliz icadı
Radyo 3 formatının mucidi İngiliz Yayın Kurumu (BBC). “3. Program”, 1946'da kültür odaklı içeriğiyle yayıma başladı. Her gün saat 18.00-24.00 arasında ağırlıkla klasik Batı müziği sunan, konser salonlarından naklen yayım yapan istasyon radyo oyunları, şiir, kültür sohbetleri, belgesel yapımlara, caz müziğine de yer veriyordu. Yazar Bertrand Russell, felsefeci Isaiah Berlin gibi entelektüeller kültür sohbetlerinde sesleri sık duyulanlar arasındaydı. Samuel Beckett, Harold Pinter gibi ünlülerin radyo oyunları dinleyiciye aktarılırken Dylan Thomas istasyon için özel oyun yazmıştı. “Elitist” damgasıyla başlatılan karşı kampanya sonucunda 1957'da haftalık yayın saati 24'e indirildiğinde Avrupalı entelektüeller toplu tepki göstermiş, T. S. Eliot, Albert Camus, Laurence Olivier'in de aralarında yer aldığı “Üçüncü Programı Koruma Birliği” kurulmuştu. 1965'te, aynı frekanstan gündüz saatlerinde klasik ağırlıklı yayın yapan BBC Müzik Programı yayına başladı. 1970'te istasyon yeniden yapılandırıldı. Radyo 3 ağırlıkla müzik istasyonuna dönüştürüldü. 

1992'de Orta Dalga'dan yayınına son verdi, FM'den yayınını sürdürürken Norveçli NRK Klassisk'ten sonra dünyada HD kalitesinde yayın yapan ikinci istasyon oldu. Aynı yıl, ticari istasyon Classic FM'in ortalama 5,5 dakikalık kısa, melodik müzikal kesitlerle yayına başlaması üzerine Radyo 3, kahvaltı ve işe geliş-gidiş saatlerinde dinamik yapımlara yöneldi. 2005 yazında bir haftalık tüm yayınını Beethoven'a, aynı yılın sonunda 10 gününü Bach'ın eserlerine ayırması geniş yankı uyandırdı. 

2007'de tasarruf önlemleri kapsamında tüm naklen konserler banttan yayımlanmaya başladıysa da karar 2011'de kaldırıldı. 2013'te içeriğin yüzde 57'sine ulaştı. BBC'nin ilk HD kalitesinde yayın yapan istasyonu Radyo 3, 2018'de Galler'deki 30 vericisini yerel istasyona kaptırmakla birlikte ülke genelinde karasal yayın ve internetten sorunsuz dinlenebiliyor. 

Şimdilerde yıllık 40 milyon poundluk bütçesiyle 24 saatte ortalama 15 program yayımlayan istasyon kahvaltı ve akşam iş çıkışı saatlerinde DJ odaklı 2,5 saatlik canlı kuşaklar sunuyor. Öncelik klasik müzikte. Pop, rock gibi türlere yer verilmiyor. Haftada bir saat caza, 90 dakika radyo oyununa, her akşam edebiyat odaklı bir sözel programa 15 ila 75 dakika ayrılıyor. Yılda 350-400 konser yayımlanıyor, 50 eser siparişi veriliyor. 

BBC Vakfı'nın 2015 raporuna göre “geniş dinleyici kesimine hitap etmeyi öncelemeyen BBC Radyo 3 kültürel ufkunu sanat ve müzikle geliştirmeyi hedefleyen her yaştan dinleyiciye sesleniyor.” Haftada ortalama 2 milyon kişi tarafından dinleniyor, nüfusun yüzde 3.8'ine hitap ediyor. Dinleyicilerinin yüzde 62'si yayındaki “yüksek kalite”yi “hararetle” destekliyor. 2003'te kurulan ve istasyonun entelektüel niteliğinin korunmasını hedefleyen Radyo 3 Dostları (FoR3) web sayfasıyla kampanyasını sürdürüyor.

BBC Radyo 3'ü sol liberal Guardian gazetesinin yöneticilerinden William Haley kurmuştu. Bugüne kadar yazar, müzik eleştirmeni, festival yöneticisi saygın isimler yönetti. Bu yıl ilk kez yönetici koltuğuna bir ticaret adamı oturdu. 13 Ocak'ta BBC'den yapılan açıklamada, Radyo 3'ü her fırsatta sert dille eleştiren Universal Music'in Klasik – Caz Bölümü başkan yardımcısı Sam Jackson yayın yönetmenliğine getirildi. BBC Proms'ta yetişip ticari radyolara geçen, 15 yıl Classic FM, Smooth, Gold'u yöneten Jackson'ın ilk açıklaması istasyonun geleceği açısından dikkat çekici: “Radyo 3 ve Proms'u BBC'nin harika personeli ve müzik sektörünün katkısıyla ileriye taşıma görevini üstlendiğim için çok mutluyum...”

 

Dipnotlar

  1. Rachmaninov on the future of broadcasting (Gramophone dergisi / Nisan 1931)

  2. Plak firmalarının, konser organizatörlerinin radyo fobisi uzun yıllar devam etti. ABD'de 1940'ların sonunda piyasada satılan plakların radyoda çalınması yasaklandı. Rahmaninov'dan yarım yüzyıl sonra, aynı yorumu İKSV Müdürü Aydın Gün'den duymuştum. İzleyici yetersizliğinden yakınan Gün'e, İstanbul Festivali'nde konser verecek sanatçıların plaklarının birkaç ay önceden temin edilip TRT Radyo 3 programcılarına iletilmesini, yapılacak programlarla sanatçıya toplumda ilgi yaratılmasını önerdiğimde unutulmaz bir cevap vermişti: “Plağı dinledikten sonra konsere neden gelsinler?” 

      3. İstanbul Radyosu: Anılar, Yaşantılar (Ayhan Dinç, Özden Cankaya, Nail Ekinci, 2000, YKY) 



(Yazının devamı Andante'nin Mart 2023 tarihli 197. sayısında okunabilir.)


Serhan Yedig
syedig@hotmail.com

 

BENZER HABERLER

    YORUMLAR


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20