01.05.2023
Yiğit Günsoy geçtiğimiz Ocak ayında Viyana’da sahnelenen ve günümüzün en önemli opera sanatçılarını bir araya getiren Aida prodüksiyonuna dair izlenimlerini kaleme aldı.
Giuseppe Verdi’nin Aida operası belki de bestecinin en çok sahnelenen ve en görkemli operasıdır. Özellikle büyük opera binalarının, arena festivallerinin ve büyük kutlamaların şerefine sahnelenen bir gösteriş operasıdır. Dekoruyla, korosuyla, kostümüyle, ışığıyla, figüranlarıyla ve aksesuarlarıyla Mısır’ın o gizemli ve rüya gibi atmosferini yansıtması gerekir. Operanın besteleniş amaçlarından belki de en belirgini budur.
Bu nedenle geçtiğimiz Ocak ayında Viyana’da sahnelenen ve günümüzün en önemli opera sanatçılarını bir araya getiren prodüksiyon ne yazık ki görsel olarak çok zayıf kalıyor. Dekorlar klasik bir anlatımda ve stilize, kostümler klasik tarzda fakat her ikisi de gösterişten, zenginlikten uzak. Böylesi klasik öğelerin olduğu bir prodüksiyon için oldukça zayıf ve etkisiz kalıyor. Zafer sahnesi bile sönük. Koreografi sıradan, Nicolas Joel’in rejisi zarif fakat enteresan hiçbir fikre sahip değil.
Şef Nicola Luisotti, Viyana Staatsoper’in muhteşem orkestrasını dinamik bir şekilde yönetiyor fakat zaman zaman solistler, aldığı tempoların ilerisinde kalıp, küçük de olsa orkestrayla kopma yaşıyor.
Operada Kaufmann mı yoksa Netrebko mu en büyük başarıyı elde edecek, kim gecenin yıldızı olacak diye düşünülebilir, gecenin yıldızı ikisi de değil, gecenin yıldızı Amneris rolündeki Elīna Garanča. Garanca kuşkusuz günümüz mezzosopranlarının en iyi, en usta ve en sahneye yakışanlarından biri. Benim için ilk sırada yer alıyor. Ses rengi, orta tonların doluluğu ve tizlerdeki emniyeti harika. Aida ile olan ilk düetinde pes tonları bir parça daha volüm istiyor gibi bir intiba verdiyse de Radames ile olan büyük düetinde göğüs tonlarını orta tonlarla öylesine ustaca miks ediyor ki kendisine hayranlık duyuluyor. Si Bemol’e çıkan frazlarında büyük bir ustalıkla ilerliyor ve hem Si Bemol, hem de sonraki La Bemol’de en ufak bir problem, bir zorlanma yaşamıyor. Sahnenin finalindeki “A lui vivo la tomba” bölümünde ise gerek sahne gerek vokal olarak bu son derece zor ve dramatik sahnede harikalar yaratıyor. Amneris rolünü ilk kez sahnede canlandırdığına inanmak zor, çünkü rol üzerinde büyük bir hakimiyeti var.
Anna Netrebko (Fotoğraf, Viyana Staatsoper, Michael Pöhn)
Aida rolündeki Anna Netrebko, uzun zamandır sesi için ağır olan partileri söylemenin bedelini ödüyor. Tiz tonları hala sağlam ve piyanoları güzel. Fakat orta tonlarında ses odağını yitirmiş, adeta notaların etrafında dolaşıyor, vibrasyon aralığı genişleme eğiliminde ve fraz sonlarında pesleşme eğiliminde. Aslında parlak ve serbest olan ses rengini koyulaştırmaya çalışıp dramatik bir efekt elde etmek istiyor. Sonuç ise sesin parıltısını kaybetmesi ve bütün vokallerin neredeyse “o”ya dönüşmesi oluyor. Gırtlakta kapalı bir yerden gelen orta tonlar parlaklığını kaybediyor. Özellikle “O patria mia” aryasını güzel piyanolarla söylüyor. Bir çok soprano için bu aryadaki Sol’den başlayıp Do’da biten fraz zorlayıcıdır. Zorlanmamak için frazın başından itibaren piyanodan çok, marke yaparak Do’ya ulaşan Netrebko, maalesef seyircide hiçbir heyecan uyandırmıyor. Fakat en çok zorlandığı ve bütün eserde en zayıf olduğu yer aynı perdedeki Radames ile olan “Pur ti riveggo” düeti. “In estasi la terra scorderem” bölümünde Sol’den sonra gelen kromatik inişte neredeyse yarım tona yakın pesleşiyor ve hızlanıp orkestradan önde gidiyor. Bu durum, aynı frazın her iki tekrarında da yineleniyor.
Radames rolündeki Jonas Kaufmann da Netrebko ile benzer problemler yaşıyor. Aynı şekilde parlak ve güçlü bir sese sahip olmasına rağmen, daha dramatik bir ses çıkarma uğruna sesine suni bir koyuluk veriyor, bu tip gerçek İtalyan operalarında aranılan İtalyan tınısını tamamen kaybediyor. “Pur ti riveggo” düetindeki zor frazları bir an önce geçebilmek için orkestradan önde gidecek kadar hızlı söylüyor. Ayrıca kimi zaman, bazı kişilerce piyano diye adlandırılan frazlar aslında vücut desteğinden uzak ve tınısız geliyor. Dolayısıyla piyanodan çok falsettoyu veya marke etmeyi andırıyor.
Luca Salsi (Fotoğraf, Viyana Staatsoper, Michael Pöhn)
Jonas Kaufmann (Fotoğraf, Viyana Staatsoper, Michael Pöhn)
Amonasro rolündeki Luca Salsi, güzel bir kariyerin sonlarına doğru gelmekte olduğunu hissettiriyor. Hala güçlü, tınılı ve parlak sesi olmasına rağmen vibrasyon aralığı genişleme eğiliminde. İlk defa “Sua padre” frazında dimuniendo yapan bir bariton duyuyorum.
Ramfis rolündeki Alexander Vinogradov, büyük, sıcak ve güçlü sesiyle çok etkileyici bir karakter canlandırıyor. Birinci perdedeki “Folgore morte” frazındaki Fa, uzun süre kulaklardan gitmeyecek.
Il Re rolündeki Ilja Kazakov’da bu küçük fakat önemli rolde çok güzel müzik cümleleri yapıyor ve karaktere uygun otoriteyi sağlıyor.
Genel olarak geçmişin Aida temsillerini aratan bir prodüksiyon olsa da sadece Elīna Garanča’yı seyretmek için görülebilir.
Elīna Garanča (Fotoğraf, Viyana Staatsoper, Michael Pöhn)