SÖYLEŞİ

Sahneye Doğallık ve Sadelik Taşımak İsteyen Piyanist: Cansu Naz Eriş

06.10.2023


Paylaş:

Ayberk Durgut, eğitimine Belçika’da devam eden 20 yaşındaki başarılı genç piyanist Cansu Naz Eriş’le Andante okurları için keyifli bir söyleşi yaptı. 
 
Son zamanlarda adınızı hem okulunuzda hem de Belçika’da düzenlenen yarışma ve konserlerde duyurmayı başardınız. Yoğun bir çalışma temposunda olduğunuza eminim. Gün içindeki çalışmalarınız ve saydığım faaliyetleriniz hakkında neler söylemek istersiniz?
Yoğun bir çalışma temposundayım. Profesyonel bir müzisyen olmak tam bir adanma gerektiren bir meslek. Bununla birlikte belirli bir teknik seviyeye gelindikten sonra (sadece) enstrüman başında belirli bir miktar vakit geçirilerek ilerlediğine inanmıyorum. Düzen ve disiplini seviyorum, hayatımın bir iskelet sahibi olmasını sağlıyor. Ama bununla beraber şunu fark ettim ki, müzikal esneklik kazanabilmek için çok fazla fedakârlık gerekiyor. Hayatımın bazı süreçlerinde akademide (veya eski okulumda da aynı şekilde) günde 15-16 saat kaldığım oldu. Sadece solo piyano çalışmıyorum, eşlik, oda müziği, birçok boyutu var çalışmamın. Arkadaşlarımın bana güvenmesi ve benimle çalışmak istemesi harika bir duygu, elimden geldiğince çok kişiyle oda müziği yapıyorum. Tüm bunları yapabilmek için fiziksel olarak çalışmadığımda ise bazen müzikle veya piyanoyla ilgili kitaplar okuyor, müzik tarihi konusunda kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Repertuvar ve konser programı oluşturabilmek için eserleri tanımak ve bilmek gerekiyor, bol bol eser araştırması yapıyorum. Tanımadığım yeni besteciler keşfediyorum ya da henüz bilgi sahibi olmadığım eserleri dinliyorum. 
 
Müzikle ilk tanışmanız nasıl oldu?
Piyanoyla tanışmam çok küçük yaşlarda anneannemlerin evinde atıl duran bir piyanonun tuşlarıyla oynamamla ve seslere ilgi duymamla başlamış. Daha sonra benim ilgimi fark eden ailem ilk piyano öğretmenim İlker İşsever ile piyano derslerine başlamama vesile olmuş. İlker öğretmenimin beni konservatuvar sınavlarına yönlendirmesiyle İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda altı yaşında Prof. Sibel Atal Devrim’in öğrencisi olarak yarı zamanlı eğitime başladım. 10 yaşında tam zamanlıya geçtim ve ortaokulu orada tamamladım. Bu süreçte gerek yarı zamanlıda gerek tam zamanlıda okulum içinde ve dışında konser ve seçmelere, yarışmalara hazırlandım. Yurt içinde ve dışında aldığım çok sayıda birincilik ve ikincilik dereceleri yanı sıra yapılan seçmeler sonucu ülkemizin kıymetli orkestralarından bazılarıyla (İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, Eskişehir Senfoni gibi) solist olarak sahneye çıkma şansı elde ettim. Lise 2’de gittiğim Belçika’da Musica Mundi School’da yüzde doksan bursla eğitimimi tamamlayıp lise diplomamı aldım. Eş zamanlı olarak da okulumuz desteği ve yönlendirmesiyle Cambridge International’ın düzenlediği IGCSE sınavlarını yedi derste ve iki senelik Advanced Level sınavlarını da Almanca, Matematik ve Müzik alanlarında tamamladım. Şimdi de Berlin’deki Barenboim Said Akademie’sinde Lisans 2 öğrencisiyim.
 
Türkiye dışında bir ülkeye gitmek, oraya alışmak ve hayat kurmak zor olmalı. Almanya’ya nasıl ve neden gittiniz? Okulunuzdan memnun musunuz? Yurdunuzu özlüyor musunuz?
Şu an yaşadığım şehir olan Berlin’i çok sevdim ve buradaki düzenime az çok alıştığımı da söyleyebilirim. Tabii bu şehir benim yurt dışında ilk gittiğim şehir değil, ondan dolayı alışma sürecim daha hızlı oldu diye düşünüyorum. Berlin’e gelmeden üç sene önce Belçika’da yatılı okula gittim. Yatılı okul pek çok zorlukla beraber güzelliği de beraberinde getiriyor. Sabahları müzik ve okul derslerinde sıraları paylaştığın kişiler bir nevi ailenden kişiler gibi oluyor, arkadaşlıklar çok daha sıkı ve beraber müzik üretme çabasına da katkı yarattığını düşünüyorum. Bu süreçte gece yarısı uyuyamadığımızda beraber beste yaptığımız, müzik teorisi çalıştığımız, deşifreler yaptığımız, özellikle son senemizde sınavlardan önce birbirimizi dinleyip birbirimizi sınavlara hazırladığımız anlar oldu. 
 
Almanya’ya gitme sebebim birden çok. Öncelikle Almanya müzik eğitimi ve sahne imkanları açısından birçok ülkeye kıyasla daha zengin. Ülkenin kültürel mirası kadar çağdaş müziğe ve kültüre de kapıları sonuna kadar açık, özellikle de benim yaşadığım şehir tam anlamıyla bir dünya başkenti. Sokaklarda Avrupa’nın çeşitli yerlerinden Güney Amerika’ya, Uzak Doğu’ya birçok ülkeden insanla karşılaşıp çok farklı deneyimler elde edilebiliyor.
 
Barenboim-Said Akademie şu ana kadar sahnede canlı izlemek bile sadece hayal gibi olan birçok müzisyenle tanışma, ders yapma ve beraber müzik yapma imkânı veriyor öğrencilerine. Okula yeni başladığım ikinci ayımda Daniel Barenboim ile iki defa ders yapma şansım oldu. Piyanoda iki hocayla (Giuseppe Guarrera ve Michael Wendeberg) iki ayrı repertuvarı eş zamanlı çalışıyorum. Michael Wendeberg aynı zamanda Halle Operası’nın sanat direktörü ve şefi, onunla orkestra şefliği çalışmalarına da devam ediyorum, özellikle opera repertuvarını ve bu alanda orkestra yönetme stillerini yakından tanıma şansı elde ediyorum bu sayede. Okulun bir diğer önemli özelliği ise eş zamanlı olarak her dönem tarih, felsefe, edebiyat gibi dersler de görüyor olmamız.
 

 
Tabii üzülerek söylüyorum ki bu seçimi yapmamda bir önemli etken de Barenboim Said Akademie’nin sağladığı maddi destek oldu. Hem yurt hem de burs desteği sağlanıyor öğrencilere. Geçtiğimiz sene Amerika’nın ve Avrupa’nın belli başlı birkaç okuluna kabul almayı başarmış olsam da maddi meseleler de bu yolda önem taşıyor. Mesela kabul aldığım Salzburg’un ünlü Mozarteum Üniveristesi’nde eğitimime devam etmem benim imkânlarımla mümkün değildi, çünkü okul ilk yılındaki öğrencilere herhangi bir burs başvurusu açmıyor, en erken ikinci seneden itibaren burs desteği sağlıyor ve yaşam masrafları için hiçbir şekilde burs desteği sağlamıyordu maalesef. 
 
Türkiye’yi de çok özlüyorum. Ailemi, arkadaşlarımı, kendi ana dilimi konuşabilmeyi… Tabii burada sahneye çıkmayı ve Türkiye’deki seyirciyi de özlüyorum. Burada insanlar çok sıcak ve samimi, sahnede seyirciyle bağlantı kurmak kolay ve keyifli oluyor. Gelecek sezonda Türkiye’de daha çok sahneye çıkabilmeyi, sadece solo değil oda müziği yaparak veya orkestra ile de sahnede olabilmeyi çok istiyorum. Umarım güzel imkânlar dahilinde ülkemde daha çok müzik yapabilirim.
 
Dijital mecralarda profesyonel kayıtlarınız bulunuyor. Oldukça teknik gerektiren eserler de var içlerinde kuşkusuz mesela Chopin’in 4. Baladı gibi. İleride daha fazla kayıt yapmayı istiyor musunuz? Hangi bestecilerin hangi eserlerini kaydetmek sizin planlarınız arasında?
Kayıt yapmayı çok seviyorum! Şu anda güncel bir projem yok ama Bach, Chopin ve Boulez gibi bestecilerin eserlerini kaydetmeyi ileride isterim.
 
Favori bestecileriniz var mı?
Şu anda favori bestecilerimden çok, keşfetmeyi sevdiğim dönemler var diyebilirim. Bach bu konuda bir istisna. Bach çalmayı çok seviyorum ve en kısa sürede Bach’ın öncelikle ilk kitaptaki tüm Prelüd-Füg’lerini seslendireceğim bir konser vermek istiyorum. Daha sonrasında da İkinci kitap, İngiliz,Fransız ve İtalyan Süitleri’nin de tamımını çalışmayı planlıyorum. Belki bir kayıt da yapabilirim tüm bu eserler tamamlanınca. 
 
Çağdaş dönem çok ilgimi çekiyor. Yeni ya da kıyasla daha yeni repertuvarda (burada bahsettiğim repertuvarın bestecilerine Ligeti, Stockhausen, Boulez, Xenakis, Gubaidulina ve bununla beraber yaşamakta olan Peter Eötvös, Philip Manoury gibi birçok besteciyi örnek verebilirim) çok güzel ses oluşturma teknikleri var. Tel çekme, piyanonun tellerini dışarıdan yerleştirilen objelerle düzenleme, elektronik manipülasyonlar gibi birçok yeni teknik var. Bu tekniklerin kullanıldığı eserler çalışıyorum ve bazen de besteci arkadaşlarımın eserlerini seslendiriyorum. Atonal müzik henüz her klasik müzikseverin alışık olduğu bir müzik türü değil. Bana daha çok insan sesini, konuşmayı, bazen hayvanların ya da doğanın sesini hatırlatıyor. Hedeflerimden biri mümkün olduğunca çok kişiye yeni müziği ve bestecileri tanıtmak ve sevdirmek.
 
Romantik ve geç romantik bestecileri de çok seviyorum. Şu anda Fransız ekolün empresyonist bestecileri (Ravel, Debussy, Fauré, Franck) ve birçok Rus besteci (Skryabin, Rahmaninov, Çaykovski, Prokofev, Mussorgski) yanı sıra Chopin ve Liszt’ten de eseleri keyifle çalıyor ve çalışıyorum.
 
Orkestralarla da solo olarak da konserleriniz var. Beethoven’den Haydn’a, Prokofyev’e kadar çoğu bestecinin konçertolarını seslendirdiniz. Orkestralarla konserler vermek nasıl bir duygu?
Benim için solo çalmak ve oda müziği yapmak kadar orkestrayla solist çalmak da çok önemli bir deneyim. Maalesef pandemiden beri orkestraların eskiden olan genç solist seçme faaliyetleri yavaşladı hatta birçok orkestra bu faaliyeti yapmıyor bile. Ben de bu sebeple 2020 Ocak ayından beri Türkiye’de hiç konçerto çalma fırsatı elde edemedim. 2023-24 konser sezonu içinde ve sonrasında da yapmayı en çok istediğim şeylerden biri Türkiye’de ve yurt dışında yine orkestralarla çalabilmek.
 
Belçika ve Almanya seyircisinden aldığınız tepkiler nasıl? 
Belçika benim ikinci evim gibi oldu. Orada konserime gelen, beni tanıyan ve destekleyen çok sayıda müziksever var. Almanya’da ise yeniyim, yine de seyircilerden çok olumlu geri dönüşler alıyorum, bu da beni mutlu ediyor. Nerede sahneye çıkarsam çıkayım, sahneye doğallık ve sadelik taşımak istiyorum. Müziğim nefes almalı ve aldırmalı.
 
İleriye dönük planlarınızı rica edebilir miyiz?
Plan yapmayı eskisi kadar sevmiyorum. Hayat sürprizlerle dolu. Kendimi akışa bırakmayı, hiç beklemediğim yerlerden güzel şeyler çıkmasını seviyorum. 
 
Değerli bir arkadaşım “Sen en iyi bildiğin şeyi yap ve çalış, ne olursa olsun kısa vadede sonucun ne olduğuyla değil kendi ilerlemenle ilgilen. Belki birkaç sene sonra hiç tahmin edemeyeceğin bir yerde olacaksın.” demişti. İçinde olduğum endüstride başarı olarak gösterilen çoğu şeyin “çalışma + yetenek= başarı” idealine göre değil birçok farklı faktör bileşenine göre oluştuğunu fark ettim. 
 
Müzisyen olmanın en avantajlı yanlarından biri insanların hayatlarına ruhları vasıtasıyla dokunabilmek. Hassas ruhların ve kirletilmeye izin vermemiş zihinlerin tadına varabileceği ve takdir edebileceği, dürüst ve kaliteli müzik yapmak ve bu yolda ilerlemek en büyük planım.


 

BENZER HABERLER


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20