SÖYLEŞİ

Post- Feminist Bir Opera: Kassia

18.11.2023


Paylaş:

Olmazı olduran bir sanatçı Burak Özdemir. Usta bir fagot sanatçısı, besteci ve orkestra şefi. Barok ile elektronik müzik arasındaki sınırları kaldıran, başarılarıyla adından hayranlıkla söz ettiren Musica Sequenza’nın da kurucusu olan sanatçının her eseri yenilikçi ve özgün. Burak Özdemir ile tüm eserleri üzerine saatlerce konuşmak elbette çok keyifli olurdu. Bu söyleşimizde Bizans müziğinin eşsiz bir örneği Kassia üzerine merak ettiğimiz sorularımızı sanatçımıza yönelttik.
 
Söyleşimize Kassia’nın yolculuğuyla başlamak isterim. Besteci, başrahibe, feminist ve daha fazlası… Bir film karakterine benzer bir öyküsü var, bu öyküyü sizden dinlemek isteriz. Sizin gözünüzden bu tarihi şahsiyet kimdir ve sizin için ne ifade ediyor?
Kassia, Bizans döneminin en önemli besteci ve şairlerinden. 9. yüzyılda, bugün İstanbul olarak bildiğimiz Konstantinapol’de doğdu ve Avrupa kıtasının ilk kadın bestecisi olarak kabul ediliyor. Eserleri Avrupa kilise müziğinin gelişiminde büyük rol oynadı. Hayatının büyük bir bölümünü kendi kurduğu manastırda sürdürdüğü, Hristiyanlık ile yakından ilgilendiği ve dini müzik eserleri yazdığı için azize olarak nitelendirildi. Eserleri, Ortodoks kilise müziğinin en önemli esin kaynaklarından görülmekte. 
 
Kassia özgürlüğüne düşkün bir kadındı. Zengin bir ailenin güzel ve çekici bir kızı olarak, dönemin imparatoru Theophilos'a eş olarak sunuldu. İmparator, bütün kadınların arasından Kassia’yı seçip ona evlenme teklif etti. Ancak Kassia teklifi reddederek, ailesini de geride bıraktı. Konstantinapol’ün eteklerinde bir kadınlar manastırı kurdu ve burada diğer kadın sanatçılarla birlikte hayatını şiir, müzik ve Hristiyanlık ile ilgilenerek sürdürdü. Asla evlenmedi, anne de olmadı. Kendi geleceğini kendi belirleyen ve yaşamını, dönemin geleneklerinden bağımsız bir şekilde biçimlendiren Kassia, tüm zamanların ilk feminist figürlerinden biri olarak görülmekte. Kassia, muhteşem besteleriyle meslektaşım olmanın yanı sıra, beni sıra dışı hayatı ve özellikle de imparatorlara ve aile büyüklerine başkaldırabilen cesaretiyle derinden etkilemiş bir sanatçıdır. Dünyanın pek çok ülkesinde günümüz kadını hâlen doğuştan hakkı olan özgürlüklerine sahip olamamakta. Politik ve dini baskılar altında bugün pek çok ülkede gerçekleştirilmesi güç olan bir yaşam tarzını, Kassia 9. yüzyılda başarmıştır. 
 
Kassia’nın öyküsünden sizin Kassia’nıza geçelim. Nasıl ki Kassia’nın uzun bir öyküsü varsa sizin eserinizin de fikirden notalara, notalardan sahnelere ve albüm kayıtlarına uzanan uzun bir öyküsü var. Bu öyküyü bizimle paylaşabilir misiniz? 
Bu operayı yazmadan önce bir buçuk yıla yakın bir süre Kassia’nın eserlerini inceledim. El yazmalarını bir araya getirmek kolay olmadı. Asistanım Alessandro Seggioli ile Budapeşte Kütüphanesi, Çemberlitaş Kütüphanesi, Almanya’nın çeşitli kütüphaneleri ve Amerika’daki Hildegard Yayınevi ile iletişime geçtik. 20’nin üzerinde el yazmasını bir araya getirmeyi başardık ve üzerlerinde incelemeler yaptık. Tek sesli bir müzik Kassia’nın müziği. Bazı notalar uzatılarak eşlik sesine dönüşüyor. Bazı notaların üzerinde ise alışık olmadığımız süsleme ifadeleri gözlemliyoruz. Ancak bunlar barok müzikteki süsleme notalarından apayrı stildeler. Vokalde nasıl tınladıklarını açıklayan günümüze ulaşmış verilerimiz elimizde maalesef yok. Dönemin üslubuna, en fazla yaptığımız denemelerle yaklaşabiliyoruz. Özellikle de şiirlerin ve metinlerin antik Yunanca vurguları ve vokal dışa vurumları, müziğin ne şekilde ifade edilmesi gerektiği konusunda önemli ipuçları taşıyor. Bu eseri yazmaya başlarken Antik Yunanca dili hakkında yeterli bilgim yoktu. Alessandro ile köklü bir araştırma yaptık. Modern lisanlara çevirisi mümkün bir dil. Kassia’nın güçlü bir kadın olduğunu, şiirlerinde net bir şekilde hissediliyor. Müziğe gelince, bu opera Musica Sequenza’nın ilk Bizans çalışması oldu. Eseri 9. yüzyılın dönem enstrümanlarıyla seslendirdik: kemençe, Bizans flütleri, vurmalılar, org, viol, sitar. Sahnelemede ise Alman tiyatro grubu ‘kainkollektiv’ ile ortak çalıştık. Sahne amirleri Mirjam Schmuck ve Fabian Lettow eserde Kassia’nın özel hayatından önemli kesitlere sıkça yer verdi. Geçtiğimiz sezon büyük bir Almanya turnesi yaptık. Eseri Hamburg, Berlin, Bonn, Bochum ve Ruhrgebiet’in şehir tiyatrolarında sahneledik. Şimdi de Türkiye temsilleri için kolları sıvadık ve mekân araştırmalarına başladık. Umarım yakın gelecekte Türkiye’de de sahneleyebileceğiz.



Kassia operasının bence dikkat çekici en büyük özelliği “Post-Feminist Opera” olarak adlandırılması. Bu konudaki görüşlerinizi almayı çok isterim.
Kassia, her ne kadar tarihteki en güçlü feminist karakterlerden biri olarak kabul görse de, eser içeriğinin sadece kadın haklarına yönelik bir tutum göstermesi, benim kendi sosyal-politik görüşümle zıtlaşacaktı. Post-feminizm ideolojisi, insan hakları ve cinsiyet kavramına olan bakış açımız söz konusu olduğunda, şu an içinde yaşadığımız modern bir düşünce şeklidir ve 1970’lerin koyu feminizmine zıtlığıyla tanınır. Bazı post-feminizm biçimleri, toplumsal cinsiyetle ilgili ilerlemede, hep sonraki aşamaya doğru çabalarlar ve bu nedenle genellikle artık katı toplumsal cinsiyet rolleri ve ifadeleriyle tanımlanamayan bir toplum biçimi olarak düşünülürler. 
 
Cinsiyetin benim için iki anlamı var; fiziksel cinsiyet ve bireyin içinde bulunduğu bedenin fizik kanunlarının dışında algıladığı akışkan, değişken ve çok yönlü olabilen bir cinsiyet. Bireylerin cinsiyetlerine yönelik tanımlamalarında sınırsız bir özgürlüğe sahip oldukları bir toplumun gerekliliğini savunan bir bireyim. Bu sebeple tarihi bir feminist bestecinin hayatından yola çıkan yeni operamı, feminizmin reforma uğrayarak, günümüzde vardığı post-feminizm ideolojisi çerçevesinde tasarlamayı daha doğru buldum. 


 
Kassia çok yönlü bir kadın. Onu ilk kadın feminist ve Avrupa kıtasının ilk bestecisi olarak tanımlayabiliriz. Aynı zamanda dini bir figür olarak başrahibe misyonu da var. Operanızda Kassia’nın bu çok yönlülüğünün müziğe ve söze aktarımı nasıl oldu? 
Kassia’nın bestelerinin tüm sözleri kendisine ait. Bütün metinlerini kısa şiirler olarak kurgulamış. İçerik olarak hem ilahi, hem de özel yaşantısından önem verdiği konulara yer vermiş. Oldukça direkt ve net bir dışa vurumu var bu şiirlerin. Belki de Bizans sanatının, barok döneme kıyasla en büyük farkı Bizans’ın direkt, soğuk ve yalın anlatım şekli olabilir. Barok dönemde ‘seni seviyorum’ demek için lafı dolandırıp, kamuflajlar kullanıp, mümkün olduğunca direkt olmaktan kaçınılır. Bizans’ta ise tam tersi, neredeyse günümüzün lisanı kadar yalın ve düz bir anlatıma sahip. Ben çalışmalarımda genellikle soyut dışa vurumu tercih ediyorum. Kassia’nın eserlerini temel olarak aldığım bu yeni operamda, Kassia’nın melodilerine ve şiirlerine bolca yer verdim ve bu kesitleri kendi müzikal lisanımla daha soyut ve çağdaş bir estetik ile harmanlayarak çok sesli bir müzik olarak besteledim: solo soprano ve 11 enstrümandan oluşan bir oda müziği orkestrası için tasarlanmış bir opera eseri. 80 dakikalık bu yeni opera iki perdeden oluşuyor. 


Burak Özdemir (Fotoğraf, Sophie Schwarzenberger)
 
Kassia operası için yapılan iş birlikleri de son derece önemli. Tiyatro kurumu Kainkollektiv ve İstanbul Kadın Müzesi ile ortak projelere imza attınız. Proje kelimesinin özellikle altını çizmek istiyorum. Siyaset bilimcilerin, sanatçıların sosyologların katıldığı İsveç, Türkiye, Polonya, Almanya gibi ülkelerle yapılan bir dizi konferans serisini de kapsayan bir işe dönüştü eseriniz. Bu açıdan baktığımızda Kassia bir operadan daha fazlasıdır diyebilir miyiz? 
Kesinlikle! Kassia’nın döneminde yaşadığı sosyal-politik zorluklar; insan hakları ihlalleri, cinsiyet ayrımcılıkları ve temel özgürlüklerin kısıtlanması, 1200 sene sonra bugün dünyanın hemen hemen her kıtasında hâlen karşımıza çıkıyor. Eseri sanatsal açılardan bakıldığında disiplinler arası ve soyut bir dilde kurguladım. Operaya paralel olarak, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde azize Kassia’nın hayatındaki sosyal-politik konulardan yola çıkan konferanslar düzenledik. Konferanslar, çeşitli Avrupa ülkelerinde, şu anda kendilerini büyük gösteriler ve kadın grevleri biçiminde ve aynı zamanda akademi, aktivizm, bakım işi ve sanat arasındaki küçük girişimler biçiminde gösteren güncel feminist tartışmaları ve söylemleri ele almayı ve bunları Kassia'nın sorunları, sanatsal çalışmalarıyla ilişkilendirmeyi amaçlıyor. Amaç, mevcut inisiyatifler, tartışmalar ve katılımcılar için bir ağ oluşturmak ve bir tür "Post-Feminizm Gelecek İçin Eylem Haritası" geliştirmek adına bir forum sağlamaktı – örneğin şu anda Polonya hükümeti tarafından temelden sorgulanan ve yakın zamanda Türkiye tarafından da terk edilen İstanbul Sözleşmesi'nin kabulü ve uygulanmasına ilişkin acil bir bakış açısını bu Kassia konferanslarında gündeme getiriyoruz. Kassia'nın Orta Çağ kadın manastırına atıfta bulunmamızdaki amaç, bilim, sanat ve aktivizm arasında post-feminist bir geleceğin yeni anlatılarının örülebileceği ve tasarlanabileceği dijital-analog bir format oluşturmaktı. Polonya, Amerika, Almanya, Fransa ve Türkiye'den sanatçılar, aktivistler, akademisyenler ve öğrencilerle ve Kamerun, Güney Afrika ve İran'da hâlihazırda var olan ağlarımızın iş birlikçileriyle ittifak halinde olan Kassia projesi, ulusal sınırları aşan bir diyalog başlattı: Sanat ve bilim arasında, disiplinler arası bir ağ örülüyor ve temel insan hakları, toplumsal cinsiyet adaleti ve özgürlükler için, Kassia'nın âdeta koruyucu bir azize olduğu, serbest ve dinamik bir alan oluşturuluyor.
 
"Konuşmak gerektiğinde, sessiz kalandan nefret ediyorum." Kassia’nın bu sözünü düşündüğümüzde operanızla ona sonsuza kadar yankılanacak bir ses verdiğinizi de düşünüyorum. Bu konuda görüşlerinizi almak isterim. 
Önceden de bahsettiğim gibi, Kassia’nın lisanı neredeyse çağımızın lisanı kadar modern ve direkt. Yeni operamda bu güçlü karakteri olduğu gibi yansıtmaya özen gösterdim. Eserimi, bu kadının hayatını kronolojik bir şekilde işleyen bir belgesel niteliğinde kurguladım. İlk perdede genç ve güzel Kassia sanatçı yönüyle karşımıza çıkıyor. İlk perdenin sonu Fallen Woman (Düşmüş Kadın) isimli şiirini ele alan fazlasıyla dramatik bir finalle neredeyse tüm operayı sonlandırıyor. Burada bizleri dehşete düşüren bu son derece dramatik kesit (cut) Kassia’nın özel yaşantısında 180 derecelik dönüşü anlatıyor. İmparator Theophilos’a hayır demesi, ailesini geride bırakması ve özgür bir birey olarak o andan itibaren hayatının kaderini sadece kendisinin belirlemesi. 
 
İkinci perde Kassia’nın ruhani yolculuğunu, Hristiyanlık ile yakından ilişkisini, yeni kurduğu ve sadece kadınlara yer verdiği manastırını ve yetişkin hayatında yazdığı akıl almaz güzellikte Bizans şiirlerini ve müziklerini işliyor. Eserin sonunda Kassia, bir azize olarak âdeta Nirvana’ya ulaşıyor. Finalde kendisini dünyevi değerlerden uzak, içsel dinginliğin varabileceği en yüksek seviyede parlayan bir ışık olarak anlatmaya çalıştım. 


 
Aşk ve acıyı birbirimize yakın olmamızı sağlayacak iki evrensel duygu olarak tanımlıyorsunuz. Bu, felsefi derinliği olan bir düşünce. Bu iki duygunun müzikle olan ilişkisini bize anlatabilir misiniz? 
Aşk ve acı eski zamanlardan beri değişmez bir ikili olmuştur. Müzikte bunlar, aralarında özenle çizilmiş çizgilerle “insani duygular” olarak tasvir edilir. Geçmişten gelen bu iki evrensel duygu, insanoğlunun en değerli miraslarındandır. Ancak bu iki evrensel duygu sayesinde birbirimize yakın olabiliriz. Müziğimde her zaman bu iki duygu: aşk ve acıya yer veriyorum.
 
Sizi en çok Barok müziğe getirdiğiniz yenilikçi üslubunuzla tanıyoruz. Ancak Kassia operasıyla tamamen farklı bir müzikle, Bizans müziğiyle seyirci karşısındaydınız. Kendinize meydan okuyan ve yenilenmeyi seven bir ruhunuz olduğunu düşünüyorum. Diğer eserlerinizi bir kenara bırakırsak Kassia’nın penceresinden baktığımızda nasıl bir Burak Özdemir görüyoruz? 
Bu opera bana müzikte keşfedilecek şimdiye kadar hiç duymadığım daha nice ses renklerinin olduğunu gösterdi. Elektro-Barok müzik türünü oluşturalı 10 yıldan fazla oldu. Belki de o sadece bir başlangıçmış. Musica Sequenza’nın kültürler arası projelere olan tutkusu, beni her yeni proje oluşumunda yine öğrenmeye, keşfetmeye ve araştırmaya yönlendiriyor. Bu sayede tarihe karışmış, unutulmuş değerli kültür mirasları keşfediyoruz ve inanıyorum ki bir oda orkestrası olarak çalışmalarımızla her zaman yeni tınılar, ritimler ve anlatım şekilleri arayarak, müziğin ve sanatın sınırlarını genişletmeye ve kültürleri buluşturmaya devam edeceğiz. 
 
Operanın enstrümanlarından bahsedelim. Bu eserde ustası olduğunuz fagot yok. Bunun eksikliğini hissettiniz mi? Kassia’nın içerdiği enstrümanlardan bahsedebilir misiniz?
Bizans enstrümanları normalde kullandığımız barok enstrümanlardan oldukça farklı. Ses renkleri daha koyu ve volümleri daha düşük olmalarına rağmen, tınılarında ruhani bir renk var. Bizans kemençesi ve Bizans lutü, esere genel ses rengini veren iki önemli enstrüman diyebiliriz. Kassia’nın yaşadığı dönemde fagot henüz icat edilmemişti, bu sebeple enstrümanıma eserde yer vermemeye karar verdim. Eksikliğini hissetmedim, çünkü eseri bir solo sopranonun taşımasını istedim. Bu kadın solist, düşünceleri ve duygularıyla baş başa kalan, içsel dünyasına derinlemesine daldığımız bir Kassia’yı en güçlü şekilde temsil ediyor. İmparator’u, ailesini ya da manastırdaki diğer kadınlara karakterleştirerek ya da ses vererek yer vermedim, aksine tek başına deneyimlediğimiz Kassia’nın hislerini soyut bir işleyişle mercek altına almaya çalıştım. Eserin librettosu Antik Yunanca ve İngilizce dillerinden oluşturuldu. Kendi yazdığım modern bölümlerde İngilizceyi kullanmayı tercih ettim. Operanın canlı performanslarında orkestra şefi olarak yer aldım ve büyük keyif aldım. Enstrüman sanatçılarının dışında, solist soprano, dansçıların video ve ışık tasarımcılarının da yer aldığı bu geniş kapsamlı ve disiplinler arası projede, bir şefin yönetimi tüm ekip için bir avantaj oldu. En son İsviçre’de sahnelediğimiz monoteisttik dinler arası kardeşliği işleyen oratoryom Atlas Passion temsillerinde şef olarak görev almıştım. Normalde şef olmadan, eserlerimizi oda müziği formatında sahneliyoruz. 
 
Kassianın kayıt süreci hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?
Operanın albüm kaydını sahne versiyonuna mümkün olduğunca yakın tuttuk. İki perdeli bir opera ve iki perdenin arasında interlude (ara müziği) olarak yerleştirilmiş bir solo kemence müziği var. Albüm de aynı bu şekilde kurgulandı. Toplam 13 bölümden oluşuyor. İlk perde Kassia’nın özel hayatına değiniyor. Genç ve güzel bir kadın olarak varlıklı bir ailenin tek kızı olarak dünyaya gelmesi, gençliğinde yazdığı duygusal şiirleri, politik görüşlerine yer verdiği şiirleri: naif ve bir o kadar da kırılganlar. İkinci perde Kassia’nın hayatındaki büyük döngü noktası olan imparatorun evlilik teklifini reddetmesi ve beraberinde ailesini terk etmesi, bir kadınlar manastırı kurması ve evlendirilmek istemeyen diğer kadınlara öncülük yaparak, onların yoluna da ışık tutması, kurduğu manastırda kültür ve sanata önem vermesi, manastırda dinle ilişkisinin zaman içinde giderek güçlenmesi ve son döneminde rahibeliği tercih etmesi. Müziğimin bu hayat döngüsünü kronolojik ve duygusal açılardan çıplak bir şekilde yansıtabilmesi benim için önemliydi. Bu kaydın, konser turnesinin içinde yer alabilmesi bizler için büyük avantaj oldu. Geçen sezon zaten 12’den fazla temsilini sahneliyorduk. Kadromuzda da hiç değişiklik yaşamıyorduk. Albümün de performanslardaki canlı (live) hissini taşımasını istedik, âdeta bir temsilde kaydedilmiş gibi. Diğer albümlerimizden çok farklı bir ses rengine sahip bu kayıt. Bu da kullandığımız enstrümanların Bizans döneminden olmaları ve çalınan müziğin bestecilerinin birinin 800’lü, diğerinin de 2000’li yıllarda bestelemelerinden kaynaklanıyor. Kassia ile aramda 1200 yıl gibi bir zaman dilimi var. Albümdeki her bölümde Bizans müziği ile çağdaş müziğin mükemmel bir sentezine tanık olduğumuza inanıyorum. Albüm şu an CD ve dijital formatlarında, Tacet Nota etiketiyle tüm dünyada yayında. 
 
Eserin bestesinden müzik direktörlüğüne kadar her adımında imzanız bulunuyor. Canlı performanslarında şeflik de yaptınız. Bu durum yorucu olduğu kadar esere hâkim olmanızı sağlayan müthiş bir birlik de sağlamış olmalı. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Pek çok projemize kıyasla Kassia beni hem fiziksel hem duygusal açılardan zorlayan, test eden ve yorucu bir proje oldu. Opera bestelemek zaten inanılmaz bir konsantrasyon gerektiriyor. Düzeltmeleri, notaların hazırlıkları, provaları, temsilleri, albüm kaydı derken kendimi üç yıl süren bir girdabın içinde buldum. Ancak inanıyorum ki bu eserle doğru zamanda buluştum. Kassia ile yollarımız doğru zamanda kesişti. Eğer birkaç sene önce bu projenin altından kalkmayı deneseydim, başarılı bir sonuç alamayabilirdim. Hayatta yaşadığımız zorlukların bazen doğru zamanlamaları oluyor. O zaman ise, bizi öldürmek yerine daha da güçlü kılıyor. Kassia hem bana hem grubumun sanatçılarına çok şey öğretti. Bizlerle aynı topraklarda yaşayıp, 1200 sene sonra bu projeye liderlik ettiği için kendisine hep minnettar kalacağım.
 
Kassia operasının ekibinden biraz söz edebilir misiniz? Bu eseri bize sunan sanatçılar kimlerdir? Onlar Kassia hakkında ne düşünüyor sizce?
Guatemalalı barok soprano Diana Ramirez başrolde söyledi. Kendisi Bach Opium, Inferno ve Atlas Passionprojelerimizde de yer almıştı. 80 dakikalık Antik Yunanca bir librettoyu ezberleyerek bizleri kendisine bir kez daha hayran bıraktı. Grubum Musica Sequenza’nın sanatçılarının her biri kendi enstrümanında birer uzman, ancak bu projeyle öğrenmeleri gereken yenilikler oldu. Koreli barok viyola sanatçımız Chang-Yun Yoo, Kassia operasında seslendirmek için kemençe çalmayı öğrendi. Flütçülerimiz Elisabeth Champollion ve Theo Small farklı boylarda Bizans flütleri çalmayı öğrendiler. Hayatlarımıza yeni tınılar ve ses renkleri girdi. Artık Bizans döneminin müziğiyle grup olarak yakından ilgileniyoruz ve gelecekte daha nice Bizans müziği projelerine imza atabilmeyi arzuluyoruz. 
 
Son olarak, yakın gelecekteki projeleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz? 
Yeni sezonda Uckermark Müzik Festivali’nde Händel projemiz Morphine’i sahneliyoruz. Sezonun büyük açılış konseri 14 Ekim’de Berlin’in en önemli konser kilisesi Zion Kilisesi’nde olacak. Bu konserde 2013’de Deutsche Harmonia Mundi ile yayınladığımız ve bir ‘bestseller’ olmayı başaran albümümüz Bach: The Silent Cantata’nın 10. yıldönümünü kutlayacağız. Onun dışında üç yeni prodüksiyonun bu sezon Dünya prömiyerlerini yapacağız. Karlsuhe’deki Uluslararası Händel Festivali’nde, solistliğini Cesti Yarışması’nı kazanan ünlü kontrtenor Nicolo Balducci’nin yapacağı yeni Händel projemiz Amour Fou, daha sonra Uluslararası Händel Festivali’ni de ziyaret edecek. Heinrich Schütz Festivali’nde Rönesans’ın kadın bestecilerini konu alan yeni proje Donne d’Amore sahnelenecek. İstanbul Müzik Festivali’nde Sampling Baroque’un yeni episodu olan Sampling Baroque Purcell’i sahneleyeceğiz. Uluslararası Leipzig Bach Festivali’nde de Sampling Baroque Bach ile kutlayacağımız bol danslı ve hareketli bir geceyi planladık. 2024 yılında çok özel sürpriz bir albümümüz de yayımlanacak. Yeni sezon konserlerimizde dinleyicilerimizle buluşmayı dört gözle bekliyoruz. 

BENZER HABERLER


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20