MAKALE

Doğumunun 150. Yıl Dönümünde Enrico Caruso

03.12.2023


Paylaş:

Doğumunun üzerinden tam 150 yıl geçen Enrico Caruso, tenor denilince hâlâ akla gelen ilk isimlerdendir. 25 Şubat 1873 yılında Napoli’de doğan Enrico Caruso’nun altı kardeşi olur fakat yedi çocuktan sadece üçü ergenlik yaşına sağ olarak erişir. Babası teknisyen olan Caruso, 11 yaşında makine mühendisi yardımcılığına başlar ve şehirde yapılan birkaç çeşmede görev alır. Daha sonra babasıyla beraber bir fabrikada çalışmaya başlayan Caruso, annesinin ısrarıyla aynı zamanda okula devam eder ve bu sayede çok düzgün bir el yazısı ve teknik çizim becerileri kazanır. Fakat en büyük tutkusu deniz olan Caruso’nun çocukluk hayali denizci olmaktır. Saatlerce denizde yüzen Caruso, bu sayede mesleğinde ona büyük avantaj sağlayacak olan uzun süreli nefes kapasitesine sahip olur. Bu zamanlarda kilisede şarkı söylemeye başlayan Caruso, sesinin güzelliğiyle dikkat çeker ve müzik alanında bir kariyere sahip olabileceği gündeme gelir. Annesinin ölümünden sonra ailesini desteklemek için kafe ve restoranlarda şarkı söylemeye başlayan ünlü tenor bu dönemde Guglielmo Vergine’den şan dersleri almaya başlar.
 
Enrico Caruso henüz 22 yaşındayken 1895 yılında amatör bir besteci olan Mario Morelli’nin L’Amico Francesco operasında Napoli’deki Teatro Nuovo’da ilk defa sahneye çıkar. Şef ve şan hocası olan Vincenzo Lombardi ile çalışarak tiz tonlarını ve stil bilgisini geliştirir. Caruso, daha önce çalıştığı Vergine ile sesini daima küçük ve ölçülü kullanması ve sahnede âdeta bir büst gibi durması gerektiğini öğrenir. Lombardi ise tonlarda renk değişimi olmamasını ve sahnede soğuk durmadan kendisini söze ve müziğe teslim etmesini öğütler ve Caruso’yu bu yönde çalıştırır. Beş yıl boyunca sanatçı, İtalyan şehirlerinde sahneye çıkmaya devam eder. O güne kadar olan en büyük başarısını Cenova’da 1898 yılında seslendirdiği Leoncavallo’nun La Boheme operasıyla elde eder. 1898 yılında Umberto Giordano’nun Fedora operasının dünya prömiyerinde rol alan Caruso büyük beğeni toplar ve operanın ‘Amor ti vieta’ adlı en meşhur aryasını öylesine etkileyici söyler ki perde sonunda dört defa solo alkışa çağırılır. 1900 yılında Teatro Alla Scala’da La Boheme operasında sahneye çıktıktan sonra ünü yayılır ve diğer ünlü İtalyan opera sanatçılarıyla dünyayı dolaşmaya başlar. Aynı yıl turne için gittiği Rusya’da seyirciler içinde Çar’ın da bulunduğu temsiller gerçekleştirir. Puccini her ne kadar ilk önce Toscaoperasının dünya prömiyerinde Caruso’yu düşünmüşse de daha meşhur olan Emilio de Marchi’yi bu prömiyeri gerçekleştirmek üzere görevlendirir. Aynı yıl Caruso Tosca operasını söyledikten sonra Puccini, Caruso’nun Cavaradossi rolünü daha güzel söylediğini itiraf eder. 


The Theatre dergisi, Aralık 1912, Sayı 142 (Fotoğraf, Aimé Dupont Studio)
 
1901 yılının Aralık ayında doğduğu şehir olan Napoli’de L’Elisir d’Amore’de sahneye çıkan Caruso soğuk bir alkışla karşılanır, iki hafta sonra Massenet’nin Manon operasında seyircilerin tepkisi daha da soğuk olunca ve eleştirmenlerden sert yorumlar alınca Caruso, bu şehirde bir daha sahneye çıkmayacağını söyler. Dört ay sonra La Scala’da Alberto Franchetti’nin Germania operasında sahneye çıkan Caruso, ilk akustik plaklarını yapmak üzere teklif alır. Milano’daki bir otel odasında doldurulan bu 10 plak bir anda en çok satanlar listesine yerleşir ve ünü diğer ülkelere de yayılır. Londra’daki Covent Garden yönetimi aynı sezonda sekiz değişik operada sahneye çıkması için Caruso ile anlaşma imzalar. Covent Garden’da ilk defa 1902 yılında Rigoletto ile sahneye çıkan Caruso, o sezon içinde Aida’dan Don Giovanni’ye uzanan geniş bir repertuvarla İngiliz sanatseverleri büyüler. 


Enrico Caruso, Pagliacci, 1908 (Fotoğraf, Aimé Dupont Studio)
 
Enrico Caruso ömrünün sonuna kadar büyük başarılar elde edeceği New York Metropolitan Operası’nda ilk defa 1903 yılında Rigoletto operasıyla sahneye çıkar. Birkaç ay sonra ömrü boyunca birçok plak yapacağı Victor Talkin Machine Company ile kontrat imzalar ve hem Metropolitan Operası hem de plak şirketiyle 1903 yılından 1921 yılındaki ölümüne kadar verimli iş birlikteliği sürer. İlk sezonu olan 1903 ve1904 yıllarında söylediği L’Elisir d’AmoreAidaLa BohemeLa GiocondaLucrezia BorgiaPagliacciRigolettoLa TraviataLucia di Lammermoor ve Tosca onun ne kadar geniş bir vokal kapasitesinin olduğuna başlı başına bir kanıttır. Caruso bu dönemde hem Amerika’nın hem de dünyanın diğer şehirlerinde aktif bir şekilde sahneye çıkmaya ve konserler vermeye devam eder. Metropolitan Operası’nda her söylediği eser kapalı gişe oynayan Caruso belki de bu kadar ünlü olan ve basında bu derece ismini duyuran ilk opera sanatçısıdır ve o dönem bir gazete “New Yorklular opera delisi değil, Caruso delisi” diye başlık atar. 


Enrico Caruso, La Boheme (Fotoğraf, Herman Mishkin)
 
Caruso1910 yılında Metropolitan Operası’nda Puccini’nin La Fanciulla del West operasının dünya prömiyerini yapar. Puccini, bu operadaki Dick Johnson rolünü özellikle Caruso’nun sesi için bestelediğini söyler. Enrico Caruso döneminin en yüksek ücret ödenen opera sanatçısıydı. 1920 yılında bir gecede, o dönem için astronomik bir rakam olan 10,000 Dolar alıyordu. Aynı zamanda akıllı yatırımlar yaparak plaklarından kazandığı telif ücretlerini değerlendiriyordu. 1918 yılında Caruso’nun yıllık vergi ödemesi 154,000 Dolardı.
 
Enrico Caruso 1. Dünya Savaşı’ndan önce soprano Ada Giachetti ile bir ilişki yaşamaya başlar. Başkasıyla evli olan Ada eşini terk eder ve bu ilişkiden ne yazık ki küçük yaşta kaybettikleri dört çocukları olur. Birliktelikleri 11 yıl kadar sürer. 1918 yılında Dorothy Park Benjamin ile evlenir ve bu evlilikten bir kızı olur. Batıl inancı yüksek olduğu bilinen Caruso, her temsilde uğur getireceğine inandığı birkaç obje taşırdı. Rahatlamak için iskambil oynar ve arkadaşlarının, diğer şarkıcıların ve müzisyenlerin karikatürlerini yapardı. Her gün en az iki defa banyo yapması ve kıyafetlerine çok özen gösterdiği bilinmektedir. Özel bir koleksiyoncu olarak tanınan Caruso, pul, metal para, saat ve antika enfiye kutusu toplardı. Mısır turnesi sırasında alıştığı Mısır sigaralarını ömrü boyunca yüksek sayıda tüketen Caruso, aynı zamanda çok sık ve değişik rollerde sahneye çıkıp spor aktivitelerini de bırakınca ileriki yıllarda hem vücut hem de ses sağlığını olumsuz yönde etkileyecek sorunlar yaşamaya başlar.


Frieda Hempel ve Enrico Caruso, L’Elisir d’Amore (Fotoğraf, White Studio)
 
Enrico Caruso’nun sağlığı 1920 yılının sonlarına doğru uzun bir Kuzey Amerika turnesinden sonra bozulmaya başlar. Kimileri Samson et Dalila operasının final sahnesinde bir sütunun Caruso’nun üzerine düşüp böbreğini zedelemesini sağlık sorunlarının başlangıcı olarak yorumlar. Bu kazadan dört gün sonra vücudunun yan tarafında bir ağrıdan ve öksürükten şikâyet eden Caruso’ya bronşit teşhisi konur. Bir hafta sonra, 11 Aralık 1920’de L’Elisir d’Amore operasının birinci perdesinde gırtlağından kan gelmesi sonucu eser yarıda kesilir. Bu olaydan sonra üç temsil daha veren Caruso’nun iyi olmadığı tüm seyirciler tarafından fark edilir. Metropolitan Operası’nda son kez 24 Aralık 1920 tarihinde repertuvarına en son kattığı eser olan La Juive operasıyla sahneye çıkar. Yalnızca Metropolitan Operası bünyesinde 832 defa sahneye çıkmıştır. Ertesi gün dayanılmaz ağrılar çeken Caruso’ya morfin verilir ve yapılan konsültasyon sonucu akciğer zarı iltihabı ve ampiyem yani vücut boşluklarında iltihaplanma teşhisi konur. İleriki günlerde sağlığı daha da bozulan Caruso’nun göğüs ve ciğerlerinden sıvı çekilir, kaburgasından biri de geçirdiği bir dizi operasyon sonunda alınır. Nekahet dönemini geçirmek için Mayıs ayında Napoli’ye götürülür. Burada derhal Roma’ya gitmesi ve sol böbreğinin alınması gerektiği teşhisiyle karşılaşır. Roma’ya yola çıkmadan önce Napoli’deki Vesuvio Oteli’nde geceyi geçirmek isteyen Caruso otel odasında komaya girer ve 2 Ağustos 1921 tarihinde henüz 48 yaşındayken hayatını kaybeder. Ölüm raporu karın zarı iltihabı ve subfrenik apse patlaması olarak tutulur. Cenazesine binlerce kişi katılır. 15 yıl boyunca balmumuyla kaplanan naaşı kristal bir tabutta hayranlarının ziyaretine sunulur. 1929 yılında karısının isteği üzerine taş bir anıt mezara nakledilir.


Geraldine Farrar ve Enrico Caruso, Carmen (Fotoğraf, Herman Mishkin)
 
23 Aralık 1913 tarihinde Metropolitan Operası’nın Philadelphia turnesinde gerçekleştirdiği La Boheme temsilinde Colline rolünü söyleyen Andrés De Segurola, sesini kaybettiği için son perdedeki aryasını söyleyemeyeceğini fısıldar. Caruso seyirciye arkasını döner ve ‘Vecchia zimarra’ aryasını onun yerine söyler. Bu Caruso’nun ne derece sağlam orta ve pes tonlarının olduğunun başlı başına bir kanıtıdır. 
 
Kariyerinin ilk zamanlarında lirik tenor rollerine ağırlık veren Caruso ilerleyen yıllarda orta tonlarının genişlemesiyle beraber daha dramatik rollere büyük bir başarıyla dönmüştür. Otello rolünü söylemeyi çok isteyen ünlü tenor, bu role henüz hazır olmadığını düşünerek kararını her defa bir sonraki sezona ertelemiştir. Özellikle repertuvarına son kattığı opera olan La Juive’de yapılan özel makyajı, oyunculuk kabiliyeti ve Eléazar’ın iç çelişkilerini büyük bir ustalıkla yansıtması açısından o güne kadar elde ettiği en büyük başarılardan birini yakalamıştır. 
 
Enrico Caruso, kariyeri boyunca iki filmde de rol almıştır. 1918 yılında çevirdiği My Cousin isimli sessiz filmde aynı zamanda sahnede Pagliacci operasından ‘Vesti la Giubba’ aryasını söylediği bir sahne de vardır. Çevirdiği diğer film The Splendid Romance ise gösterime girmemiştir.
 

Enrico Caruso, Tosca (Fotoğraf, Aimé Dupont Studio)
 
Enrico Caruso’nun sadece 24 yıl içinde yaptığı 61 operadan oluşan geniş opera repertuvarı ilk defa temsil edilme tarihleriyle aşağıdaki şekildedir. 
 
L'Amico Francesco 1895*, Faust 1895, Cavalleria Rusticana 1895, Camoens 1895, Rigoletto 1895, La Traviata 1895, Lucia di Lammermoor 1895, La Gioconda 1895, Manon Lescaut 1895, I Capuleti e i Montecchi 1895, Malia 1896, La Sonnambula 1896, Mariedda 1896, I Puritani 1896, La Favorita 1896, A San Francisco 1896, Carmen 1896, Un Dramma in vendemmia 1897, Celeste 1897*, Il Profeta Velato 1897, La Bohème 1897, La Navarraise 1897, Il Voto1897*, L'Arlesiana 1897*, Pagliacci 1897, La Bohème (Leoncavallo) 1898, Les Pecheurs de Perles 1898, Hedda 1898*,Mefistofele 1898, Sapho (Massenet) 1898, Fedora 1898*, Iris 1899, La Regina di Saba 1899, Yupanki 1899*, Aida 1900, Un Ballo in Maschera 1900, Maria di Rohan 1900, Manon 1900, Tosca 1900, Le Maschere 1901*, L'Elisir d'Amore 1901, Lohengrin 1901, Germania 1902*, Don Giovanni 1902, Adriana Lecouvreur 1902*, Lucrezia Borgia 1903, Les Huguenots 1905, Martha 1906, Madama Butterfly 1906, L'Africana 1907, Andrea Chénier 1907, Il Trovatore 1908, Armide 1910, La Fanciulla del West 1910*, Julien 1914, Samson et Dalila 1916, Lodoletta 1917, Le Prophète 1918, L'Amore dei Tre Re 1918, La Forza del Destino 1918, La Juive 1919.
 
* Dünya prömiyerleri.


 
Enrico Caruso aynı zamanda klasik şarkılar, İtalyan halk şarkıları hatta popüler melodilerden oluşan 500’den fazla şarkıyı da seslendirmiştir.
 
Birkaç Caruso kaydından bahsedecek olursak, opera dünyasının en ünlü tenoru hakkında daha net fikir sahibi olabiliriz. 1900’lü yılların başında yapılan bu kayıtlar, o günkü teknoloji göz önüne alınınca her ne kadar tam ve kesin bir fikir vermese de birçok özelliği bize yansıtır. Örneğin 1912 yılında kaydedilmiş olan Rigoletto operasından ‘La donna e mobile’ ve ‘Ella mi fu rapita’ aryalarında Caruso’nun ne kadar içten ve müziği hisseden bir şarkıcı olduğu daha ilk frazlardan itibaren anlaşılır. Dolu ve çok güçlü orta tonlarının yanında aynı volümde gelen tiz tonları da dinleyiciye büyük bir keyif verir. Özellikle ‘La Donna e mobile’de yaptığı rubatolar Dük karakterini nefis bir biçimde ortaya koyar. 1914 yılında kaydedilen Un Ballo in Maschera operasından ‘La rivedra in estasi’ ve ‘Di tu se fedele’ aryalarında, ne kadar cömert bir şarkıcı olduğunu duyarız. Sesini vermekten asla çekinmeyen ve bunu âdeta arenadaki bir güç gösterisi gibi kullanan bir tenor olduğu bellidir.
 
O dönemin beğenisi olarak şarkıcıların kendi imkânlarına ve yeteneklerine göre yaptıkları müzikalite Caruso’da da vardır. Güzel gelen bir tonu biraz daha uzun tutmak, ekstra bir kadans eklemek veya özellikle 1913 yılında kayıt yapılan Il Trovatore’deki ‘Ah, si ben mio’ aryasında olduğu gibi neredeyse glisandoya uzanan portamentolar, Caruso’nun plaklarında da vardır. Caruso’nun olağanüstü nefesini özellikle 1906 yılında kaydettiği La Forza del Destino operasındaki ‘O tu che in seno agli angeli’ aryasında ve 1911 yılında plağa alınan Aida operasının ‘Celeste Aida’ aryasında görürüz. Her iki aryadaki si bemoller, Caruso için oldukça rahat ve volümlü gelmektedir. 


Enrico Caruso, Rigoletto
 
Fransız repertuvarından kayda aldığı bazı eserlere bakarsak, örneğin 1910 yılında Faust operasından ‘Salut, demeure, chaste et pure’ aryasında Fransız stiline oldukça hâkim olduğunu, Verdi aryalarından çok daha yumuşak frazlar yaptığını görürüz. Kimi zaman Caruso’nun do notasından şüphe duyanlara en güzel cevap, bu aryadaki sağlam, volümlü ve âdeta bir güneş gibi parlayan do tonudur. Dikkat edilmesi gereken bir başka unsur ise Caruso dönemi ve hatta ondan sonraki 30 yıla yakın bir süre İtalyan opera şarkıcıları Fransız repertuvarını İtalyanca tercümeleriyle söylerken veya kayıt yaparken, Caruso’nun daha o yıllarda Fransızca eserleri orijinal lisanında plağa almış olmasıdır.
 
1909 yılında kayıt edilen Carmen operasından ‘La fleur que m’avais jetée’ aryasında âdeta bir İtalyan tutkusu olan Don Jose karakteri çizer. Bizet’nin Les Pecheurs de Perles operasındaki 1916 yılında kaydedilen ‘Je crois entendre encor’aryasında kimi tenorlar gibi falset tonlar kullanmayan Caruso, bu tesitür olarak zorlayıcı aryada adeta bir nefes ve teknik üstünlük gösterisi sergiler. 1912 yılında kayıt edilen J. Massenet’nin Manon operası ‘Je suis seul’ aryası piyano ve falset dozajını mükemmel ayarlayışı, uzun frazları ve müzikalitesi ile Des Grieux rolünde yıldızlaşmış olmasının en büyük kanıtıdır.
 
Repertuvarına en son kattığı rol olan J.F. Halevy’nin La Juvie operasındaki Eleazar karakteri, uzun zaman Caruso ile özdeşleşmiştir. Ona hayran olan bir başka tenor Richard Tucker, Caruso’nun yorumundan öylesine etkilenmiştir ki yıllar sonra kendisi bu rolü canlandırdığında Caruso’nun kostümünü giymiştir. Ne yazık ki tıpkı Caruso gibi Richard Tucker’ın da repertuvarına kattığı son eser La Juive olmuştur. 
 
Caruso’nun plağa aldığı son aryalardan biri, bu operanın en meşhur aryası ‘Rachel, quand du Seigneur’ 14 Eylül 1920 tarihini taşır, daha da dolmuş olan orta tonları ve sağlam tiz notalarıyla muhteşem bir kayıttır. Âdeta Caruso’nun sanatının bir taçlandırmasıdır. Özellikle bu aryayı dinledikten sonra G. Verdi’nin Otello’su, Caruso’nun sahnede canlandırmadığına üzüldüğümüz bir roldür. Dolu dolu, âdeta baritonal orta tonları, sağlam tizleri ve uzun yıllar sahnede çok çeşitli roller canlandırmasına rağmen ne volümü ne de vibrasyon aralığında en ufak bir deformasyon olmaması düşünülürse, ne kadar muhteşem bir Otello karakterinden mahrum kaldığımız bir kez daha gözler önüne serilir.


San Francisco Kilisesi, 1921
 

BENZER HABERLER


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20