06.12.2023
Wolfgang Amadeus Mozart ve Lorenzo Da Ponte ortaklığının tartışmasız en önemli yapıtı olan Don Giovanni, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin (İDOB) fevkalade organizasyonuyla 30 Kasım 2023 Perşembe akşamı Atatürk Kültür Merkezi Türk Telekom Opera Salonu’nda ilk kez seyirci karşısına çıktı.
Bu güzel gece ve temsille ilgili görüşlerimize geçmeden önce eserin daha iyi tanınması ve anlaşılması için tarihsel geçmişine kısa bir yolculuk yapmayı gerekli görüyor ve değerli okurlarımızın bu yolculukta bize eşlik etmesini temenni ediyoruz. Evet, hareket vakti!
“Prag’ta operamdan başka bir şey konuşulmuyor, her yerde benim müziğim var… Her yerde Figaro var… Bu benim için büyük bir mutluluk!”
İşte böyle ifade ediyordu duygularını W.A. Mozart, kendisini müziğiyle kabul ettirse de operalarıyla istediği ilgiyi göremediği Viyana’daki dostu Gottfried von Jacquien’e 14 Ocak 1781’de yazdığı mektupta. Ancak satır aralarında, Figaro’nun görmüş olduğu yoğun ilgi sebebiyle davet edildiği şehirdeki maddi kazanımlarından pek bahsetmiyordu dostuna. Bilemeyiz belki de çekiniyordu, Viyana’daki alacaklılar üşüşecekler diye başına. Oysa ki bestecinin en önemli kazancıydı, bu şehirden ayrılırken siparişini almış olduğu yeni opera. Paha biçilemez ve el konulamaz… Il dissoluto punito ossia il Don Giovanni (Cezalandırılmış çapkın ve ya Don Giovanni )
Figaro ile Prag’ta halkın sevgilisi haline gelen Mozart yeni operasıyla ilgili çalışmalara zaman kaybetmeden Figaro’nun librettisti Lorenzo Da Ponte’yi ziyaret ederek başladı. Operanın konu seçimini ise o ara iki farklı besteciye (Martini ve Salieri) libretto hazırlamakta Lorenzo Da Ponte’ye bırakarak beklemeye koyuldu. Bunun üzerine Da Ponte, 17. yüzyıldan itibaren birçok sanat dalına konu edilmiş Don Juan karakterini eserin merkezine oturtarak çalışmalara başladı. Don Juan karakteri birçok sanatçının eserlerinde kendini gösterse de karakter ilk olarak İspanyol Rahip Gabriel Tellez’in (1584 – 1648) El burlador de Sevilla y convidado de piedra (Sevil aldatıcısı ve taştan misafir) adlı eserinde karşımıza çıkmaktaydı ve İspanyol rahip o yıllarda eserlerini Tirso de Molina takma adıyla yayınlamaktaydı.
Mozart konusu karara bağlanmış yeni operasının besteleme çalışmalarını yürütürken 28 Mayıs 1787 günü babası Leopold Mozart’ın ölümüyle büyük bir sarsıntı geçirdi. Bu büyük acıdan çok kısa bir süre sonra ise yakın dostu Dr. Sigmund Barisani’nin henüz 29 yaşında ölmesi besteciye ikinci bir darbe oldu. Bu sebepten olsa gerek müzikologlar eserin uvertür ve final sahnelerindeki dramatik müziğin baskınlığını ve yoğunluğunu bu kayıplarla ilişkilendirmektedir.
Tüm bu olumsuz gidişata rağmen Mozart operayı en iyi şekilde besteleyerek 29 Ekim 1787’de Prag opera binasında görkemli bir şekilde sahneye koydu ve eser çok büyük bir beğeni topladı. Şehrin gazeteleri ertesi gün “Daha önce böyle bir başarı yaşanmadı” şeklinde başlık atarak Mozart’ı onurlandırıyordu. Bu başarı Mozart’ı, operalarından pek hoşnut olmayan Viyana dinleyicisi için heyecanlandırsa da bu isteğinin gerçekleşmesi için 5 Mayıs 1788 tarihini bekleyecekti.
7 Mayıs Viyana Promiyer Afişi
Evet yolculuğumuza şimdilik burada noktayı koyarak tekrar dün akşama dönüyoruz. İDOB tarafından sahnelen temsilin prömiyerinin, Türkiye’de opera denilince akla gelen ilk isim olan değerli sanat insanı Aydın Gün’ün 16. Ölüm Yıl Dönümüne denk gelmesi sebebiyle Devlet Opera ve Balesi’nin yeni genel müdürü Tan Sağtürk’ün yaptığı anma konuşmasıyla bu özel gece başladı. Tan Sağtürk konuşmasında Aydın Gün’ün Türk operası için taşıdığı önemini vurgulayarak gecedeki tüm alkışları Aydın Gün'e ithaf etti ve izleyiciyi temsille baş başa bıraktı.
Aslına uygun şekilde 2 Perde olarak sahneye konan temsilin ilk perdesi, Mozart tutkunlarının belki de en aşina olduğu melodileri içeren uvertürün hareketli bir dekor eşliğinde seslendirilmesiyle iştah kabarttı. Bir yandan uvertürün keyfini çıkarırken diğer yandan ilerleyen sahnelerdeki dekor ve ışık oyunlarının yaratacağı hazzı merakla beklemeye koyulduğumu ifade ederek temsilin rol dağılımı hakkında bilgi vermek istiyorum.
Don Giovanni: Caner Akgün, bariton
Leoperollo: Nejat Işık Belen, bas
Donna Anna: Evren Ekşi, soprano
Donna Elvira: Perihan Diana Nayır Artan, soprano
Don Ottavio: Ufuk Toker, tenor
Zerlina: Aslı Ayan, soprano
Masetto: Burak Kul, bariton
II Commendatore: Mithat Karakelle, bas
Uvertürün sona ermesiyle Leoporello karakterine hayat veren Nejat Işık Belen, ‘Notte e giorno faticar’ ile adeta temsilin ruhunu üflemeye başladı. Eserin ana karakteri bariton Caner Akgün’ün canlandırdığı Don Giovanni’nin sahnede döktüğü ilk kan damlasından sonra Donna Anna ve Don Ottavio’yı bir araya getiren düet eşliğindeki resitatif ‘Ma qual mai s'offre, oh Dei’ ile sahne alan soprano Evren Ekşi ve tenor Ufuk Toker temsilin komedi öğelerini kenara iterek kuvvetli dramatik havayı izleyicilere fazlasıyla hissettirmeye başladı. Bas Mithat Karakelle’nin canlandırdığı II Commandatore karakteri ise katledildiği andan itibaren planladığı mahşer günündeki hesaplaşmanın heyecanıyla finali beklemeye koyuldu.
Dakikalar ilerledikçe ahlaksız, iflah olmaz ve uslanmaz çapkın Don Giovanni’nin entrikaları sebebiyle hayatını etkilediği kadınlar ve dolaylı olarak zarar gören erkekler birer birer seyirci önüne çıktı. Bunlardan biri de Donna Elvira adlı Burgoslu bir kadındı. Ne yapsa bir türlü Don Giovanni’nin büyüsünden kurtulamayan bu çaresiz kadını soprano Perinan Diana Nayır Artan canlandırdı. Ya evlenme hazırlığında olan köylü kızı Zerlina’ya ne demeli! Soprano Aslı Ayan’ın hayat verdiği Zerlina, kendisine ‘La ci Darem la Mano’ ile kur yapan Don Giovanni’ye ne kadar dayanabilirdi ki? Ah Masetto… Bariton Burak Kul’un canlandırdığı ve sevdiği kadını bu ahlaksız, kurnaz ve etkileyici adama kaptırmamak için nasılda kutsal bir mücadele içine girip kendini tehlikeye attı.
Evet temsilin geri kalan kısmı ve muhteşem finali ile ilgili yorumlarımı henüz temsili izlememiş okuyucularımız için eserin büyüsünü bozmamak adına burada noktalayarak gecedeki diğer izlenimlerimi aktarmak istiyorum.
Öncelikle Efter Tunç’un etkileyici ve mistik dekoruyla söze başlamak istiyorum. Gerçekten perde açılır açılmaz başlayan uvertürün kuvvetli müzikal etkisini de arkanıza alarak kendinizi eserin büyülü atmosferinin direk içerisinde buluyorsunuz. Tıpkı Dolby Atmos ses teknolojisinin kulaklarımızda oluşturduğu etkiyi gözlerimizde hissederek kendimizi sahnenin tam ortasında hissediyoruz. Alper Marangoz imzalı hareketli sahne düzeni tüm temsil boyunca bu hissiyatımızı daha da artırıyor. Türk Telekom Opera Salonu’nun sahne ışıkları karanlık ve aydınlık arasında gidip gelirken, Don Giovanni’nin ayak oyunları mı? Yoksa Kemal Yiğitcan’ın ışık oyunları mı? Daha etkileyici diye kendinize sorular sormaya başladığınızda, Serdar Başbuğ’un tasarlamış olduğu kostümler sizi eserin geçtiği belirli bir zaman dilimine ve belirli bir moda kalıbına hapsetmeden zamandan bağımsız keyifli bir yolculuğa çıkarıyor.
Eserin sahneye konmasındaki yardımlarından dolayı sanatçılarımıza ayrı ayrı teşekkür ederek şan sanatçılarımızla ilgili yorumlarımıza geçelim. Bir Mozart operası izlemenin en keyifli anları birden fazla solistin birlikte seslendirdiği eserlerin yer aldığı bölümlerde gizli. Opera literatüründe düet, terztet, kuartet, kentet ve sekstet yani sırasıyla ikili, üçlü, dörtlü, beşli ve altılı solistlerin birlikte seslendirdiği bölümler olarak adlandırılan kısımlar Don Giovanni operasında da önemli bir yer tutmaktadır. Soprano, tenor, bariton ve bas ses aralıklarının üst üste işlendiği bu bölümler dengeli olarak seslendirildiğinde seyirci üzerinde muazzam bir haz bırakmaktadır. Temsilde sanatçılarımızın bu bölümlerde söz konusu dengeyi asgari düzeyde yakaladığını söylemiş olursak yanılmayız.
Don Giovanni’yi canlandıran İDOB’un yeni müdürü bariton Caner Akgün vokal performansı yanında teatral olarak çok başarılıydı. Bir başrolün gerektirdiği tüm donanımı sahneden izleyiciye başarıyla aktardı. Bas Nejat Işık Belen’in mizahi yönü kuvvetli oyunculuğunun izleyiciyi adeta büyülediğini ve vokal yönünü bu temsilde geride bıraktığını söylersek yanılmış olmayız. Temsilde vokal başarısı yanında oyunculuk açısından dikkat çeken bir diğer isim ise bariton Burak Kul oldu. Sadece Zerlina için mücadelesi değil, sahne performansı da takdir edilesiydi. Ses rengini farklı bulduğum ve Mozart operalarının tenor partilerinde ve düetlerinde dinlemekten çok keyif aldığım Ufuk Toker her zamanki gibi harikuladeydi. Eserin belki de en sevdiğim karakteri olan köylü kızı Zerlina’yı canlandıran soprano Aslı Ayan’ıda işve konusunda kızımız Zerlina’ya biraz daha cömert davranmasını temenni ederek performansından dolayı tebrik ediyoruz. Don Giovanni’yi kovalayan kadın karakterlerden Donna Anna’yı canlandıran soprano Evren Ekşi gerek aryalarında gerekse diğer solistlerle olan performanslarında karakterin duygularını en güzel şekilde seyirciye aktararak beğeni topladı. Temsilin açılış ve kapanışında gördüğümüz II Commendatore’ye hayat veren bas Mithat Karakelle kısa rolünde gecede güzel bir etki bıraktı.
Evet şan sanatçılarımızdan son olarak soprano Perihan Diana Nayır Artan’ı ayrı olarak değerlendirmek istiyorum. Don Giovanni’nin çaresiz kurbanlarından Donna Elvira karakterine hayat veren Artan, müthiş kuvvetli ve bir o kadarda dengeli vokaliyle adeta bizleri koltuklarımıza çiviledi. Hala akustik sorunlarını aşamamış olan Türk Telekom Opera Salonunun her köşesini saran o muhteşem vokal, ikinci perdede yer alan arya ‘Mi tradi quell'alma ingrata’ ile adeta en üst seviyeye çıkarak seyirciyi kendinden geçirdi.
Tecrübeli başrejisörlerimizden Aytaç Manizade’nin sahneye koyduğu eser, şef İbrahim Yazıcı’nın yönetimindeki İDOB Orkestrası tarafından başarıyla seslendirildi. Orkestranın başkemancı koltuğunda ise Oleksandr Samoylenko vardı. Esere renk ve derinlik katan İDOB korosunu ise birçok farklı projede önemli işlere imza atan ve halen atmakta olan başarılı şef Volkan Akkoç yönetti.
W.A.Mozart’ın bu muhteşem eserini farklı bir bakış açısıyla yeniden yorumlayan İDOB, 6 ve 18 Aralık 2023 tarihlerinde Türk Telekom Opera Salonu’nda Don Giovanni’yi yeniden seyircisiyle buluşturmaya hazırlanıyor. Biletlerin hızla tükendiğini hatırlatarak sizlere veda ediyoruz.