15.12.2023
İlk temsilini 5 Mart 1868 tarihinde Milano’da yapan eser, seyirciler tarafından beğenilmediği için iki temsilden sonra repertuvardan geri çekilmiştir. Prömiyerinin başarısızlık sebeplerinden bazıları, o zamana kadar bestelenen müziklerden daha karmaşık bir müzikal yapıya sahip olması ve ilk temsil için seçilen sanatçıların bu tarz bir müziği söyleyebilecek teknik donanıma sahip olmaması, şef olarak deneyimsiz olan Arrigo Boito’nun eserin orkestra şefliğini üstlenmesi ve eserin neredeyse beş buçuk saate yakın sürmüş olmasıdır. Bestecinin yaptığı büyük değişikliklerden sonra opera 1875 yılında tekrar temsil edilmiş ve bu tarihten sonra popülerlik kazanmıştır. Bu değişikliklerin başında Faust rolünün baritondan tenora dönüştürülmesi gelir.
Bu olağanüstü prodüksiyonunun iki yıldızı kuşkusuz Mefistofele rolündeki Samuel Ramey ve rejisör Robert Carsen. Henüz opera rejisörlüğünün başlarında sayılabilecek bir zamanda sahneye koyduğu bu prodüksiyon, Carsen’ın son 30 yılda ne kadar büyük ve önemli prodüksiyonlara imza atacağının bir garantisi. Prodüksiyon oldukça modern, Mefistofeles üstü çıplak sahneye çıkıyor, kırmızı uzun kuyruklu bir frak giyiyor, sigara içiyor, ikinci perde ikinci sahne olan cadıların şabat ayini, parti veren neredeyse akıl hastalarını andıran kişiler etrafında geçiyor, Truvalı Helen sahnesini Mefistofeles sahnenin üzerindeki bir opera locasından elinde şampanya kadehiyle izliyor. Buna benzer daha birçok ayrıntı fakat tüm bu unsurlar asla müziği ve librettoyu yıpratmıyor. Aksine ışık, dekor ve kostüm müthiş bir görsel şölene dönüşüyor. Faust’un Margherita ile tanıştığı bahçe, eğimli bir yuvarlak kaide üzerindeki dört ağaçtan oluşuyor. Kuartetin sonuna doğru ağaçlardaki ışıklar yanarken yuvarlak kaide yavaş yavaş tıpkı eğimli bir atlı karınca gibi dönmeye başlıyor. Sonraki perdede Margherita’nın hapsedildiği zindan bu bahçenin aynısı fakat bütün ağaçlar yanmış, devrilmiş adeta bir cehenneme dönmüş. Prodüksiyon bunun gibi sayısız detayla dolu. Melekler korosu ve Paskalya kutlamaları sahnesi dahi rejisörün kalabalık bir koroyu nasıl estetik ve güzel bir şekilde kullandığının en büyük kanıtı.
Mefistofele rolündeki efsanevi bas Samuel Ramey, bu rolü öylesine yüksek seviyeye çıkartıyor ki gelmiş geçmiş herhangi bir başka sanatçının bu seviyeyi aşması neredeyse imkânsız. Sesinden bahsetmek gerekirse, olağan üstü güzel ses rengi, tiz tonları çok rahat (sıklıkla Fa ve Fa Diyez notalarına çıkan ve yer yer tesitürü gerçekten çok yüksek ve zorlayıcı bir rol) pes tonları oldukça güçlü, en pes tondan en tiz tona kadar en ufak bir renk değişimi olmayan bir sese sahip. Teknik olarak örnek gösterilecek bir şan tekniği var. Ajilitelerinin temizliği ve kusursuzluğu zaten geçtiğimiz yüzyılda Rossini rönesansını gerçekleştirmesine imkân verecek kadar muhteşem. Oyunculuğu, rolünün içine girmesi, arkası dönükken bile sırtıyla rolüne devam etmesi, bir an bile yorgunluğunu belli etmemesi ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi inanılmaz. Ayrıca, gerekli bazı rollerde üstü çıplak sahneye çıkacak kadar düzgün bir fiziğe sahip olması kendisini belki de basların kralı yapıyor. Adeta ancak hayal edilebilecek bir opera şarkıcısının dünyadaki temsilcisi. Söylediği her role müthiş bir özgünlük kazandıran Ramey’nin kanımca en büyük yaratısı Boito’nun Mefistofele rolüdür.
Hem Margherita hem de Elena rolünü canlandıran Gabriela Benackova, sağlam tekniği ve güzel ses rengiyle döneminin önemli sopranolarından biriydi. İtalyan tutkusuna sahip, müzikalitesi yüksek bir sanatçı. Fakat göğüs tonlarına geçtiği zaman bu geçiş çok keskin oluyor ve adeta pes tonları boş duyuluyor. Sonuç olarak o tonlarda bestelenmiş bölümler müzikal frazlardan çok deklamasyona dönüyor.
Eserin ne yazık ki en zayıf halkası Faust roündeki Dennis O’Neill. Ses rengi İtalyan tınısına sahip, “a” ve “o” vokalleri güzelken “i” vokalinde büyük sıkıntılar yaşıyor. Orta tonlarda ve “i” vokalinde ses gırtlağa gitme eğiliminde. Fiziksel olarak da sahne üzerinde inandırıcı değil. Ayrıca hemen hemen her yerde gözünü şeften ayırmaması dikkat dağılmasına neden oluyor.
Şef Maurizio Arena, solistlerini ve koroyu deneyimi ve net vuruşları ile daima bir arada tutuyor. Boito’nun notasyonlarına oldukça sadık ve dinamik bir şekilde orkestrayı yönetiyor. Sadece eserin en tanınmış aryalarından biri olan ‘L’altra notte’de tempo oldukça ağır. Arena’nın mı yoksa Benackova’nın mı tercih ettiği bir tempo bilinmez fakat aryanın dinamik ve dramatik tarzı maalesef bu kadar ağır bir tempoyla kayboluyor.
Mefistofele
Arrigo Boito
Samuel Ramey, Gabriela Benackova, Dennis O’Neill
***