16.12.2023
2020 yılında Kraliyet Müzik Akademisi bestecilik bölümüne kabul edilen iki öğrenciden biri olmayı başaran Emre Şener çalışmalarına çağdaş klasik müzik alanında devam ediyor. İngiltere'deki Kraliyet Müzik Akademisi’nin 200. Kuruluş Yılı kutlamaları kapsamındaki 200 Pieces adlı solo enstrüman için eser siparişi projesinde, dünya çapında 200 besteci arasında yer alan tek Türk olan genç sanatçımıza sorularımızı yönelttik.
Yurt dışı kariyerinizde emin adımlarla ilerlemenizi övünçle takip ediyoruz. Burslu olarak devam ettiğiniz Londra Royal Academy of Music’teki eğitiminizden seneye mezun olacaksınız. İngiltere müziğinize neler kattı?
İngiltere’de müziği baştan öğrendim diyebilirim. Biz bestecileri tanıyanlar, yazdığımız müziğin arkasında önemli bir merak, araştırma ve sorgulama olduğunu bilir fakat bu farkındalığa ulaşmak ciddi bir olgunluk ister ve bunu yola yeni çıkan bir besteciden beklemek manasızdır.
Okulumu kazanmak için çok çalıştım ama şimdi farkına varıyorum ki eğitimime başlarken besteci olmanın ne demek olduğuna dair hiçbir fikrim yokmuş. Benim Londra’da beraber çalıştığım müzisyenler dört yıl boyunca bir yandan tutkumu ve hevesimi beslerken bir yandan da sakin ama güçlü bir tavırla sanat adına yarattığım her şeyi sorgulamam gerektiğini gösterdi. Benden daha bilgili bir arkadaşım eğitimimizi şöyle özetlemişti: “Bizden gücümüzün yetip yetmeyeceğini bilmediğimiz bir dağa tırmanmamızı istediler. Tüm güçlüklere rağmen yılmadan tepeye ulaştığımızda bu dağın yanlış dağ olduğunu, hemen yanındaki daha da yüksek dağa tırmanmamız gerektiğini söylediler. Bu eğitimimizin sonuna kadar tekrar etti.” Ben buna şöyle bir ekleme yapmak istiyorum: Bir yerden sonra tırmandığımız dağların hiçbir zaman yeterli olmayacağını öğrendik, ama yine de tırmanmaya devam ettik. Londra’da öğrendiklerim bana bu farkındalığı genç yaşta kattı. Besteci olmanın asla tek bir yolu yok, hepimiz farklı zamanlarda farklı arayışlar içindeyiz, tutkuma ve dik kafalılığıma yenik düşebileceğim anlarda karşıma çıkan doğru kişiler bana sabırla bunu gösterdi.
Peki bestelerinizde ilham kaynaklarınız değişiyor mu?
Bestelerimin arkasında önemli bir araştırma yatıyor ve bu araştırma günlük duygulardan çok etkilenmiyor. Tabii ki hayatımın akışına göre farklı şekillere bürünüyor ve ilgim bir konudan başka bir konuya kayabiliyor ama hızlı değişen duygularımın aksine, müziğimde ağır ilerleyen derin bir kaynak olduğuna inanmak istiyorum. Ancak bu kişiliğimin sadece bir tarafı.
Aynı zamanda çocukluğumdan beri müzikle çok basit duygusal bir bağım oldu, neticede müzik hislerimizi dikte edebilen, bize çok dürüst bir dille hitap edebilen bir sanat dalı. Bu nedenle bazen duygularımı başka bir aracıya aktarmam gerektiğinde doğal olarak beste yapma kabiliyetlerime başvuruyorum. Daha doğrusu bazen bir duyguyu o kadar güçlü hissediyorum, onu o kadar aktarma ihtiyacı duyuyorum ki kendimi pek de düşünmeden bunun hakkında bir beste yaparken bulabiliyorum.
Benim için düşünmeden beste yapmak kolay bir şey, elime bir kalem bir de nota kağıdı alıp mektup yazar gibi saatlerce hissettiklerimi, düşündüklerimi notalara dökebilirim. Ancak böyle bir durumda yazdığım bestelere çok dikkatli yaklaşmam gerekiyor çünkü duygular akıldan hızlı ilerleyebiliyor ve bir bakmışım karşımda sayfalarca duygusal bağım dışında bir değer sergilemeyen, ne olduğu belli olmayan bir beste duruyor. İpin ucunu böyle çok kaçırdığım oldu ama bu da beste yapmanın mahrem yüzü, kaç sayfa benim dışımda kimsenin duymayacağı müziğim var bilseniz şaşarsınız. Onları çalınan bestelerimle karşılaştırmamı isteseniz ne diyeceğimi bilemem, ama bazı şeyleri paylaşmamın, bazılarını paylaşmamamın bazen benim de anlamadığım derin bir nedeni var. Yani müzik yazarken, dinlerken olanın aksine kontrolü elimizde tutmamız gerekiyor ki karşı tarafa aktarmak istediğimizi materyalimize en uygun şekilde aktarabilelim.
Böylece beste yapmak içimde durmadan dönen bir diyaloğa dönüştü: Duygularım aklımı, aklımın duygularımı sorguladığı ve bunun sanatsal sonucu olarak durmadan seslerin eklendiği, çıkarıldığı, tekrardan yazıldığı ve cilalandığı bir süreç. Fakat bir kere yazılan asla yok olmuyor, hangi amaçla yazılmış olursa olsun elediğim her beste veya beste parçası, başka bir amaçla başka bir bestede belirebiliyor, neticede ben bir vücutta birçok besteci değilim, tüm fikir ve düşüncelerim bağlantılı. İşin önemli tarafı yazılan her notayı sorguya çekmek ve onun için en doğru işlevi bulmak, aynı “altın madenciliği” gibi küçücük bir maden için tonlarca topraktan kurtulmak.
Şimdi düşündüğümde aklıma bir istisna geliyor: İlk bestelerimden biri olan Piano Quintet Elegia a Robert Schumann çok kısa bir süre içinde duygusal patlamayla yazılmış bir beste. Bu parçada istediğim gibi duyulmayan, müzikal bütünsüzlüklere rastladığım ve değiştirmek istediğim çok yer var. Ama aynı zamanda bu parçanın bütün(süz)lüğü benim için önemli bir iç döküşü gösteriyor ve onu olduğu gibi paylaşmanın, ona kendine özgü bir hayat vermenin yapabileceğim en doğru şey olduğunu düşünüyorum.
Bestecilik, şeflik ve icracılığın hangileri ağır basıyor son dönemde ve sizce bu üçü birbirini nasıl besliyor?
Ben şeflik yapan ve farklı şekillerde performanslarda yer alan bir besteciyim. Bir şef olmamın sebebi güçlü bir müzikal vizyonumun olması ve bunu paylaşmak istemem. Tabii ki her güçlü müzikal vizyonu olan şef olacak diye bir şey yok, şef olmak kendi gereksinimleri, kendi eğitimi olan bambaşka bir meslek diğer tüm müzikal mesleklerden. Özellikle çağdaş müziği yorumlamak zor olabiliyor, günümüz bestecileri tarihte hiç görülmemiş çeşitlikte müzik yazıyor ve bir müzik topluluğu için bu çeşitliliğe müzik endüstrisinin talep ettiği hızda adapte olmak bazen gerçekten imkânsız. İşte bu noktada hem yararlı olabilecek hem de hoşuma giden bir rol üstlenebileceğimi fark ettim. Ancak rolümü müzik endüstrisinin standartlarına göre değil, kendi standartlarıma göre üstleniyorum. Bir ayağımın geleneksel repertuvarda, bir ayağımın da çağdaş müzikte olması çalıştığım çeşitli müzik gruplarıyla, programlarla ve hitap ettiğim seyircilerle olan iletişimimi çeşitli yollarda güçlendiriyor. Çağdaş müzik alışık olunmayan bir müzikal anlayışı beraber getiriyor ve getirmeli de. Bunu herkesin anlayacağı bir dilde sunmak ise bir şef veya bestecinin enstrümancılar ve seyirciyle güçlü bir bağ kurması için çok önemli. Ama şeflik hakkında daha fazla şey söylemek istemiyorum, bu konuda hâlâ öğrenecek çok şeyim var.
Bir icracı olarak da müziğin içinde rol almak benim için tatmin edici. Bu iki meslek müziğin ne kadar canlı olduğunu hatırlatıyor her zaman bana. Bir enstrümanla sahne almak, özellikle oda müziğiyle toplu bir anlayışın, güvenin parçası olmak benim için özel bir his. Ayrıca elektronik müzik performanslarında yer almak ve özellikle elektronik müzikle akustik müziğin birleştiği ve tüm dünyanızın genişlediği ana tanık olmak büyüleyici (aynı üç boyutlu gözlük takmak gibi bu kimi zaman). Farklı müzikal alanlarda yer almak insanı besleyen bir şey ama sanatçının besini çok farklı da olabilir. Hiç sahnede yer almayan, enstrüman çalmayan harika besteciler var günümüzde ve ben şeflikle icracılığı bırakırsam her ne kadar üzülecek olsam da bu nedenden ötürü farklı bir besteci olacağımı düşünmüyorum. Bir besteci her zaman sese yakın olmalı, ama bu müzik dünyasının oluşturduğu standartlara uyan bir yakınlık olmak zorunda değil.
Bestelerinizin prestijli konser salonlarında önemli müzisyenler ve gruplar tarafından seslendirildiğini biliyoruz. Beste sizden çıkıp bir kamusal paylaşıma mı dönüşüyor, yoksa aranızda kişisel, duygusal bir bağ kalıyor mu o besteyle?
Besteciliğin pek konuşulmayan hem güzel hem de zor bir tarafı var. Üzerinde aylar, belki yıllarca çalıştığınız eserleri çoğu zaman başkaları seslendiriyor, hatta hiç mi hiç tanımadığınız insanlar. Bazen orada olup dinleme şansınız bile olmuyor! Bunun muhteşem yanı, bir sürü değerli müzikal kişilik sizin müziğinize kendinden bir şeyler ekliyor, sizin müziğiniz aracılığıyla kendi duygularını, deneyimlerini paylaşıyor. İyi anlaşan bir besteci ve icracı arasındaki ilişki kadar engin bir ilişkiye az rastladım, bu nedenle anlamlı müzikal birleşmeleri korumak, onların üstüne gitmek çok önemli.
Mesela yakın dostum ve müziğimin belki de en önemli icracısı kemancı Emmanuel Coppey ilk önce merakla müziğime yanaştı, adım adım bestelerimin her aşamasında benimle iletişimde bulundu, yeni eserler sipariş etti ve hep müziğimde kendisine dokunan noktalar aradı. Tüm eserlerim arasında keman için yazılmış neredeyse her parçayı çaldıktan sonra, Emmanuel’in müziğimi yetkin ellerine aldığı her konseri büyük bir heyecanla dinliyorum çünkü biliyorum ki benim yazdığım parça onun ellerinde artık benim olmaktan çıkarak artık Emmanuel ve seyirci arasındaki bir bağ olacak. Onun müziğime olan hassasiyetine fazlasıyla güveniyorum, bazen kendimden bile fazla...
Öte yandan, müziğime hiç mi hiç hassasiyeti olmayan icracılar da dokundu, müziğimin başarısına tanık olduğum kadar felakete de tanık oldum. Bu gerçekten kalp kırıcı olabiliyor çünkü başarılı bir besteniz başarısız bir icrayla karşılaştığında şevkinizin kırılmasının yanı sıra emeğinizin de saygısızlığa uğradığını düşünüyorsunuz. Bu ilk konserlerimde gerçekten çok güçlü hissettiğim bir duyguydu ama bir süre sonra kendime bu konuda çeki düzen vermeyi, elimde olmayan bu talihsizlikleri soğukkanlılıkla karşılamayı öğrendim. İşin sonunda kalıcı olan deneyimler müziğin birinde bir kıvılcım yaktığı deneyimler ve kıvılcımı büyütmek her ne kadar biz bestecilerin görevi olsa da bu kıvılcım yanmadığı takdirde yapabileceğimiz çok da bir şey yok.
Bestelerimle aramda her zaman kişisel bir bağ var ve olacak. Bu, ilk yazdığım besteden son yazdığım besteye kadar geçerli. Fakat bu her zaman kolay bir bağ değil, bazen yaptıklarıma hiç iyi duygular beslemiyorum, onlardan uzak durmak için elimden geleni yapıyorum ve bazen hiç kimsenin beğenisini almayı başaramasam da bestelediğimi sevgi ve gururla kucaklıyorum. Bunların hepsinin üstüne bir bestecinin bestesine olan ilişkisi durmadan değişebiliyor.
Gördüğünüz gibi bu hassas teraziye çok dikkatli yaklaşmak gerekiyor, ne de olsa bestelerimi yeşeremeyecekleri bir ortamda hayata geçirmekten sakınmalıyım ama aynı zamanda onları bazı zorluklarla test etmeye gayret göstermeliyim. Sanatımın çeşitli koşullarda hayatta kalabilmesini istiyorum.
Çağdaş müzik ve tiyatro alanında da çalışmalarınız var, biraz bahsedebilir misiniz?
Tiyatro ve çağdaş müziğin bir araya geldiği alan benim için önemli çünkü beni sanatçı olarak şekillendiren en önemli insanlardan biri yıllardır yakın dostum olan Çağla Karslıoğlu aktör ve tiyatro yönetmeni. Bu alandaki hiçbir zaman tamamlanmamış olan ilk çalışmam Çehov’un Martı’sına Çağla’yla yazmaya başladığımız müzik-tiyatro parçası. Çağla’yla iki ay kadar neredeyse her gün görüşerek fikir alışverişi yaptık, birbirimize sanatımızı nasıl gördüğümüzü gösterdik ve Çağla sayesinde tiyatro oyunlarına dair hassaslığım oluştu. Ardından elimize bir fırsat geçtiğinde Londra’da bir performans için yine el ele verip yine Çehov’un Martı’sıyla aktör ve 11 müzisyen için bambaşka bir eser ortaya koyduk. Maalesef bu eserin ilk ve son seslendirilişi tüm çabalara rağmen aktörsüz yapılmak zorunda kalındı.
2022-23 yılları arasında İsviçre’de bir proje için kendi kurguladığım sahneye müzik yazdım ve harika koreograf-yönetmen-yapımcı Nanine Linning ile çalıştım. Ardından bu sahneyi İsviçre’nin iki şehrinde performanslara taşıdık.
Şimdi ise Çağla ile yeni heyecanlı projelerimiz var, henüz hakkında konuşmak için çok erken ama yakında neler olacağını hep beraber göreceğiz!
Cem Güven ile beraber kurduğunuz London Comtemporary Soloists’in kuruluş felsefesi, yaptıkları ve yapacaklarını da anlatmanızı rica edebilir miyim?
London Contemporary Soloists şüphesiz en önemli icraatlarımdan biri. Londra’da yaşadığım süre boyunca önceki bir soruda da bahsini açtığım anlamlı müzikal birleşmeleri korudum ve bu bağlar yeterince güçlendiğinde bizimle aynı fikirleri ve tutkuyu paylaşan müzisyenleri London Contemporary Soloists adı altında bir araya getirdik Cem’le. Ortaya çıkan dinamik, esnek, genç ve kaliteden taviz vermeyen bir müzik topluluğu oldu. Seslendirdiğimiz programların hepsinin özenle seçilmiş, bir araya geldiğinde manalı bir deneyim sağlamayı gözeten parçalardan oluşmasına önem veriyoruz. Böylece yeni müziği sırf yeni müzik dinleyicilerine değil, daha geniş bir kitleye sunabiliyoruz. London Contemporary Soloists sevdiğimiz müzikleri toplumdan ayrıştırmak için değil, topluma dâhil etmek için kurulmuş bir topluluk.
Bugüne kadar London Contemporary Soloists ile iki sezon dolusu konser ve bir Batı Anadolu turnesi yaptık. 17. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar yazılan yapıtaşı eserler seslendirdik, solo eserlerden oda müziğine, büyük ensemble’lara, orkestralara uzanan formasyonlara yer verdik. Bestecilere eser siparişleri vererek ilk seslendirişlere imza attık. Müzik topluluğumuzun her bir enstrümancısı ayrı harika kabiliyetlere sahip ve bu enstrümancıların her birine parlayabilecekleri birer sahne olmak istiyoruz. İşte bu yüzden London Contemporary Soloists’in sürekli değişen, merak uyandıran özel bir sesi var ve eminim ki bu önümüzdeki yıllarda gelişmeye, hiçbirimizin beklemediği şekillerde meyve vermeye devam edecek.
Emre Şener için vazgeçilmez besteci kim ve neden?
Beni ben yapan o kadar çok besteci var ve her biri benim için o kadar vazgeçilmez ki bir seçim yapmak neredeyse imkânsız. Ama herhalde Bach desem (ben dahil) herkes mutlu olur. Bach benim için çok önemli bir besteci çünkü aynı anda üç besteci kişiliği temsil ediyor: Araştırmacı, çalışkan ve dışa vurumcu.
Bach hayatını tonal kontrpuan ve armoni öğrenimine adamış birisi ve bunu eserleri boyunca takip etmek çok kolay. Das Wohltemperierte Klavier ve Die Kunst der Fuge bu araştırmanın rasyonelleştirilmesinden doğan iki çok önemli eser mesela. Bir öte yandan Bach 65 yıllık hayatında binden fazla eser çıkarmış bir besteci ve bu eserlerin her biri üstün bestecilik kabiliyeti gösteriyor. Ayrıca seçili müzikal materyallere merakı hayatı boyunca geliştirdiği tekniklerden, alıntılardan belli oluyor. Bach’ın çalışma disiplini hayatımız boyunca on eser de bin eser de çıkaracak olsak biz besteciler için örnek alınması gereken bir unsur. Son olarak da Bach besteciliği bir araştırmadan, bir zanaattan öteye taşımış bir besteci. Önemli bir duygusal olgunlukla yazılmış parçaları insanlığın her yüzüne ışık tutuyor ve bizi kendimize tanıtıyor.
Öncelikle benim sanatsal kişiliğimi tanıyan birçok kişinin müziğimi dikkat ve anlayışla dinlemeye teşebbüs bile ettiğini düşünmüyorum, maalesef bir gerçek bu. Andante okurlarına önce kendi müziğimi tanıtmak isterim, ben kendim için en önemli bestecilerden biriyim. Youtube’daki parçalarımı dinleyip websitemden haklarında daha fazla şey öğrenebilirsiniz.
Ardından Andante okurlarına bazı muhteşem Türk bestecilerinden bahsetmek istiyorum. Neticede sırf tanıdığımız bestecileri dinlemekten biraz daha cesur olabiliriz ve isimleri kulağımıza tanıdık gelen bu bestecilerin sırf başarılarını takip etmek yerine müziğini de anlamaya çalışabiliriz. Mesela Cem Güven’in yeni tamamladığı Atmospheric Manipulations adlı uzun soluklu yaylı dörtlüsü bu alanda repertuvara katılmış önemli bir eser. Bir başka hayranlık duyduğum eser ise Artun Çekem’in This person does not exist adlı ensemble parçası. Bu müzikler belki size ilk dinleyişte yabancı gelebilir, ruhunuzun derin ve karanlık noktalarına yolculuk etmenize neden olabilir ama bunları benimsediğinizde gerçekten ödüllendirici besteler olduklarını anlayacaksınız.
Bestelerinizi bir albümde toplama projeniz var mı?
Kesinlikle var! London Contemporary Soloists’le sadece kendimin değil kendi bestelerimle uyum içinde olacak başka bestecilerin parçalarını da bir albüm çatısında birleştirmek istiyorum. Bunun için şu an şartlar çok uygun ama aynı zamanda ciddi bir yatırım gerektiriyor. Umarım yakında bu mümkün olacak ve çalışmalarımız sonuç verecek.
Sizin yolunuzdan ilerlemek isteyen genç bestecilere eğitim imkânları ve ilerleyecekleri patika konusunda neler tavsiye edersiniz?
Öncelikle benim yolumda ilerlememelerini tavsiye ederim, hatta kimsenin yolundan ilerlememelerini... Hepimizin yolu kendimize özel. Kimseye bestecilik şurada öğrenilir şurada öğrenilmez demek istemiyorum. Hiç bestecilik eğitimi almayan, müziğe geç başlayan harika besteciler de var, hayatı boyunca hep uygun akademik yolu takip etmiş harika besteciler de.
Ayrıca başarıların hepsi gelip geçici. Bugün benden gururla bahsediyorsunuz, başarılarımın üstünde duruyorsunuz ve beni el üstünde tutuyorsunuz. Müziğimi takdir eden, ona katkıda bulunan insanlar var. Hiç beklemediğimiz bir günde bunların hepsi kolaylıkla yok olabilir ve benimle bir noktada gurur duyan herkes “Emre de bir baltaya sap olamadı” diyebilir hüzünle. Müziğim bir anda yıllarca hiç çalınmayabilir ve sonra bir anda çokça çalınmaya başlar belki de. Belki ben öldükten 100 yıl sonra müziğim keşfedilir ve 200 yıl sonra bir daha hatırlanmamak üzere unutulur.
Başarıları ve yenilgileri çok kafaya takmayın, sanat kazanmak için değil, kendimizi ve birbirimizi anlamak için var ve günün sonunda toplum bazı sanatçıları ödüllendirecek ve bazılarını unutacak. Bunun üstündeki kontrolümüz çok ama çok az, biz genç besteciler sadece yaptığımızı yapmaya devam edebiliriz. Merak edin, araştırın, sorgulayın.
Önümüzdeki dönem sizinle ilgili projeleri ve etkinlikleri nasıl takip edebiliriz?
Youtube’dan çıkardığım müzikleri dinleyebilirsiniz, London Contemporary Soloists’in sosyal medya hesaplarını ve websitesini takip edebilirsiniz ayrıca benim websiteme de bakabilirsiniz.
Emre Şener
İstanbullu besteci, şef ve icracı. 2024’te bitirmek üzere burslu olarak Londra Royal Academy of Music’te eğitimini sürdüren Şener, Ateneo de la Laguna (İspanya), Salvemini 1990 (İtalya) ve Alan Bush (Birleşik Krallık) beste yarışmalarında birincilikle ödüllendirildi ve Kültür Bakanlığı Koro Beste Yarışması’nda ödül aldı. Besteleri Auditorio de Tenerife ve St. Martin in the Fields gibi önde gelen konser salonlarının yanı sıra Avrupa'nın dört bir yanında Emmanuel Coppey, Taller Sonoro, MotoContrario, Clara Orif, Tak-Nara ve VICE Ensemble başta olmak üzere önemli müzisyenler ve gruplar tarafından sıklıkla seslendirilmekte. Aynı zamanda çağdaş müzik ve tiyatronun birleştiği alanda çalışan Emre Şener, yönetmen Çağla Karslıoğlu ile yakın iş birliği içinde…
2021’de Paris Youth Music Society sezonunun davetli sanatçısı ve 2022’de Cem Güven ile London Contemporary Soloists’in eş kurucusu ve sanat yönetmeni oldu. Besteci olarak Rubens Askenar, Salvatore Sciarrino, Marco Momi ve Stefano Gervasoni gibi Avrupa’nın önde gelen bestecileriyle öğrenim gören Şener, VIPA Festivali, Akademie für Neue Musik - Boswil, Festival Contrasti, Darmstadt Ferienkurse ve Catedra Falla kompozisyon stüdyolarına katıldı.
Bir şef olarak ise 2023’te Sandro Gorli öğretmenliğinde İtalya’da orkestra şefliği eğitimi görmek için burs kazandı. London Contemporary Soloists’in şefi olmasının yanı sıra Divertimento Ensemble, Paris Youth Music Society ve başka müzik gruplarında şef olarak rol aldı. Bir icracı olarak elektronik müzik, keman ve bağlama ile de sahne alıyor.
Aldığı öne çıkan beste siparişleri: Royal Academy of Music’in “200 Pieces” projesi için tuba, Corti Chiese e Cortili için flüt ve elektronik, Talent Unlimited için çifte konçerto ve Les Journées de Pont ar Gler için bağlama ve yaylı üçlü bestesini içeriyor.