SÖYLEŞİ

Erberk Eryılmaz ile Dances of the Yogurt Maker ve Fazlası

08.04.2024


Paylaş:

Mehmet Gökhan Bağcı son dönem çalışmalarıyla dikkat çeken besteci Erberk Eryılmaz ile keyifli bir söyleşi yaptı.
 
Grammy ödülüyle taçlanan Dances of the Yogurt Maker albümünüzde bulunan eserlerden bahsedebilir misiniz? 
Albüm Anadolu ve çevresi geleneksel müziklerinden yola çıkan altı müziğimden oluşuyor. Daha önce müziklerimi çokça çalmış olan Carpe Diem Yaylı Dörtlüsü, Carnegie Hall’deki konserlerinin ardından daha önce de Grammy ödülleri bulunan Judith Sherman ile beraber çalışarak böyle bir albüm yapmak istediklerini söyledir. Silifke halk oyunlarından, Picoğlu Osman’ın kayıtlarına, Anadolu çalgılarının çalınma tarzlarına kadar bizim coğrafyamızın müziğini öğrenme, tanıma yolculuklarını bir albümle sonuçlandırdılar. Maalesef dörtlünün birinci kemancısı Charles Wetherbee'yi geçtiğimiz sene kaybettik. Onunla ve dörtlü ile böyle hayal ettiğimizden daha büyük yerlere giden bir albüm yapabilmiş olduk. Albümde yaylı dörtlüye piyanoda ve çeşitli Türk müziği vurmalı çalgılarında ben de icracı olarak yer aldım. Judith Sherman'ın kayıtlar sırasında, öncesi ve sonrasında hem fikir hem de pratik açılardan bizi yönlendirmesi bu albümün bu noktalara gelmesine büyük katkısı oldu. Ona ve Carpe Diem Yaylı Dörtlüsü'ne sonsuz teşekkür ediyorum.
 
Geleneksel melodilerin harmanlandığı yapıtlarınızda size ilham veren yörelerimiz ve ozanlarımız kimler? 
Bizim coğrafyamızda çok büyük usta müzisyenler var ve neyse ki son 70-80 yıldaki kayıtlara ulaşabiliyoruz. Benim için büyük bestecilik öğretmenlerim oldular. Fahri Barış, Neşet Ertaş, Selim Sesler, Picoğlu Osman, Hasan Tunç, Cavit Erden ve Silifke Ekibi, Seyit Çevik, Bolulu Ama Rasim gibi isimlerin yanı sıra Avrupa çalgıları için eser vermiş Ahmed Adnan Saygun'dan, Ferit Tüzün'e, Onno Tunç'tan Cem Karaca'ya, Cartel'e ve de Doğu Avrupa'daki Taraf de Haidouks'tan Romica Puceanu'ya, Gürcü geleneksel müziğinden Fars geleneksel müziğine elimden geldiğince bizim ve estetik kaygıları benzer yakın coğrafyamızdan ustalardan bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Ben besteci olmaktan önce bir müzikseverim. Müzikseverliğim benim besteciliğimi yönlendiriyor diyebilirim.


 
Hoppa Project oluşumu bu albümle mi başladı?
Hoppa Project'i Anadolu ve çevresi geleneksel müziği ve çağdaş müziği üzerine her tür müzisyeni bir araya getirmek amacıyla A.B.D.'de Pittsburgh'ta eşim viyola sanatçısı Laura Krentzman ile beraber kurduk. Şu ana kadar altı Türk müziği festivali düzenledik. Albany Records ile bir albümde yer aldık. Biz bütün müzik türlerini birbirine eşit görüyoruz ve bu birliktelikle müzisyenlerin birbirine çok şey öğreteceğine inanıyoruz. Bu yaptığımız etkinliklerle de elimizden geldiğince bu coğrafyanın müziğinin “yerel” bir müzik olmadığını bizim uzaklara götürdüğümüz kadar “evrensel” olduğunu da göstermiş olduk. Yurt dışında İsmail Lumanovski, Mehmet Ali Sanlıkol, Kamran İnce gibi müzisyenlerle de çalışma şansımız oldu. Geleneksel müziğimizi tek-sesli, basit, yerel olarak tanımlayanların ve Saygun'dan günümüzdeki bestecilerimize yapılan çalışmaların toplumu yansıtmadığına inanların bu coğrafyada üretilen müziğimizin dinleyiciler üzerindeki etkisine şahit olmasını çok isterdim. Hoppa Project olarak şu an çalışmalarımız Türkiye'deki her alanda çalışma yapan harika müzisyenleri bir araya getirerek yaptığımız konserler ve Amerika'daki festivallerimizle devam ediyor.
 
Bu zamana kadar eserlerinizde kullandığınız geleneksel enstrümanlar neler?
A.B.D.'de bulunduğum sürede bu beni çok yaralayan bir konuydu ve elimden geldiğince çözümlerini bulmaya çalışıyordum. Avrupa’da evrimini gerçekleştirmiş çalgıların Anadolu ve çevresinde evrimini gerçekleştirmiş çalgıları taklit etmesine uğraşıyordum. Bazı durumlar benim için heyecan verici, bazıları hayal kırıklığıydı. Bazı müziklerimde ise geleneksel çalgılarımızın kaydını yazdığım müziklerde kullanmaya çalışıyordum. Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde olmak ve kapsayıcı ve çoğulcu misyon ve vizyonu ile çeşitli alanlarda eğitim almış müzisyenin bir arada olması benim için büyük bir mutluluk. Son üç yılda beste yaparken hayalimdeki sesleri hayalimdeki çalgılarla buluşturabiliyorum. Şu ana kadar saz ailesi, kaval, ney, tütek, zurna, rebab, tahta kaşıklar, darbuka ve davul için yazdım. Bunu yapabilmemi sağlayan ise beraber çalıştığım müzisyenlerin becerileri ve açık fikirlilikleri oldu. Onlara çok teşekkür ediyorum.


Erberk Eryılmaz
 
Oda müziği ağırlıklı eserlerinizin yanında büyük orkestralı eserlerinizi albüm yapmayı düşünüyor musunuz? 
Tabii isterim. Çok güzel icralar ve kayıtlar oldu, ancak bu kayıtlar bir albümde buluşturma şansım olmadı. Belli bir coğrafyanın geleneksel çalgılarıyla oluşmuş orkestrayı Anadolu ve çevresi geleneksel çalgıları ile başka bir canavara dönüştürebileceğimize inanıyorum ve o şekilde orkestra için üretmeye çalışıyorum. Türkiye'de müzik üzerine çalışan arkadaşlarımızın Saygun'un 1934'te Atatürk'e sunduğu Türk Müziği hakkındaki raporunu okumalarını öneririm. Benim için Saygun büyük bir besteci ve vizyoner. Onun düşünceleri orkestra için yazarken gerek perde anlayışı, gerekse çalgılama ile benim kılavuzum oldu diyebilirim.
 
Titanyum diske kaydedilen ve Ay'a gönderilen ilk Türk müziği ünvanı taşıyan Ay mıydı, gün müydü yüzü? eserinizden bahsedebilir misiniz?
Carnegie Mellon Üniversitesi Dünya’da ilk 30’da kabul edilen ve robotik alanında da öncü olarak görülen bir üniversite. Böyle bir üniversitede olmak benim için büyük bir şanstı. Üniversitenin tüm fakültelerinin ortak çalışması olarak the MoonArk planlandı. The MoonArk bir zaman kapsülü ve insanlığın Dünya’yı terk ettikten sonra Dünya’daki kültürü hatırlamak için Ay’da bulacakları bir kapsül. Ben de hem Türkçemiz'in, hem de sazın sesinin olduğu Anadolu kültüründen yola çıkan bir çalışmayla burada yer almak istedim. The MoonArk için bestelemiş olduğum Ay mıydı, gün müydü yüzü? çalışmamı Houston, Teksas'ta bulunan NASA'da Apollo 11 ile insanlığı Ay'a götürmüş olan Saturn V Roketi'nin yanında Apollo Chamber Players ile ilk seslendirilişini yapmak da unutulmaz bir tecrübe oldu. The MoonArk'ın bir kopyası Washginton D.C.'de, Smithsonian National Air and Space Museum'da (Havacılık ve Uzay Müzesi) geçtiğimiz seneden itibaren sergilenmeye başlandı. The MoonArk bu ay içerisinde gönderildi fakat yakıt kaçağı sebebiyle Ay'a inemedi. Yakın gelecekte tekrar gönderilmesini bekliyoruz.

BENZER HABERLER

    YORUMLAR


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20