21.07.2024
Yiğit Günsoy, günümüz Slovakya’sı zamanın Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda 29 Mayıs 1897 yılında dünyaya gelen ve 29 Kasım 1957 tarihinde aramızdan ayrılan Erich Wolfgang Korngold’un hayatına ve eserlerine kısa bir bakış sunduğu makalesini Andante okurları için kaleme aldı.
Die Tote Stadt, Erich Wolfgang Korngold’un üç perdelik en meşhur operasıdır. Eserin librettosu, besteci ve babası Julius Korngold tarafından kaleme alınmıştır. (Babası librettoda Paul Schott takma adını kullanmıştır) Eser, Georges Rodenbach’ın Bruges-la-morte adlı kısa romanından operalaştırılmıştır.
Die Tote Stadt, 4 Aralık 1920 yılında prömiyerini yaptığında Korngold yirmi üç yaşındaydı ve daha önce Der Ring des Polykrates ve Violanta adlı iki opera daha bestelemişti. Bu iki operanın başarısı o kadar büyük olmuştu ki, Die Tote Stadt’ın Alman tiyatrolarının hangisinde prömiyerini yapacağı büyük bir rekabet konusu olmuştu.
Sonuçta, eserin prömiyeri aynı anda iki ayrı şehirde hem Hamburg’da hem de Köln’de aynı günde yapılmıştır. Köln’deki prömiyeri daha sonra yüzyılın en büyük orkestra şeflerinden biri olacak olan Otto Klemperer tarafından yönetilirken, Hamburg’daki prömiyerde ise Paul rolünü Richard Tauber seslendirmiştir. Die Tote Stadt’ın sevilen birinin kaybını konu alması, Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkmış ve yakınlarını kaybetmiş seyircileri derinden etkilemiş ve operanın popülerliğini oldukça artırmıştır.
Die Tote Stadt, 1920’li yıllarda büyük bir başarı elde etmiş, iki yıl içinde dünyanın birçok yerinde sahnelenmiş ve New York Metropolitan Operası’nda, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra sahnelenen ilk Alman operası olmuştur.
Erich Wolfgang Korngold ve kardeşi Hans Robert Korngold, 1942
Fakat eser, Nazi rejimi sırasında, Korngold’un ve tüm ailesinin Yahudi olması nedeniyle yasaklanmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında unutulmuş, günümüzde ise yeniden sahnelenmeye başlanmıştır.
Korngold’un müziği, çok güzel ve dokunaklıdır. Aynı zamanda Richard Strauss ve Giacomo Puccini arasında bir köprü konumundadır. Büyük bir Strauss orkestrası kullanırken, Puccini’yi anımsatan akılda kalıcı ve üstün melodilerle doludur.
Erich Wolfgang Korngold’un kariyeri birçok değişik evreden oluşur. Bu kariyer, Avusturya hanedanlığının son günlerinde ona “Yeni Mozart” denmesinden, stüdyo sisteminin en gündemde olduğu Hollywood debdebesine, oradan da savaş sonrası karanlık Avrupa’sına uzanmasını kapsar. 1920’lerin Viyana’sında müziği, konser salonlarında ve operalarda melodik ve tonal türün en iyi örneklerinden olarak seslendirilir. Hollywood’da ise Erol Flynn ile özdeşleşmiştir müziği.
Korngold, Viyana’nın en etkili müzik eleştirmenlerinden Julius Korngold’un oğlu olarak şimdiki Brno’da doğdu. Üç yaşındayken yemek kaşığıyla ritim tutuyor, beş yaşındayken basit melodiler çalabiliyor ve altı yaşında da beste yapıyordu. Gustav Mahler tarafından beste yapılması konusunda desteklenmiş, öğretmenleri arasında da Alexander von Zemlinsky bulunmuştur. Onun piyano triosunu duyan Richard Strauss:
“Geçen gün olağanüstü parlaklıkta ve olgunlukta bir piyano triosu dinledim. Bestecisinin gösterdiği olağanüstü yetenekten daha şaşırtıcı olan, bestecinin sadece on iki yaşında olması.” Demiş, kendi bestelerini çalmasını duyan Gustav Mahler ise “Bir dahi…bir dahi…” demiştir.
Giacomo Puccini ise onun için:
“Bu çocukta öyle çok yetenek var ki birazını bize verse bile, onda daha epey kalır.” demiştir.
İki kısa operası Der Ring des Polykrates ve Violanta’yı bestelediğinde sadece on altı yaşındadır; ayrıca konser eserleri Nikisch ve Weingartner gibi büyük orkestra şefleri tarafından yönetilmektedir. Tüm bu yetenek ve başarı, müzik dünyasında kıskançlık uyandırmıştır. Eserlerinin babası tarafından besteleniyor olduğunu söyleyenlere baba Korngold’un cevabı şöyle olmuştur: “Eğer böyle kaliteli bir müzik besteleyebiliyor olsaydım, müzik eleştirmeni olarak kalır mıydım?”
Erich Wolfgang Korngold, New York, 1942
Besteci on yaşına basmadan Re minör Piyano Sonatını ve The Snowman adlı balesini bestelemişti. On üç yaşındayken ikinci piyano sonatı Artur Schnabel tarafından seslendirildi. İlk iki operasını yirmi yaşından gençken tamamladı. 1920 yılında yirmi üç yaşındayken en tanınmış eseri olan Die Tote Stadt operasını besteledi.
The Snowman balesine dair bir karikatür, 1910
1920 yılında Johann Strauss’un Eine Nacht in Venedig operetini yeniden adapte etti, ayrıca Waltzes in Vienna adlı Strauss eserlerinden yapılmış aranjmanı büyük başarı kazandı. 1929 yılında Korngold, prodüktör Max Reinhard tarafından Die Fledermaus’un yeni bir sahne adaptasyonu için görevlendirildi. Reinhard, Korngold’un çıkarttığı işten memnun kaldı ve üç yıl sonra Warner Bros tarafından A Midsummer Night’s Dream eserinin kendi sahne versiyonunu adapte etmesi için teklif aldığında Felix Mendelssohn’un müziğini uyarlaması için yanına Korngold’u aldı. Film mali açıdan bir fiyaskoyla sonuçlandıysa da stüdyo Korngold’un yeteneğinden etkilenmişti. Kendisine bir kontrat verildi.
14 yaşındaki besteci ve Gustinus Ambrosi tarafından yapılan büstü
İlk film müziği (Captain Blood, 1935) hem stüdyo yöneticileri hem de sinemaseverler tarafından çok beğenildi. Daha sonraki yıllarda Korngold film müzikleri ile ününe ün kattı.
1937 yılında yeni operasının prömiyerini gerçekleştirmek umuduyla Viyana’ya geri döndü. Fakat Nazi rejimi kendisi ve tüm ailesi Yahudi olan Korngold’un burada kalmasına mani oldu. 1938 yılında Warner Bros.’tan gelen yeni bir kontratı imzaladı ve Almanya, Avusturya’ya saldırmadan hemen önce ailesiyle birlikte Amerika’ya gitti. The Adventures of Robin Hood (1938) filminin müziğini bestelerken Naziler, evini ve mallarını ele geçirdi. Naziler evindeyken, yayıncısının bir çalışanı gizlice eve girmeyi başardı ve Korngold’un bestelerini kaçırıp Amerika’ya yolladı.
E.W.Korngolg ve Max Reinhardt
Korngold, bundan sonraki dokuz yılını Hollywood’da, film müziği besteleyerek başarı içinde geçirdi. Daha sonra ona teklif edilen filmlerin kalitesi düşmeye başlayınca, İkinci Dünya Savaşı sonunda tekrar Avusturya’ya döndü; fakat umduğu sıcak karşılamayı bulamadı. Müziği fazla tonal ve melodik olarak eleştiri aldı. Korngold son yıllarını Kaliforniya’da geçirdi.
Kendisine sorulan bir soruya:
“Bana film müziği bestelerken genel seyircinin beğenisine veya günümüz müzik zevklerine uygun bir şekilde mi beste yaptığım soruluyor. Cevabım kesinlikle hayır! Hiçbir zaman opera veya konser eserlerimle film müziklerim arasında bir ayırım yapmadım.” demiştir.