28.10.2024
Janáček, Moravya’da Hukvaldy’de 1854 yılında doğdu. Küçük bir çocukken Brno’daki manastır korosuna katıldı. Daha sonra Prag, Leipzig ve Viyana konservatuvarlarında çalışmalarını sürdürdü. 1881 yılında Brno’da bir orgçuluk okulu kurdu. Burada 1920 yılında Zdeňka Schulzová ile evlenene kadar müdür olarak çalıştı. Brno’da müzik eğitimi alanında güçlü bir kurum yarattı. Şan derslerinden orkestra derslerine, keman ve piyano sınıflarına kadar birçok konuda öğretim imkânı sağladı. 1884 yılında Çek operasının açıldığı yıl, Janáček eleştiri ve inceleme dergisi olan Hudebnni listy’yi kurdu. Bu dergiler sayesinde Janáček’in, dönemindeki diğer sanatçılar hakkında ne düşündüğünü öğrenebiliyoruz. Janáček 1882 yılında ilk çocukları Olga doğduktan sonra birkaç yıl eşinden ayrı yaşadı. İkinci çocukları Vladimir 1890 yılında menenjitten öldüğünde henüz iki yaşındaydı.
Janáček ilk operası Šárka’yı bu olaylardan sonra bestelemiştir. Her ne kadar harika bir müziğe sahip olsa da (eserde yoğun bir şekilde Antonin Antonín Dvořák ve Bedřich Smetena etkisi vardır) Janáček librettonun telif haklarını almakta çok zorlanmıştır. Opera ilk temsilini, besteci ancak 70 yaşındayken yapabilmiştir. İlk operasını sahneleyememenin üzüntüsü ile Janáček kendisini Moravya halk şarkılarını incelemeye adamıştır. Hem Bir Aşkın Başlangıcı hem de Jenůfa, Gabriela Preissova’nın eserlerinden operalaştırılmıştır. Janáček’in hizmetçisi Mara Stejskalová, Jenůfa operasının tamamlanma aşamalarını hatıralarına şu şekilde yazarak yansıtmıştır: “Bence kızının ölümü, Jenůfa olarak ortaya çıkan güçlü bir esere dönüşmüştür. Oluska’nın hastalığı şiddetlendikçe, duygulu bir insan olan Janáček, Oluska için duyduğu acıyı işine vererek kızının çektiği ızdırabı, Jenůfa’nın çektiği ızdıraba dönüştürdü. Operada Kostelnicka’nın kızına duyduğu sevgi aslında kendi sevgisiydi. Bu rolde kendinden çok şey vardı.”
Leoš Janáček ve Zdeňka Schulzová
Eşi Zdeňka için ise hayat, bestecinin son yaratış döneminde çok daha zor bir hâl almıştı. Bayan Horvatova ile olan ilişkisine son veren besteci ile eşinin arası hiçbir zaman tam olarak düzelmediyse de daha sakin bir hayata başlamışlardı. Çekoslovakya’nın 1918 yılında savaş sonrasında bağımsızlığını elde etmesi, aşırı vatansever Janáček için ise hayatında önemli bir olaydır. 1917 yılında Luhačovice adlı taşra kasabasında Kamila Stösslová ile tanışması hayatında başka bir evrenin başlamasına neden olur. Aralarında çok uzun bir mektup zinciri başlar. Yaklaşık yedi yüz mektuptan oluşan bu koleksiyon Kat’a Kabanova, The Cunning Little Wixen, The Macropoulos Case ve From The House of the Dead eserlerinin bestecisi hakkında bizlere çok şey yansıtır. Janáček, bu sade kadının eserleri üzerinde ne denli bir etkisi olduğunu belirtmekten hiç çekinmemiştir.
Leoš Janáček, 1905-1906 org kursu profesörleriyle birlikte.
Leoš Janáček’in solunda Marie Kuhlová, sağında ise Max Koblížek oturuyor.
©️ 1906 Stüdyo Rafael
Kamila Stösslová ile olan ilişkisi her ne kadar platonik boyutta kaldıysa da Zdeňka’nın kocasıyla olan ilişkisinde gerginlik iyice artmış ve evlilik yaşamı iyice zorlaşmıştır. Ailesel problemlerinin dışında besteciyi hayat boyu etkileyen iki temel şeyin olduğunu görebiliriz. Yer duygusu ve onun sevdikleriyle onu seven insanların var olduğu duygusudur. Ergenlik dönemindeki operalara bakarsak Kamila Stösslová’nın etkisi hiçbir zaman yadsınamaz. İlk operası 50 yaşındayken sahnelenen bir sanatçı olarak Leoš Janáček’in elde ettiği başarılar büyük olduğu kadar duygusal yönden de çarpıcıdır. Janáček besteci olarak çok yavaş olgunlaşmış, en güzel bestelerini 60 yaşından sonra bestelemiştir. Jenůfa bu genellemeye dahil değildir. Kendi ülkesinde bile tanınmak için çok büyük savaş vermiştir. Yaşadığı ve meşhur olduğu şehir olan Brno’da eserleri temsil edildiyse bile onun ve eserlerinin Brno’dan Prag’a olan kısa yolu kat etmesi uzun zaman almıştır. Zira eserleri Prag’da temsil edilmedikleri takdirde uluslararası şöhreti yakalamak sanatçılar için hemen hemen imkânsızdı. Janáček’e ilham verdiği düşünülen Gabriela Preissová çok değerli bir bayan yazardır. Morovyalı değildir fakat bir Morovyalıyla evlendiği için Morovya folklörü ve gelenekleri hakkında uzman olan biridir. Çalışmaları sonucunda oluşan eserlerden biri Onun Üvey Kızıdır. Janáček’in bu oyunu sahnede seyredip seyretmediğine dair elimizde bir kanıt bulunmuyor fakat oyunu okuduğu zaman kesinlikle çok etkilendiği biliniyor. Eserde kıskançlığın en belirgin özellik olarak ortaya çıkması Janáček’e bu konuda bir opera yapma fikrini vermiştir. Ancak Janáček’in Jenůfa üzerine ne zaman çalışmaya başladığını tam olarak bilemiyoruz. Büyük ihtimalle 1893 ya da en az bir yıl sonra olduğu düşünülüyor. 1897 yılında bir versiyonunun tamamlandığı sanılmakta, ancak bu versiyon daha sonra besteci tarafından imha edilmiştir. Yeniden bestelediğinde ise opera 1903 yılında tamamlanmıştır. Brno’daki prömiyer Janáček’in umduğundan da büyük bir başarı elde ederek birinci ve ikinci perdeden sonra besteci sahneye, eserin sonunda ise defalarca alkışa çağırılmıştır. Öğrencilerin yol açmasıyla besteci, hâlâ kostümleri içindeki solistlerin omuzları üzerinde Beseda Topluluğu’na kadar taşınmıştır. Yalnız Brno’daki eleştirmenler değil, Prag’dan gelenler bile esere büyük övgüde bulunmuşlardır. Jenůfa’nın Prag’daki başarısı savaş sonrasında yabancı operalarda oynanacağı anlamına gelir, ayrıca bu başarının Janáček üzerine olan etkisi de opera besteleme alanında yeni bir şevk kazanmasıdır. Jenůfa’nın bestelenmesi ve ilk temsili arasında Janáček yeni bir operaya başlamıştır. Mayıs 1904 yılında Kader adlı operası tamamlanmıştır. Zayıf librettosundan dolayı Šárka’dan bile daha büyük bir başarısızlığa uğrayan bu eser, Janáček’in yaşamı boyunca ne duyulmuş ne de temsil edilmiştir. 1908 yılında besteci The Excursions Of Mr. Broucek to the Moon adlı başka bir esere başlar. Tek perde olmasına rağmen eser zor ilerler. Bunun nedenlerinden biri librettist ile olan uyuşmazlıktır. Janáček son operası From The House of the Dead’in el yazması notaları tamamlandıktan sonra ölmüştür.
Leoš Janáček Müzesi, Brno
Hukvaldy’deyken soğuk algınlığına yakalanmış, bunun zatürreye dönüşmesi sonucu 10 Ağustos 1928’de saat 10’da hayata gözlerini yummuştur. Brno’da düzenlenen büyük cenaze töreninde The Cunnig Little Wixen’ın son sahnesi çalınmış, 1930 yılında ise From The House of the Dead’in, Šárka’nın üçüncü perdesinin tamamlayıcısı ve bir öğrenci tarafından hazırlanan versiyonu oynanmıştır.
Janáček’in operaları sadece güzel müzik değildir. Onlar aynı zamanda büyük tiyatro eserleridir. Besteci sonsuz tutkuları olan gerçek bir tiyatro adamıydı. Ona göre hiç kimse tam olarak kötü değildi, herkesin içinde değişik bir yüz de vardı. Dostoyevski’nin kendi anılarından esinlenerek yazdığı From The House of the Dead’i operaya çevirdiğinde bile karakterlere bu düşüncesini uygulamıştır. Tıpkı Alban Berg’in Wozzeck’inde olduğu gibi, kendi hatalarından dolayı olsun olmasın haksızlığa uğrayan şanssızlara özel bir sempati beslerdi. Bu haksızlıklar bazen karakterlere çaresiz adımlar attırabilirdi. Örneğin zayıf bir kocası olan ve baskıcı, egoist bir kayınvalideyle yaşayan Kat’a Kabanova intiharla sonuçlanan bir zinaya karışır. Makropoulos operasında ise Elena Makropoulos’un üzerinde bir yaşam iksiri denenmiş ve üç buçuk yüz yıl sürecek olan bir yaşama mahkûm edilmiştir. Janáček bu tür insanlara ve onların çevresindekilere büyük bir sevgi beslerdi. Jenůfa’daki ana karakter üvey anne Kostelnicka’dır. Hayatı her şeyden önce gurur üzerine kuruludur. İşte bu gurur nedeniyle cinayeti bile göze alır ve yine bu nedenden dolayı Jenůfa bile onu affeder. Laca’nın karakterinin iki farklı yönü oldukça net bir şekilde ortaya konmuştur. İyi yönü ikinci perdede ortaya çıkar, üçüncü perdede ise doruğa ulaşır. Janáček’in bu duygusal hislerine operalarındaki bu örnekleri gösterebiliriz.
Leoš Janáček, 1926