SÖYLEŞİ

Önder Baloglu'ndan Sözsüz Günlükler

25.01.2025


Paylaş:

Doyumsuzluk, uyarıcı içerik beklentisi ve buna bağlı endorfin bağımlılığından işin özüne dönmenin yararlı sonuçları…

Pandemi dönemi sanatçıların kendilerine özgü deneyimler ve fikirler geliştirmesini sağladı. Solo keman için bestelenen bu yaratım sürecinden bahsedebilir misiniz?
Pandemi sebebiyle ilk kapanma esnasında ikâmet ettiğim Almanyada bulunuyordum. Konzertmeister olduğum Düsseldorf-Duisburg Alman Ren Operası’nda bir Don Giovanni temsili sırasında bu temsilin son olduğu ve kapanmaya gidileceği belirtildiğinde bir rahatlama hissettim. Yoğun çalışma tempomdan dolayı sol omzumda kireçlenme vardı ve acıdan gözyaşları içinde üç saatin üzerinde süren bu temsili bitirebilmiştim. Kapanma boyunca bol bol yürüyüş, mutfak deneyleri ve fizik tedavi derken, bir süre sonra artık bir şeyler yapmam gerektiğini hissetmeye başladım. Bana iyi gelen bu süreçte sosyal medya üzerinden diğer müzisyenlerin kendilerini ifade ve gösterme çabaları dikkatimi çekti. Ancak baştan beri eleştirdiğim ve ısınamadığım sosyal medyanın müzik yapmak için uygun bir platform olduğunu hiçbir zaman kabul etmemiştim.
 
Bu süreç, kurucusu olduğum orkestram Les essences ile ileride gerçekleştireceğim konser serisinin de içeriklerini belirlememde yardımcı oldu. Essen’deki Les essences konser serimizde müziğin özüne dönebilmek için sadece tarihsel ve sanatsal analizler ile bestecinin ruh hâline bürünmenin yanında, bestecinin eserlerinin seslendirilmesi için öngördüğü mekânlar, ortamlar ve etkinliklerin de seyircinin müziği deneyimlemesi açısından büyük bir önemi olduğunu düşünüyorduk. Örnek olarak, serenade, yani açık havada seslendirilen gece müzikleri, kilise müzikleri, oda müziği eserlerinin orijinal platformlarında seslendirilmesi, kilise müziklerinin yazıldığı belirli dini günlerde seslendirilmesi vb. Bu fikirden yola çıkarak, sahne almanın pandemi sebebiyle yasak olduğu bir dönemde, sosyal medya platformları için özel olarak hazırlanmış, bestelenmiş eserler seslendirmek istedim. Böylece hem yeni eser üretimine katkım olacak hem de eleştirel yaklaşımımı gerçekleştirebilecektim. Konser salonlarında hâkim olan sessizlik, müzisyenlerin sosyal medya üzerinden paylaşım üstüne paylaşım yapma ihtiyacı, bu platformların genellikle kısa ve yoğun içerikler talep etmesi Sözsüz Günlükler projesine önayak oldu.
 
Sonuç olarak Gedik Sanat ile birlikte 24 Türk besteciye solo keman için en fazla birer dakikalık eserler bestelemeleri için çağrıda bulunduk. Eserler, hem pandeminin sessizliğinden ilham aldı hem de kompakt bir anlatım biçimini keşfetmeyi amaçladı. Böylece Sözsüz Günlükler, bir izolasyon günlüğü olarak şekillendi.
 
Neden minyatürler?
Bu projede, özellikle Instagram’ın o zamanlardaki bir dakikalık video formatından esinlendim. Ancak bu kadar kısa süreli ve kompakt içerikli eserler büyük bir yenilik değildi. A.Webern, G.Kurtág, B.Bartók, B.Yoffe, L.Berio gibi birçok besteci bu tarz eserler yazmıştı şimdiye kadar. Bu arada Almanyadaki Master bitirme projem de bu eserler üzerineydi, bunu belirtmekte yarar var, çünkü müziğin sadece devasa eserler olarak değil bu tarz komprime şekillerde de yaratılma isteği bana ilginç geliyordu ve bir yorumcu olarak da zorlayıcı bir durumdu. Alışılagelen eserlerin yanında bir eseri doğru seslendirmek için sadece 34 saniyeniz olduğunda insanı apayrı bir psikoloji bekliyor. Böylesine kısa sürede bir hikâye anlatmak, besteci için de büyük bir disiplin gerektiriyor. A.Schönbergin Webernin altı bagateli üzerine yazdığı gibi, bu tür parçalar, duyguları bir tek nefeste ya da bir jestle ifade etmenin öz disiplinini gerektiriyor.

 
 
Bestecileri nasıl seçtiniz?
Projeyi ilk olarak o zamanlarda konzertmeisterliğini üstlendiğim Gedik Filarmoni Orkestrasının genel müzik direktörü Cemi-i Can Deliormana, ardından Gedik Sanat’ın direktörü Caner Akgüne anlattım. İlgi ve destekleri neticesinde bir kurul oluşturma kararı aldık ve Gedik Filarmoni ile bir orkestra eserini seslendirdiğimiz besteci Onur Türkmeni kurula davet ettik. Besteciler arasında tarz ve fikir farklılıkları olmasına özellikle önem gösterdik. Aralarında besteciliğin ilk mesleklerinin olmadığı önemli isimler de vardı. Dünya çapındaki bazı bestecilerimiz davetimizi geri çevirdi. Kimisi eserlerin süresini kısa buldu, kimisi kolektif bir yapıya dâhil olmak istemedi sanırım. Bu süreçte aklımıza gelmeyen bazı besteciler bize tavır aldı. Kısıtlı sayıda eserin bulunacağı bir proje için ne yazık ki herkese yer verme kapasitemiz olmadı. Niyetimiz Türkiyenin müzikal zenginliğini her açıdan gözler önüne sermekti. Projenin bir diğer önemli unsuru da dört hafta boyunca, haftanın altı akşamı her bir besteciyle ayrı ayrı Instagram üzerinden herkese açık olması amacıyla gerçekleştirdiğim söyleşiler oldu. Bir eseri en doğru şekilde yorumlamak için o eseri en iyi şekilde anlamak ve içselleştirmek gerekir. Bunun için de besteci hakkında bilgi edinmek önemlidir. Besteciler de hayatta olunca en makul yöntem tabii ki kendileriyle bire bir görüşmek oluyor. 
 
Almanyada yaşadığınız halde bu projeyi neden Türkiyede gerçekleştirmek istediniz?
Türkiyede müzikal yaratıcılık olarak diğer ülkelere göre büyük bir farklılık ve potansiyel görüyorum. Ayrıca ilk kapanmaya kadar Türkiyede sık sık konserlerim ve başka projelerim oluyordu. Memlekete özellikle müzik yapmak için gitmek beni çok mutlu ediyordu ve her seferinde de camiadan yeni isimlerle tanışma imkânım oluyordu. Kapanmadan sonra ne kadar süre boyunca Türkiyeye dönemeyeceğimi bilemediğimden hem olan bağlarımın kopmaması hem de yeni bağlar oluşturmak için bu projeyi doğup büyüdüğüm memleketimde gerçekleştirmek istedim. 
 
Bir dakikalık bir kompozisyon, uzun bir eserin anlatabileceği duyguları veya hikâyeyi gerçekten kapsayabilir mi? Süre sınırlaması, bestecilerin yaratım sürecinde nasıl zorluklar veya avantajlar yarattı?
Öyle eserler var ki, dolu dolu ve uzun içeriklere rağmen bir şey anlatamıyor, ama mesela A.Webernin 32 saniyelik bir eseri evren kadar derin olabiliyor. Bu bence bestecilerin samimiyetiyle ilgili bir durum. Bir dakikalık bir süre için bir müzikal fikir yaratmak zordur. Bestecilerimizin yaratıcılığına mümkün olacak katkılar sunmak için enstrümantasyon konusunda da özgürlük sağladık. Bilinen veya bilinmeyen teknikleri, gerekirse elektronik ögeleri, isterlerse benim seslendirme kapasitemin olacağı farklı çalgı veya ekipmanları (viyola veya bas keman telleri) kullanabileceklerini belirttik. Birçok besteci bir dakikalık süreyi aşan, hatta 4-5 dakikalık eserler gönderdi. Bu bestecilerle müzakereler yaparak eserleri en uygun şekilde kısaltmaya çalıştık, çünkü eserlerin Instagram’daki bir dakika kısıtlamasına rağmen bütün olarak yayınlanmasını istedik. Belki de en fazla 59 veya 60 saniyelik eserler olması gerektiğini belirtmeliydik.
 
Proje sahibi ve yorumcu olarak minyatürler arasında favorileriniz var mı?
Bir müzisyen olarak amacım besteci ve müziğini en iyi şekilde idrak edip dinleyiciye iletmek. Bu sebeple yorumculuk veya sanatçılık kavramlarını bu bağlamda doğru bulmuyorum. Projenin oluşum süreci boyunca tüm eserlere aynı disiplin ve özveriyle yaklaştım. Tabii ki kendime daha yakın hissettiğim minyatürler oldu. Kişisel görüşlerimin projenin önüne geçmesine asla izin vermedim. Çünkü her eser hem bireysel bir hikâye anlatıyor hem de bir bütün olarak pandeminin sessizliğini ifade eden bir günlük oluşturuyor.


 
Albümün ses ve video kayıt sürecinden bahsedebilir misiniz?
Kayıtlar projenin özünü yansıtan bir titizlikle yapıldı. Hem ses hem de video kayıtlarında, her bir eserin hikâyesini yansıtan bir atmosfer oluşturmaya özen gösterdik. Bunun için en uygun isim olan Cem Önertürk’ü projeye dâhil ettik. Ceme ilk etapta sadece eserlerin notalarını gönderdik. Hem ses hem de video kayıtlarını gerçekleştirecek ismin müzisyen olması proje için önemliydi. Pandemi kuralları gevşemeye başlayınca kayıtlar için İstanbula seyahat ettim. Eserlerin çoğunda seslendirilmesi mümkün olmayan ögeler vardı. Bunları bazen ölçü ölçü veya nota nota kaydettik. Yere ayak vurma efekti kullanılan eserler için bir masaya elimle ayakkabımı vurarak kayıtlar yaptık mesela ve bunların arasında en güzel efekti seçtik. Genelde kösele ayakkabı giymem bu efektlerin kalitesinde büyük rol oynadı. Bazı bestecilerin dinamik beklentileri de kemanın doğasına aykırı olduğunda Cemin âdeta virtüozluk gerektiren tonmeister deneyimleri yardımımıza yetişti. 
 
Geceleri ses kayıtlarını yapıp, akabinde post production işlerini halledip, 2-3 saat uyuduktan sonra gündüzleri bize görüntü kayıtları için kapılarını açan Arter Müzesine geçiyorduk. Eserlerin ruhuna görsel olarak en uygun içeriği sağlayacak mekânları da Cemin görsel yetenekleri sayesinde bulup, ekipmanları taşıyıp hızlıca kurarak farklı açılardan görüntü kayıtları yapıyorduk. Bu konuda Arterden Aslıhan Tuna ve ekibi de bize yardımcı oldu. Görüntü kayıtlarını yaparken Müzedeki eserlerin telifleri sebebiyle görünmemesi gerekiyordu, bu ise bizi kısıtlayan bir durumdu. Benim için en zor olan şeylerden biri de görüntü kayıtları için gece yaptığımız ses kayıtlarına senkron olarak çalabilmekti. Çünkü eserlerin çoğu belirli bir nabzı takip etmeyen, doğaçlama tarzında eserlerdi. 
 
Kayıtlar, pandeminin sessizliğini ve izolasyonun yarattığı duygusal yoğunluğu yansıtmak için minimalist ancak etkileyici bir yaklaşımla hazırlandı. Cemin oluşturduğu görüntüler, müziğin ifade gücünü tamamlayan bir estetik sunarak eserlere görsel bir katman ekledi.
 
Sözsüz Günlükler albümü bu zamana kadar nerelerde seslendirildi?
İlk olarak Instagram, Facebook ve YouTube’da yayınlandı. Prömiyerimizi 24 minyatürü bir günün her saatinde yayınlanacak şekilde planladık ve saat başı bir eser yayınladık. Bestecilerimizin ikâmet ettikleri yerleri de göz önünde bulundurarak, mesela Amerikada ikâmet eden bestecilerin eserlerini gündüz dinleyebilecekleri zamanlara denk getirdik. Çünkü bu yayınlar onlar için de ilk dinleme ve izleme deneyimi olacaktı. Ardından Spotify ve AppleMusic’de sadece ses kayıtları yayınlandı. Daha sonra projeyi sahneye taşıdım, önce Almanyada NOW! Festivalinde, sonra İspanyada Musiquem Lleida Festivali’nde seslendirdim. Ayrıca hem canlı hem de multimedia performanslarını karşı karşıya sunan formatlarda da konserler verdim. Amacım sosyal medya platformlarını gerçeklik ile bire bir karşılaştırmaktı. Solist olarak sahne aldığım konserlerde de minyatürlerin bazılarını bis parçası olarak seslendirdim. Böylece albüm, yalnızca dijital bir deneyim olarak kalmadı, fiziksel konserlerde de yer aldı. Eserler, pandeminin sessizliğini ve yoğunluğunu hissettiren evrensel bir anlatı sunduğu için hem Türkiyede hem de uluslararası platformlarda büyük ilgi gördü.
 
Sizce sosyal medya, klasik müzik gibi geleneksel türlerin daha geniş kitlelere ulaşması için kalıcı bir araç mı?
Klasik müzik camiasında yaşanan kriz ve buna çözüm olarak daha geniş kitlelere ulaşma gerekliliği için henüz bir çözüm göremiyorum. Sosyal medyanın getirdiği doyumsuzluk, uyarıcı içerik beklentisi ve buna bağlı endorfin bağımlılığı birçok sanat dalını zora sokuyor. Sosyal medyanın sürdürülebilir bir çözüm sağlayabileceğini düşünmüyorum ve işin özüne dönmenin daha faydalı sonuçlar getirebileceğini tahmin ediyorum. 
 
Sözsüz Günlükler’in geleceği için hayal ettiğiniz yeni ortamlar var mı?
Tüm eserlerin bir nota albümü olarak büyük bir edisyon tarafından basılarak Türkiyenin modern müzik alanındaki zenginliğinin dünya çapında tanıtılmasını ve başka kemancılar tarafından da seslendirilmesini çok istedim. Konuya dair yaptığımız görüşmeler ne yazık ki başarılı olmadı ve konu askıya alındı. 
 
Sözsüz Günlükleri ve bu projeye ilham kaynağı olan, başta belirttiğim bestecilerin eserlerini pandeminin beşinci yıl dönümü sebebiyle Les essences 2025 konser programımıza dâhil ettik. Sessizlik konusuna vurgu yapacak olan bu projeyi Essen ve Duisburgda seslendireceğiz. Ancak esas hayalim, projeyi kaydettiğimiz Arter Müzesinde seslendirmek. Bunun için çalışmalara başladık, umarım Mart 2025’te İstanbul seyircisiyle de bu proje özelinde buluşabiliriz. 

BENZER HABERLER


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20