SÖYLEŞİ

Cem Esen ile Albüm ve Teklileri Üzerine

09.02.2025


Paylaş:

Cem Esen’le 2019-2024 yıllarında yayımladığı altı albüm ve 14 tekli yolcuğuna dair Andante okuyucuları için keyifli bir söyleşi yaptık.

İlk yayınınız olan Trajik Liedler Op. 9 albümünüzde belirttiğiniz “umut altında yatan karanlık trajedi müzikleriniz”den ve Özdemir Asaf’ın Uyumak başlıklı şiiri dışında sizin yazmış olduğunuz şiirlerin oluşum sürecinden bahsedebilir misiniz? Müzikleri mi ilk önce yazdınız yoksa şiirleri mi? 
Trajik Liedler ilk şarkı çalışmalarımdır, dokuz tanedir. Kimisinin şiiri önceden vardı, müziği üzerine besteledim, kimisinde şiir yoktu ama müziğin teması vardı, şiiri müziğe göre yazdım. Karışıktır. Bunun da sebebi şuydu, aslında tüm Liedler Özdemir Asaf’ın şiirlerinden oluşacaktı, No.8 Uyumak Lied’i gibi. Ama telif ödemem gerekiyordu, dokuz Lied’in telifi o zamanlar 22 yaşında olan delikanlının bütçesini aştığı için, Asaf’ın tek bir şiirini kullanabildim, geri kalanı kendi şiirlerimle donattım. Trajik Liedler, vokali operal düşündüğüm, piyano partisini de dolu dolu kullandığım zorlu şarkılar oldular.
 
Alman kültüründen gelen lied geleneğinin bir yansıması olan Akşam Güneşi Liedleri Op. 12 albümünüzde olduğu gibi Türk şarkıları başlıklı veya kendi tarzını oluşturacak bir kelimeyle şarkı yazmak istediniz mi?
Hayır istemedim, çünkü buna ihtiyaç yoktu. Lied, başlı başına küçük sanatsal şarkılar tatminliğimi bana veren bir üsluptu zaten. Kelimeyi keşke Türkçeleştirebilseydik, bu pek mümkün gözükmüyor. Türkçeleştirebilen birisi çıkarsa bana ulaşsın ama ne gerek var, gelenek Almanların. Lied ve şarkı, Türkçede aynı anlama gelir, lied demek şarkı demektir Türkçede. Halbuki, şarkı genel bir tabirdir, genel bir formdur. Her şeye şarkı diyebiliriz. Lied ise özgün bir tarzdır, üsluptur, bir gelenektir. Türkiye’de yazılan lied sayısının az olduğunu düşündüğüm için, bu üslupta daha çok eser bestelemek istedim, Akşam Güneşi Liedleri de dokuz tane oldu. Bu eserler lied üslubuna daha yatkın, piyano daha eşlik konumunda, vokal ise prozodileri daha net hissettiriyor, şiir de daha belirginleşiyor. Bu sefer, Ege Ulu ve Dilay Doğanay’ın da şiirlerinden kullandım, toplam üç tane.

Flutopia albümünüzde duyduğumuz ve yaşam biçimi olarak belirlediğiniz kontromantizm hakkında bilgi verebilir misiniz? 
Kontromantizmi çağımızda yazılan romantik müzik anlamında kullanmaktayım. Geleneksel yapıların detaylı inşasını koruyarak, onları günümüzün modern anlayışıyla harmanlamaktayım. Lakin, eser bunu gerektirmiyorsa harmanlamam da. Romantizm ise benim karakterimin en belirgin özelliğidir, bundan pek kaçamam, belli terim, kural ve entelektüel çizgiden bağımsız olarak, müziklerim benim karakterimi de yansıttığı için romantizmi her zaman barındırıyor. Buna zıt olarak sarkastik kişiliğim de eserlerim içerisinde zıtlık yaratıyor. Kontromantizm aynı zamanda benim için bir tepki, dönemimizde yeni yazılan çoğu yapıta karşı da muhalif kişiliğimin bir yansımasıdır.

12 vals bestenizin yer aldığı ve aynı zamanda J.Brahms’ın 16 Vals’ini de seslendirdiğiniz Brahms & Esen Waltzes albümü için bir vals diyaloğu diyebilir miyiz? J.Brahms ile neler konuştunuz?
Brahms’ın valsleri, ufak sürelere sığdırılmış büyük dünyalar gibidir. Brahms’ın bu müziklerinin üzerine kendi üslubumla ben de ekleme yapmak istedim, kendi valslerimi sundum. Tabii ki bu ilhamı Brahms’tan edindiğim için, albümde onun da valslerine yer vererek tüm valslerimizi kaydettim. Ayrıca, piyano eserlerimin teknik seviyelerinin zorluğunu bildiğim için, bu valslerin orta bir teknik seviye barındırması durumunda kendi içimde de bir boşluğu doldurabilmeyi hedefledim.



Cem Esen

Voyages: Chapter Moskow-İstanbul albümlerinizde Rahmaninov ve Say ile ilişkilendirmelerinizden bahsedebilir misiniz? Voyages serisinin devamı gelecek mi?
Voyages albümlerinin konsepti bu yönde. İki sonat barındırıyor. Birisi benim sonatım, diğeri ise ziyaret ettiğimiz bir bestecinin sonatı. Bu ziyaretlerimizi uluslararası tutuyoruz, Chapter Moscow’da Sergey Rahmaninov’u ziyaret ettik, İstanbul olanında Fazıl Say’ı. Bu demek oluyor ki bu seyahatler devam ettiği sürece farklı bestecilere de uğrayacağız. Rahmaninov ziyaretimizi Poyraz Baltacıgil ile, Say ziyaretimizi de Elvin Hoxha Ganiyev’le gerçekleştirmiştik. Yazdığım keman ve çello sonatlarımı da Poyraz ve Elvin’e ithaf etmiştim. Tabii prensipte benim başka bir tavrım da mevcut, bestelediğim sonatlarımı bu bestecilerin eserleriyle de özellikle yan yana sunma fikri eserlerimin bulunduğu konumu gözlemleyebilmem için bana yardımcı oldu. Voyages’ı farklı kıymetli sanatçılarla da ben sonatlar besteledikçe devam ettirmeyi umuyorum.

Ballade Op. 17 teklinizin ileride ballad albümüne doğru gidecek mi?
Bu eser, pandemi döneminde piyanist Mert Yeşilmenderes’in ricası üzerine bestelediğim bir müzikti. Şu aralar Mephistophele ile ilişkilendirdiğim benim iç kulağımı tırmalayan o sarkastik dürtüyü o dönem bir cadı ile ilişkilendirmiştim, bu müzik de bunu anlatır. Çaresiz ve buhran dolu bir insanın bu duruma düşmesini tetikleyen o cadı, kahkahalarla tüm eser boyunca keyifle alay eder ve tüm süreç esasında bir manipülasyondur. Bunun esiridir bu kişi. Farklı balladlar bestelesem dahi, bir ballad albümü oluşturacağımı düşünmüyorum, lakin 3. Piyano Sonatı’mı bir gün yazarsam bir üçleme olarak ilk üç sonatımı kaydetme planım var. İlk iki piyano sonatım şu an hazırda kaydedilmeyi bekliyor.

Teklilerinizde hep farklı sanatçılarla çalıştınız, özellikle bir nedeni var mı? Eserlerinizi sipariş üzerine mi besteliyorsunuz?
Sipariş üzerine bestelediklerim de var, bağımsız yazdıklarım da var. Cosmos ismi verilen teklilerde, bir albüme dâhil etmediğim ama referans kayıtlarını oluşturmak istediğim müzikleri çeşitli sanatçılarla seslendirmiştik. Tabii, bunun özel nedeni sanatçıların icralarının çeşitliliğinin de renk veriyor olmasıydı. Cosmos’a bu da dâhildi. Adı bu yüzden Cosmos oldu zaten. Çeşitlilik önemliydi. Tabii ki, kaliteli bulduğum sanatçılarla kontakt içerisinde olmak, onlarla beraber müzik yapmak, tüm bu sürecin bunlara vesile olması da kıymetliydi. Bu şekilde bir çok sanatçı ile çeşitli kayıtlar yapacağımızı düşünüyorum.



Cem Esen

Kayıtlarınızı genelde nerede yapıyorsunuz? Şirketiniz Jinglebox ve vizyonu hakkında neler söylemek istersiniz? Sadece sizin eserlerinizi mi yayımlıyor?
Kayıtları şimdiye dek konser salonlarında da yaptık, Babajim Stüdyosu’nda da yaptık. Tabii ki konser salonlarının doğal akustiği başka oluyordu. JingleBox, dayımın müzik yapım şirketidir. Dayım, eşittir ben demek. Bu da demek oluyor ki, kayıtların hakları bende kalıyor. Tabii ileri zamanlarda büyük plak şirketleriyle çalışmayı her ne kadar arzulasam da bu sürece doğru giden yolda bu bağlantıları beklemek benim karakterime tersti, kayıtları yayınlayabildiğim en uygun şekilde yayımladım, bunu bizzat dayıma ait olan bir plak şirketiyle yapmak benim için bir şanstı.

Müzikleriniz arasında etkilendiğim ve okuyucularımızın daha çok dinlemesini isteyeceğim Mediant: Three Piano Pieces için olgunluk dönemi bestelerinizin başlangıcı diyebilir miyiz?
Böyle düşünüyorsanız teşekkür ederim. O müzikler birbirinden bağımsız üç piyano eseridir. Aralarında yer alan Eilenriede eserimin diğer ikisine nazaran daha olgun olduğunu düşünürüm gerçekten de çünkü daha geç bir zaman diliminde yazdım. Ama bence o bahsettiğiniz başlangıç çok daha öncelerinden yapıldı benim gözümde.
 
Cem Esen’in günlük yaşamı nasıldır? Günlük besteleme ritüelleriniz var mı? Besteleme süreçleri nasıl gelişiyor?
Günlük yaşamda bir buhran, bir tragedya içerisinde bulabilirim kendimi. Bazen bu buhranları kendi kendime yarattığım da olur, bazen onlar bana gelir. Acı kavramı. Dünyada bundan bol ne var ki zaten? Günlük yaşamımdaki her şeyi sanatım üzerine kurguladım ya da sanatsal bakış açım günlük yaşamımı kurguluyor da olabilir. Cümlelerim, insanlara ve doğaya bakış şeklim, olayları sorgulayışım buna dâhildir. Giyim kuşamıma kadar kendi tarzımla hareket etmekteyim, bazen bastonumu alıp dolaşırım, bazen acı çekmek için acı çekeceğim bir insana yazarım, repertuvarımı çalışarak konserlerime hazırlanırım, kitap okurum ve beste yaparım. Bu konuda tek ritüelim odaklanabileceğim sessiz bir çalışma ortamı ve Türk kahvesi. Besteleme süreci meşakkatli geçiyor. Beste aşamasında bir trans hâline girdiğimi düşünürüm, bu meditatif his bozulduğunda veya biri bozduğunda sıkıntı oluyor, tepkilerim aşırıya kaçabiliyor. Eserin yaratım sürecinde, karakter olarak da esere dönüştüğüm oluyor. Aynı, bir aktörün role girmeden önce o role günlük yaşamında da büründüğü zamanlar misali. İşin ucunda üst düzey bir iş çıkabildiği durumda, bu yaratım sürecine şükranlarımı tabii ki sunuyorum. Bestecilik yaşamın da içinden gelir, her şey teknikle sınırlı değildir. En önemli olan şey, bir müziğin samimiyeti. Teknik bilgilerin ve detayların da ötesinde, o müziğin var olma amacında neye ihtiyacı olduğunu bilmek ve hissedebilmek mühimdir. Hepsini bir bütün olarak sunma arayışı çok enerji alır, emek işidir. Dış etkenlerden soyutlanarak, iç dünyamızı yansıtmak için gözü karartmak zorundayız işin ucunda, bir besteci olarak.

Orkestra müziklerinizi albümleştirmek istiyor musunuz? Herhangi bir siparişiniz var mı? 
Ona vakit var. İstek mühim değil, sponsorluk lazım, bütçe lazım. Ama orkestra müziklerimi kesinlikle albümleştirmek isterim. Mesela 4 El Piyano Konçerto’mu ve Sarcasm eserlerimi öncelik alıyorum. Siparişler de var ayrıca evet, eserler bittikçe ya da bitmeye yaklaştıkça duyuruları zaten yapmaktayım.

Türk motifleri ve ögelerinin yer alacağı geleneksel temaları içeren müzikler yazmayı düşünüyor musunuz? Popüler olmak için yazılan popüler müzikler yazmak gibi bir planınız var mı? Konuya dair görüşlerinizi rica edebilir miyiz?
Eserin ihtiyacı var ise Türk motifleri kullanırım, bundan çekinmem. Ama sırf Türk’üm diye özellikle kültürümüzden motifler kullanmak zorunda hissetmem kendimi. Zorlamayla olmaz bunlar, kötü müzikler çıkar ortaya. Zaten bu şekilde yazılmış zorlama müzikleri işitiyoruz. Ama kaliteli şekilde yazanı da zaten yazıyor. Bu boşluğu dolduranlar zaten var. Ben karakterimi yansıtırım yalnızca, bu esnada kültürümüzden motifler, etnik temalar duyulursa da duyulur elbet, eserin buna ihtiyacı varsa. 
 
Popüler olmak için yazılan müzik kavramı için şunları söyleyeceğim; tabii ki kendi müziklerimde de toplumun beğenisi benim için önemli, lakin toplumun eğitim seviyesi ve zevklerine göre kendimden ödün verirsem sanat yapmış olmam, sanatın temelinde gelişim de vardır ve toplumda farkındalık da yaratmak zorundayız. Ne olursa olsun nitelikli eserler, popülist dahi tınlasa aslında bundan çok uzaktadır, nitelik ve entelektüelite olduğu sürece de benim gözümde bir eser popülist gibi tınlasa da o eser popülist anlayıştan uzaklaşır. Yani, klasik müziğin de popülist eserleri olduğu gibi, popüler yapıda eserlerin de nitelikli ve sanatsal olanları vardır. Bu yüzden soruyu şöyle anlıyorum, toplum ve para uğruna ruhunu şeytana satar mısın derseniz, kesinlikle satmam. Popüler kültürde yer alan müzikler yazar mısın derseniz ise mutlaka sanatsal nitelik taşıdığı sürece ve pek benimsemediğim bir müzik tarzında yazmam gerekeceğini de varsayarsak, -maddi karşılığı olduğu sürece- neden olmasın? İçimden gelmeyen bir müziği yazmam gerekse, maddi karşılık tabii ki beklemem gerekir ama ne olursa olsun “sanatsal nitelik” bu konudaki tek hassas noktamdır.

2025 yılı ve sonrası için planlamalarınızı rica edebilir miyiz?
Cevabımı uzatamaya gerek yok, daha çok üretmek ve paylaşmak.



Cem Esen YouTube kanalı için tıklayınız
 

BENZER HABERLER


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20