24.03.2013
Sevda-Cenap And Müzik Vakfı'nın 40'ıncı, Ankara Müzik Festivalinin 30'uncu yılı münasebetiyle düzenlenen Beste Yarışması'nda dereceye giren, Utar Artun'un Paradoks ve Eray İnal'ın Anadolu Rapsodisi adlı eserleri festival kapsamında, 13 Nisan 2013 tarihinde Orhun Orhon yönetimindeki Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası (AGSO) tarafından seslendirilecek. Genç orkestra şefimiz, AGSO'nun kuruluş öyküsünü ve Türkiye'deki müzik eğitiminin sorunları hakkındaki düşüncelerini Andante okurları ile paylaştı.
Genç bir şef olarak isminiz her geçen gün daha fazla duyuluyor. Bundan sonra ilerleyeceğiniz çizgiyi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şeflikteki hedeflerinizi bizimle paylaşır mısınız? Henüz yolun başında olduğum şeflik kariyerim, tesadüfler ve her yaştan müzisyen dostlarımın desteği ile şekillendi diyebilirim. Eğitimim sırasında ve sonrasında Bilkent Gençlik Senfoni Orkestrası (BGSO) ile sıklıkla çalışma şansım oldu. Sanırım bu pek çok refleksi hızlı kazanmamı sağladı. Geniş bir aile ortamı içerisinde, proje tasarlayabilecek ve uygulayabilecek fırsatlar yakaladım. Yönetmeye başladığım profesyonel orkestralar da oldukça sıcak yaklaşımlar sergilediler ve bu çalışmalarımı ilerletmeye teşvik etti. Çalışmalarımın olumlu tepkiler alması, doğal bir güven ilişkisi oluşturdu ve konserlere de yansımaya başladı. Rahatlıkla söyleyebilirim ki, bugünkü seviyemi, hocalarım dışında başta BGSO'daki öğrencilerime ve beni her zaman destekleyen profesyonel müzisyenlere borçluyum.
Hocanız Gürer Aykal'ın şeflik eğitiminizdeki rolü üzerine neler söylemek istersiniz?
Bunu bisiklete binen bir çocuğun, motosiklet yarışçısı ile karşılaşmasına benzetebilirim. Gürer Aykal, müziğin ete kemiğe bürünmüş hali gibidir. Onunla beraberken, siz nasıl olduğunu anlayamadan bilgi ve gelenek akmaya başlar. Belki on yılda edineceğiniz tecrübelere dayalı bilgi, önünüze düşüverir. Son derece profesyoneldir ve müzik onun ibadeti gibidir. Sağlam tekniğin, doğru solfejin, partisyona sadakatin, doğru provanın ne olduğunu hep ondan öğrendim. Belki de şöyle diyebilirim; felsefe için Kant neyse, Türk şeflik ekolü için Gürer Aykal odur.
Yeni nesil, hızlı değişen şartlara aynı hızla tepki vermeyi biliyor
Türkiye'de Gürer Aykal ve Rengim Gökmen'den sonra bir iki isim dışında uzun yıllar boyunca iyi şef yetişemedi. Bu eksikliğimizi ve şeflik alanında son 10 yıldır yaşadığımız iyileşmeyi, müzik dünyamıza sizin de aralarında olduğunuz yeni ve genç şeflerin katılmasını hangi sebeplere bağlıyorsunuz?
Gelenekçi tutum ve 1950 sonrası sanat politikalarının müzik eğitimine yansıyan kötücül etkilerinin, günümüzün iletişim devrimi ile ortadan kalkmaya başladığını düşünüyorum. Bu işe baş koyan herkes artık çok uzaklarda olup bitenlerden haberdar olabiliyor ve istediği kişiler ile bağlantı kurabiliyor; ustalık sınıflarına katılıyor, başka ülkelerde şansını deneyebiliyor ve giderek daha çok özgüven kazanıyor. Yapılan işleri paylaşmak açısından önceki nesillere göre çok ciddi avantajlar var artık. Bir eğitmenin 'tek adam' olma durumu artık geçerli ya da inandırıcı değil. Yeni nesil hızlı değişen şartlara aynı hızla tepki vermeyi biliyor. Yine de bu durumun getirileri olduğu kadar ciddi götürülerinin de olacağını düşünüyorum; mesela dejenerasyon gibi…
Gençler kendilerine ait orkestra fikrine sarıldılar
AGSO'nun kurulması fikri nasıl doğdu? Mekân bulmakta ve konser vermekte sıkıntı çekiyor musunuz? Sponsor arayışınız var mı?
Orkestra, Bilkent ve Hacettepe'li müzik öğrencileri sayesinde oluştu. Tek istedikleri bir 'takım' olarak yüksek kalitede konserler yapmaktı. İkinci adım ise CSO, BSO ve Orkestra Akademik Başkent gibi orkestralardaki pek çok genç dostumuzun bize verdiği destek oldu. Provalar hiçbir maddi beklenti olmaksızın, özveri ile gerçekleşti. İlk aşamada bir konserden fazlasını yapamayacağımızı düşünüyordum; fakat genç dostlarım kendi içlerinde organize oldular ve 'kendilerine ait bir orkestra' fikrine sarıldılar. Düzenli konserler yapmaya başladık ve orkestramız tanınmaya başladı. Gürer Aykal, Alessandro Cedrone, Suna Kan gibi önemli isimlerle konserler gerçekleşti. Hatta bir kayıt projesi bile kotarabildik. Sanırım yakında iTunes üzerinden yayınlayabileceğiz. Farklı illerdeki müzik okullarından da katılımlar olmaya başladı. TRT ile stüdyo konserleri gerçekleştirdik. Ayrıca içimizden solistler çıkartarak, genç müzisyenleri tanıtma stratejisini de benimsedik, hatta şefsiz müzik icra eden bir oda orkestrası da oluşturduk.
Mekân ve lojistik destek konusunda da sıkıntı çekmedik, tersine destek gördük. Bilkent Üniversitesi, konser salonunu projelerimiz için tahsis etti. Sayın Işın Metin bu konuda desteklerini esirgemedi; Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı da desteğini bizlere sundu. Müzikseverler Derneği her zaman yanımızdaydı. Sayın Şefik Kahramankaptan tüm genç müzisyenleri takip ettiği gibi bu projeyi de yakından izledi; konserlerimizi yazılarına taşıyarak bizleri cesaretlendirdi.
Bu yılın başında Sayın Mehmet A. Başman'ın özendirmesi ve yukarıda saydığım isimlerin desteği ile Müzikle Yaşayan Gençlik Derneği (MÜZGENDER) isimli yeni bir oluşum vücuda geldi. Bu dernek ile genç müzisyenler kendilerine ait bir sivil toplum kuruluşuna sahip olurken; Ankara'da yeni bir müzik hareketinin altyapısı da oluşmuş oldu. Sponsorluk arayışımız da bu dernek bünyesinde olacak. Böylece gelir, doğrudan genç müzisyenlere ve onların projelerine aktarılabilecek.
Solistlik üzerine kurulu eğitim sistemini sağlıksız buluyorum
Türkiye'de son yıllarda gözlemlediğimiz bir başka fenomen de gençlik senfoni orkestralarının sayısındaki artış. Bu artışı nasıl yorumluyorsunuz? Dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?
Gençlik orkestraları çok önemli. Zira müzik bir arada yapılan bir eylemdir. Uzun süredir hakim olan solistlik üzerine kurulu eğitim sistemini oldukça sağlıksız buluyorum. Bu şekilde yetişen müzisyenlerin aşırı şişirilmiş bir egoya ve kırılgan bir özgüvene sahip olduklarını uzun zamandır gözlemliyorum. Müziğin en temel öğretileri, birlikte icra sırasında ortaya çıkıyor. Genç müzisyenin öğreneceği pek çok olgu burada yatıyor, tek başına bir odada geçen yıllarda değil.
İşin etik ve didaktik yönünün genç nesillere aktarılmasının bu orkestraların en önemli dayanağı olacağını düşünüyorum. Genç insan psikolojisinin zayıf taraflarının ortaya çıkmamasına ve odak noktasının müzikten uzaklaşmamasına önem verilmeli. Bunun için uzun vadeli hedefler belirlenmeli.
Üretken müzisyen kimliğinizin yanı ülkemizin müzik sorunları üzerine kafa yoran ve çözüm önerileri geliştiren yanınızla da öne çıkıyorsunuz. Sizce müzik dünyamızın önündeki en önemli sorunlar nelerdir?
1- Gözlemlerime göre kimlik problemi hem makro hem mikro ölçekte; kurumsal ve bireysel anlamda hayli yaygın. 'Biz kimiz? Ne yaparız? Ne için yaparız? Neye göre yaparız? Kimin için yaparız? Nasıl olmalıyız?' gibi...
2- Kimlik ile beraber sistem problemimiz olduğunu da düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz sistem, müzisyeni bilinmezliğe, korkuya ve tedirginliğe itiyor. Bu da birinci problemi güçlendiriyor. Dolayısıyla iki problem birbirini besliyor.
3- Farklarımıza rağmen birleşebilmeliyiz, bunu becerirsek haklarımızı ve kimliklerimizi daha cesurca savunur ya da tartışabiliriz. Fakat ne yazık ki çoğu zaman birbirimizden bihaberiz.
İyi bestecileri yönetmek her zaman zevklidir
Hangi bestecilerin yapıtlarını yönetmek size daha fazla zevk veriyor? Sizi orkestrasyon dehasıyla her seferinde şaşırtabilen besteciler var mıdır?
Bir isim vermek yerine şu daha uygun düşer, iyi bestecileri yönetmek her zaman zevklidir. Partisyonda saklı akıl oyunlarını çıkartmak ve ayrıntıları yakalamak çok keyif veriyor. Bu bestecilerin eserlerindeki matematikle birleşen estetiğin farkına varmak büyülüyor. Bunu duygusal imgeler haline çevirmek, bir tür birleşik alan teorisi gibi. Saygun, benim için böyle bir besteci mesela.
Ankara Müzik Festivali'nde vereceğiniz konserin programı hakkında okurlarımızı bilgilendirir misiniz?
Bu konserde Sevda-Cenap And Vakfı'nın 40. yılı münasebetiyle düzenlenen beste yarışmasında dereceye giren eserlerin ilk seslendirilişini gerçekleştireceğiz. Bunun dışında konserde içimizden solistlere de yer vermeyi planlıyoruz. Konser gününü gerçek bir festivale dönüştürmek için bazı sürprizlerimiz de olacak.
Serhan Bali
13 Nisan Cumartesi
20.30, MEB Şura Salonu Festival
40. Yıl Beste Yarışması konseri
Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası
Fazlı Orhun Orhon, şef