23.04.2013
Biri Türkiye'den (Tuncay Yılmaz), ikisi Almanya'dan (Gustav Rivinius ve Emre Elivar) üç müzisyenin birlikteliğiyle, İzmir'in büyük özel sektör kuruluşu Arkas'ın desteğiyle oluşturulan Arkas Trio, 30. Uluslararası Ankara Müzik Festivali'nde iyi seçilmiş bir programla, RHM (Eski Halkevi) Salonu'nda 22 Nisan gecesi dinleyiciyle buluştu.
Bu salon, çok iyi bir akustiğe sahiptir, özellikle oda müziği için biçilmiş kaftan gibidir. Ancak dinleyicinin biraz dikkatli olması gerekir, çünkü ahşap koltuklar, üzerinde çok hareket ederseniz gıcırdar, dikkatsizce kalkarsanız da tabanca gibi ses çıkarır!
Ne yazık ki, çoğunu Arkas'ın sponsor olarak aldığı yerlerde oturan dinleyici biraz 'anlayışsız'dı. Tek bölümlük Schubert'in o güzelim Notturno'sunda arkadan, artık yer değiştirenlerden mi, yoksa müziği beğenmeyip (!) gidenlerden mi kaynaklı bilinmez, birkaç tahta koltuk patlaması sesi geldi. Üzerine bir de çocuk ağlaması! Alman çellist Prof. Gustav Rivinius, kemancı Tuncay Yılmaz'a bir bakış fırlatıp gülümsedi!
İkinci yapıt, Saint-Saens'in beş bölümden oluşan 2 numaralı Mi minör Trio'suydu. El programında bölümler belirtilmişti. Dinleyici ilk bölümün sonunda bastı alkışı... Rivinius ile Yılmaz gene bakıştılar, dinleyiciye doğru da gülümsediler. Arkada piyano başındaki Emre Elivar da şöyle bir gülümsedi. Soluklanıp ikinci bölümü çalmaya başladılar. Sonunda gene alkış geldi! Alkışı basanlar, ilk bölümün sonunda sanatçıların kalkıp kendilerini selamlamamış olmasını dikkate almamış, el programına da göz atmak zahmetine katlanmamışlardı belli ki... Bu durum yapıtın sonuna kadar devam etti. Başlangıçta gülümsemiş olan sanatçılar, yoğunluklarını dağıtmamaya çalışarak bakışıyorlardı artık.
Aradan sonra, Arkas Trio bu kez Brahms'ın, bir senfoni cesametindeki dört bölümlük Si majör 1 numaralı Trio'sunu seslendirdi. Durum gene değişmedi. Her bölümün sonunda salonun yaklaşık üçüncü sırasında sol bölümde birinin başlattığı alkışa geniş bir kitle katılıyordu... Üstelik bu alkışçılar arasında ön sırada oturan kimi 'protokol' mensupları da vardı. Alkış da öksürük gibidir, sirayet eder! Biri alkışladı mı, peşinden geliverirler. Bu alkışlar, eserin büyüsünü bozdu ne yazık ki... Ayrıca, iki dakikada bir çantalarında taşıdıkları pet şişeleri çıkarıp çatır-çutur ederek bir yudum su alma alışkanlığı edinmişlerin konser boyuncaki parazitleri de, büyüyü bozan ögelerden biriydi.
Tüm bu olumsuzluklara karşın, müzik hayli iyi icra edildi. Piyanist Emre Elivar, özellikle Schubert ve Brahms seslendirmelerinde, sadece konçerto solisti olarak değil, oda müziğinde de ne denli yetkin olduğunu gösterdi. Çellist Gustav Rivinius, gözleriyle uyumu yönetirken, temiz ve dolgun tonlarıyla, hafifcelerdeki özeniyle ustalığını kanıtladı. Kemancı Tuncay Yılmaz da yer yer çok tatlı tonlar elde etti. Sonuç olarak Arkas Trio, ortalamanın üzerinde kaliteli bir oda müziği topluluğu olduğunu sergiledi. Dinleyiciyi de kuvvetli alkışa karşılık, Saint-Saens üçüncü bölümle ödüllendirdiler. Ama bu kimileri için belki de bir 'ceza'ydı. Çünkü hemen arkamda oturanlardan birinin 'Eyvah tam bitti gidiyoruz derken, bir daha başladılar' fısıltısı duyup anlayabileceğim kadar yüksekti!
Lütfen kimse yazdıklarımdan, anlayışsız dinleyiciyi küçümsediğim anlamını çıkarmasın... Festivallerin, müziğe yeni dinleyicilerin kazandırılmasında önemli işlevi vardır. Ama bu bir eğitim süreciyse, pek çok dinletide daha ilk eserde dinleyicinin durumu algılayıp yanlıştan döndüğüne tanıklık ettik. Bu kez nedense öyle olmadı...
Şefik Kahramankaptan