Geçenlerde DOB'da yapılması planlanan revizyon için düğmeye çoktan basıldığını söylemeniz camiada tartışmalara neden oldu. ‘Kapalı kapılar ardında sanat kurumlarının ipini çekecek düzenlemeler mi yapılıyor' sorusu gündeme geldi.
Ortada bir yanlış anlama var. Ben bu konudaki demecimi şimdi vermiş değilim. Bana ait olduğu söylenen sözleri bundan bir yıl önce NTV'de Yekta Kopan'ın programına konuk olduğum sırada söylemiştim.
Peki, tarihi netleştirdiğimize göre tekrar sorayım. O söyleşide demişsiniz ki, ‘Devlet Opera ve Balesi düğmeye tiyatrodaki tartışmalardan çok önce bastı. Bakanlıkla birlikte yürüttüğümüz ortak çalışmalar var. Taslaklar hazırlandı. Yeni yapılanmalar tartışılıyor.' Tartışılan ve üzerinde çalışılanın ne olduğunu kamuoyuyla paylaşır mısınız?
Bu çalışmalar gizli değil. DOB Genel Müdürü Rengim Gökmen Bakanlıkla işbirliği halinde son üç yıldır DOB'da yapılmasını gerekli gördüğümüz revizyonlar üzerinde çalışıyor. Tüm sanat kurumları belli aralıklarla revizyona ihtiyaç duyar. Biz kurumlarımızı hala 1940'ların yasalarıyla yönetiyoruz. O dönem için çok doğruydu bu yasalar. Devlet korumacı bir tavırla ailelere ‘çocuklarınızı konservatuvara yollayın, ben onların geleceğini güvence altına alıyorum' sözünü vermek zorundaydı. 40'lı yıllarda sadece Ankara Devlet Konservatuvarı varken şimdi Türkiye'nin her yerinde müzik okulları var. Sanatçı arzı da arttı rekabet de.
Genel Müdürlüğümüz ‘performansa dayalı sistem'in içeriğini 2009'dan beri Bakanlıkla işbirliği halinde hazırlamaktaydı. 60 yaşındaki balerinler, sesi çıkmayan operacılar, kurumun yolunu bilmeyenler, bankamatikler... Toplumda DOB'a yönelik yapılan bu eleştirileri bertaraf etmek ve sistemi yenilemek için yapılmaya başlandı bu çalışmalar. Rengim Bey bu konuda çok çaba harcadı. Genel Müdürlüğümüzün çalışması, her sanatçının sergilediği performansa göre değerlendirilip maaş alacağı bir sistemin kurulmasını öngörüyor. Yani DOB'un lağvedilmesine yönelik çalışmalar değil bunlar.
Bakanlığın bu çalışmaları dikkate almadığını, bünyesinde hazırlattığı TÜSAK yasasından anlıyoruz. Peki siz Hükümetin devlete bağlı sanat kurumlarının kapatılmasını öngören ama Gezi olayları sebebiyle Meclis gündemine bu yaz getirilmeyeceği anlaşılan yasa tasarısı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu yasa geçerse iddia ettiğimiz gibi Türkiye'de opera-bale sanatlarının cenazesi kaldırılır mı?
Devlet desteği olmadan bu sanatların varlığını koruması mümkün değildir. Biz ikimiz bir araya gelsek, devletin desteğini almadan iki kişilik opera bile sahneleyemeyiz. Kıta Avrupası ülkelerinde devlet desteği birincil konumdadır. Yüzü aşkın opera kurumunu barındıran tek ülke olduğu için hep Almanya örneğini veriyorum. Orada yoğun bir devlet desteği vardır. Riga Operası'yla yeni konuştum. Devletin yüzde 75 oranında destek olduğunu söylediler. Gişe geliri yüzde 15, sponsor gelirleri de yüzde 10'muş. Yasa tasarısının ayrıntılarına henüz vakıf değilim. Ama Rengim Bey'in bu konuda Bakanlığa yazdığı muhtelif raporlardan haberdarım. Hassas bir süreç yaşıyoruz. Bilgim olmayan konuda ahkam kesmeye kalkmam. Ama şayet DOBGM kalkacak, devlet desteği bitecek şeklindeki iddialar doğruysa bunu kabullenmek mümkün değil. Ama bu, içinde bulunduğumuz yapının da böyle devam etmesi gerektiği anlamına gelmemeli.
Devlete bağlı sanat kurumlarının işleyişinde revizyon yapılması gerektiği üzerinde sanat camiasında görüş birliğine varıldığını düşünüyor musunuz?
Hayır, maalesef. Kaç yıldır sahneye adım atmamış, kadrolu olup da bambaşka işler yapan insanların yükünü devlet sırtlanmak zorunda değil. Çünkü bu durumda çalışanın hakkı yeniyor. Günde 18 saat çalışan, hayatını operaya, baleye adamış yığınla insan var. Bu insanları mağdur etmeden, onları emekli olmaya özendirerek, aramızdan ayıklamamız lazım. Zaten sayıları çok fazla değil ki asıl yanıltıcı olan da bu. Birkaç olumsuz örnekten yola çıkılarak genelleme yapılıyor. Ama işte mevcut sistemde kurunun yanında yaş da yanıyor.
TÜSAK yasasına göre oluşturulacak 11 kişilik komite yapılacak proje başvurularını değerlendirip uygun gördüklerini fonlayacak deniyor.
Bu sistemin opera-bale sanatlarında uygulanması mümkün değil. Bir operacıya, bir dansçıya altı ay proje gelmediğini düşünün. Yedinci ayda, gel şöyle bir proje var para da hazır dans et şarkı söyle derseniz o kişi ne ayağını kaldırabilir ne de ağzını açabilir. Bizim her gün disiplin içinde çalışmamız lazım. Süreklilik esastır bu sanat dallarında. Aksayan yönlerin değiştirilmesi, çağın gereklerine uydurulması lazım. Ama bunu yapacağım diye bütün sistemi yok edemezsiniz.
Son olarak, AKM'nin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
AKM'nin içine girmeye yüreğim elvermedi. 30 yılımın geçtiği binayı o halde görmek istemedim. Artık anlaşılıyor ki yıkılıp yenisi yapılacak. Gönlümden geçen, Türkiye'yi çok seven Irak asıllı Zaha Hadid gibi dünyaca ünlü bir mimarın oraya yepyeni bir opera binası yapması. Hayal kuruyorum belki de. 2010'da alınan yürütmeyi durdurma kararına şiddetle karşı çıkmıştım. O talihsiz karar alınmasaydı biz şimdi AKM'deydik. Biliyorsunuz sendika binanın tepesine lokanta yapılmasına karşı çıktı. Bakın, DOB olarak daha yeni Pekin'den döndük. ‘Yumurta' dedikleri görkemli sahne sanatları merkezinde açtıkları lokantaları sayamadım bile. Merkezin yöneticisi bizi o lokantalardan birinde ağırladı. Bu, neden kötü bir şey olsun?
‘Opera binaları sadece sanatçıların hizmetinde olmalı' şeklinde bir argüman ileri sürülmüştü o dönemde.
Bunu söyleyenler kimler? İçimizdeki birtakım bağnaz, bilgisiz insanlar. Oranın boyahane olması daha mı doğruydu peki? Pek çok arkadaşımız yıllarca o boya kokularını soludukları için rahatsızlandılar. Hangisi gündeme getirdi o zaman? Başbakan opera binası yapacağız dedi ısrarla. Yepyeni, güzel bir bina yapılacaksa eğer, mutlaka bu işin uzmanları tarafından projelendirilmesi, İstanbul'u dünyada ön sıralara taşıyacak bir bina olması gerekir. Burada sadece binanın dış görünüşünden değil teknik donanımından da bahsediyorum.
İstanbul Opera Festivali dördüncü yaşını kutluyor. Festivali tasarlarken çıkış noktanız neydi?
Bu festival DOB Genel Müdürü Rengim Gökmen'in projesidir. İstanbul 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçildiğinde Rengim Bey, ‘İstanbul'da bir opera festivali yapsak nasıl olur' diye sorunca ‘Muhteşem olur' cevabını vermiştim. Devlet desteği olmadan böyle bir festivali yapamazsınız o yüzden DOB'a düşerdi bu görev. Aynı ruhla 20 yıl önce de Aspendos Festivali'ni başlatmıştık. Neden İstanbul Opera Festivali? İnsanımız yazın da opera izleyebilsin istedik. Bir amacımız da, İstanbul halkında operaya dönük farkındalık oluşturmaktı. Kitleyi büyütmemiz şart, operayı başka türlü yaygınlaştırmak mümkün değil. Her yaştan ve her kesimden insan operayla tanışsın istiyoruz.
Opera, sanılanın aksine, gücünü halktan alır. Geçmişi 400 yıl öncesine uzanan bir sanat dalı, sanıldığı gibi ufacık bir zümreye dayanıyor olsaydı, bu kadar yıl nasıl ayakta kalabilir ve günümüzde nasıl böyle büyük bir endüstriye dönüşebilirdi? İğneyi önce kendimize batırmamız gerekir. Halk anlamıyor, gelmiyor diye bir şey yok. Bizim halkın ayağına gitmemiz ve onları operaya ısındırmamız şart. İstanbul dünyanın en güzel ama aynı zamanda en zor şehirlerinden biri. Pek çok insan evden işe ve işten eve yoğun ve bıktırıcı bir tempoda yaşamlarını sürdürmek zorunda kalıyor. Bu tempodaki insanlardan ‘haydi bu akşam operaya gidelim' demelerini beklemiyoruz. Bizim bu insanların ayağına operayı götürmemiz, onların yaşam rutinine sokmamız gerekir.
Festival kültür turizmi alanında da önemli işleve sahip. Yazın İstanbul turist akınına uğruyor. Klasik Türk geceleri dışında alternatif programlar yapmak lazım. Sırf İstanbul'un tarihi mekanlarında opera izlemek için şehre gelenler var. Biz de acentalar vasıtasıyla yurtdışında festival bileti satıyoruz.
2010'da yapılan ilk basın toplantısında Rengim Gökmen'e ‘Bu yıl Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın maddi desteğiyle yapıldı festival, gelecek yıllarda parayı nereden bulacaksınız' diye sorduğumda ‘Yeni destekçiler bulacağımıza inanıyorum' diye cevaplamıştı.
Rengim Bey'in inancı boşa çıkmadı. Festival sponsorumuz Denizbank'a teşekkür borçluyuz. Her şeyden önce tanıtımı üstlendiler. Basında çok sık reklamlarımız dönüyor ki bu bile başlıbaşına büyük bir katkıdır. Yakın işbirliğimiz 4 yıldır sürüyor.
200'üncü yıldönümünden hareketle bir Wagner operasına da yer verilemez miydi bu yıl?
İstanbul'da mekan sıkıntımız büyük. Eldeki tek kapalı mekan Haliç Kongre Merkezi ki orada orkestra çukurunu da biz oluşturuyoruz. İdeal sahne koşulları isteyen Wagner operalarını umarım gelecek yıllarda sahneleyebiliriz.
Şehir halkını operayla daha samimi ortamlarda buluşturacak açıkhava etkinlikleri yapmayı düşünmüyor musunuz?
Bu yıl İstanbul'un Sultanahmet, Beşiktaş, Kadıköy gibi farklı meydanlarında sahneler kurup canlı ve perdeden opera gösterimleri yapmayı planlamıştık ama Gezi Olayları sebebiyle güvenliği sağlayamama endişesiyle planımızı gelecek yıla kaydırdık.
Gelecek yılki programda neler var?
Seneye büyük olasılıkla Riga Operası konuk olarak geliyor. Seçilecek mekana göre bir büyük prodüksiyon sahneleyecekler. Ayrıca kendi kurumlarımız, konuk sanatçılar, gala konserlerimiz devam edecek. Operayı şehrin muhtelif köşelerine yayacağımız projelerimizi de uygulamaya sokacağız. Yani ‘Opera Şehre İniyor' sloganımızın içini dolduracağız. Ne denir hep opera camiası için? ‘Fildişi kulesinde yaşıyorlar.' Öyle olmadığımızı göstereceğiz.
Serhan Bali / Radikal Gazetesi / 2 Temmuz 2013