10.11.2013
14. Antalya Piyano Festivali'nin açılış konserinde Fazıl Say'ı (d.1970), ülkedeki ortama ve kendisiyle uğraşanlara karşın, hayli rahatlamış gördüm. Kendini çok daha rahat, açıklıkla ama kantarın topuzunu kaçırmadan ifade ediyor. Festivalin açılışında Naci Özgüç yönetimindeki Antalya Devlet Senfoni Orkestrası'nın eşliğinde, festivalin kurucusu ve sanat yönetmeni Fazıl Say, son bestesi olan 'Su' adlı konçertonun Türkiye prömiyerini yaptı.
Fazıl bestecilik bağlamında çizgisini 'programlı müzik' olarak yapmış durumda. İster oda müziği yazsın, ister senfoni veya konçerto, her eserinin bir konusu var. 'Su/Water' adını verdiği üç bölümlük bu eseri için sadece 'piyano ve orkestra için' demesine, buna senfonik özellikleri de ağır basan bir piyano konçertosu demek mümkün. Mavi Su denizleri, Kara Su gece vakti orman içinde bir gölü, Yeşil Su ise geçtiği yerlere göre renkten renge dönüşen bir derenin suyunu betimliyor. Rüzgar ve hafif bir akıntının sudaki titreşimleri yaylılar ve titreşimli vurmalılarla simgeleniyor. Orkestra üyeleri, hangi ulustan iseler, kendi dillerinde mırıldanıyorlar: 'Su yaşam verir.Yaşamak sudan gelir, suya döner. Su hayattır. Hayat suda başlamıştır.'
Günümüzde ortalıkta daha çok 'insanı sulu dereye sulu götürüp, susuz getiren'ler bulunuyorsa da, Fazıl'ın Su'yu 'insanın sudan geldiği ve suya döndüğünü' anlatıyor, bir bakıma ötekilerin hiç aklının ermediği 'evrim kuramı'na da göndermede bulunuyor.
İstanbul Senfonisi'nde geleneksel Türk çalgılarına da yer veren Fazıl, Mezopotamya'da değişik ve güncel vurma çalgılara, blok ve bas flütlere yer vermiş, az kullanılan 'theremin' çalgısını da ülkeye tanıtmıştı. 'Su' ise, dramatik Mezopotamya'nın 'lirik' bir devamı gibi. Theremin yok ama bas flüt ile klasik vurma çalgılar takımlarında pek bulunmayan, daha çok yeni müzik topluluklarınca kullanılan keman arşesiyle çalınan 'waterphone', 'daxophone' gibi değişik vurma çalgılar orkestrada da yer alıyor. Kumru ile puhu kuşu karışımı bir ses veren özel düdük de Fazıl'ın severek kullandığı değişik çalgılardan biri. Bu değişik çalgıların tınıları esere çağdaş bir hava veriyor. 'Su'yu iyi algılayabilmek için canlı seslendirmede bulunmak bir ayrıcalık. Fazıl, her zaman olduğu gibi mimikleriyle müziği destekliyor.
Naci Özgüç yönetiminde, başkemancı sandalyesinde İbrahim Sezer'in oturduğu orkestra, bütüncül ve temiz bir tını elde etti. Yeterli provanın yapıldığı ve eserin özümsendiği anlaşılıyordu. Devlet orkestraları arasında kendi kenti dışına belki de en az çıkan topluluk olan Antalya DSO, bu seslendirmede olduğu gibi birkaç takviyeyle her türlü turnede rahatlıkla başarı kazanabilecek bir kapasiteye sahip olduğunu gösterdi. Bas flütte, flüt ailesinin ustası Bülent Evcil, tubada BSO'nun üyesi Japon Noriyoshi Murakami dikkati çekiyordu. Bu arada orkestra kadrosu, el kitapçığına yerleştirilerken yapılan 'unutkanlık' da dikkatimi çekti. Viyolonsel grubunun isimleri topluca atlanmıştı!
Açılış konserinin ikinci yarısında Fazıl Say'ın 'İlk Şarkılar' başlığı altında topladığı değişik dönemlerin ozanlarının dizelerini bestelediği şarkılar yer alıyordu. Devlet Çoksesli Korosu üyesi, klasik eğitimli, müzikçi Bağcan ailesinin üyesi Serenad Bağcan, bu on şarkıyı büyük duyarlılıkla, hakkını vererek, ince nüanslara yaptığı harika vurgularla seslendirdi. Fazıl, 'Bu şarkıları 10 yıl önce bestelemiştim, hiayet sesini buldu' derken haklıydı.
Anımsıyorum, Fazıl Berlin'de öğrenciliği tamamlamış, ders vermeye başladığı yıllarda yapmıştı bu şarkıların bir bölümünü. Hatta ilk denemesinin kaseti arşivimin bir köşesinde bulunur.
Nazım Hikmet'in 'Memleketim'iyle başlayıp, Muhyiddin Abdalın 'İnsan İnsan'ıyla sonlanan bu dizinin içinde Metin Altıok'tan 'Düşerim' ve 'Bu Kekre Dünya', Cemal Süreya'dan 'Dört Mevsim', Ömer Hayyam'dan 'Akılla Bir Konuşmam Oldu' Can Yücel'den 'Sardunyaya Ağıt', Pir Sultan'dan 'Sordum Sarı Çiğdeme', Orhan Veli'den 'Efkarlanırım' ve 'İstanbul'u Dinliyorum' yer alıyor.
Fazıl'ın 20'li yaşlarının hemen başlarında bu ozanlarımıza yönelmesinde, kuşkusuz büyüdüğü çevrenin, o dönemde annesi Gürgün Say ile özellikle babası Ahmet Say'ın politik çizgilerinin büyük katkısı var. Fazıl küçücük, henüz Mithat Fenmen'in öğrencisiyken, bu ozanlarımızdan Cemal Süreya ile Metin Altıok Ahmet Say'ın dost çevresindeydi. Sevgili Ahmet Say'ın Türkiye Yazıları dergisinin yönetmenliği yaptığı dönemde de, edebiyatçı çevresi, halk ozanı çevresi hayli genişti. Fazıl bu ortamda ve kitaplıkta bulunan yığınla şiir kitabının arasında büyümüş bir çocuk olarak bu yönelimleri daha o zamanlar, 70'li yıllarda kazanmaya başladığının yakın tanıklarından biri ben isem, diğeri de sevgili Fikret Otyam ağabeydir.
Şarkıların öykülerini tek tek, gayet açık, özgüvenli biçimde, günümüze bir takım göndermeleri de 'usturuplu' biçimde yaparak anlattı Fazıl… Serenad Bağcan'ın yorumları ise, her şarkıya tam oturan ısmarlama birer giysi gibiydi. Bu durumu da Fazıl, şarkıcının hem klasik eğitimli, hem türkü dostu, hem de popüler müziğe yabancı olmamasıyla açıklarken, Serenad'ın Selda Bağcan'ın yeğeni olduğunu da anımsattı. 14 yıl dile kolay, bu işe giriştiğinde 29 yaşındaydı Fazıl... Ama başkanlığında kim olursa olsun Antalya Belediyesi'nin ve dinleyicinin sahiplendiği bu festival, Volkswagen'in ana sponsorluğunda, Kadir Dursun'un oturmuş organizasyonuyla Türkiye'nin sayılı müzik etkinlikleri arasına girdi. 2013'de Donizetti Ödülü'nü aldı. Dileğimiz bu sahiplenmelerin kesintiye uğramaması ve Antalya Piyano Festivali'nin her yıl daha da kökleşmesidir.
Şefik Kahramankaptan // 8 Kasım 2013