23.11.2013
Dünyanın en prestijli klasik müzik etkinliklerinden biri olan Luzern Piyano Festivali 18 Kasım akşamı Fazıl Say'ın her açıdan muhteşem geçen bir piyano resitaline sahne oldu. Luzern'in dillere destan konser salonu KKL'nin ev sahipliği yaptığı resitalde Say, Mozart'tan K.330 Do majör Sonat, Alman çağdaş besteci Bernd Alois Zimmermann'ın ‘Enchiridion'undan sekiz parça ve Stravinski'den ‘Petruşka'yı çaldıktan sonra gözde bestecilerinden birine dönüşen Chopin'in eserlerini seslendirdi.
Müzik danışmanlığını yaptığım Fest Travel'in Türkiye'den taşıdığı 22 kişilik grupla birlikte izlediğim Fazıl Say resitali, Festivalde katıldığımız üçüncü etkinlikti. İlk akşam Yevgeni Kissin ve ikinci akşam İvo Pogoreliç'i (Hastalanan Grigori Sokolov'un yerine son dakikada) dinledikten sonra başından beri heyecanla beklediğimiz büyük gün gelip çattı ve Say'ı izlemek üzere Luzern'in 220 Milyon Frank değerindeki konser salonundan içeri girdik. Fuayeleri dolduran kalabalıkları, hele içlerinde genç yaştakilerin yoğunluğunu gördükçe mutlu oluyorduk; anlaşılan katılım, ilk iki konserdekinden daha iyi olacaktı. Nitekim, salona girip konser saatini bekledikçe öyle olduğunu anladık. KKL'nin 1800 kişilik heybetli ama aynı zamanda zarafet timsali oditoryumunun tüm koltukları birer birer doluyordu.
Işıklar karartıldığı anda Fazıl Say dinleyicilerini hiç bekletmeden, yan kapıdan kararlı ve atik adımlarla çıkıp piyanosunun başına oturarak, Alfred Einstein'ın (Fizikçi değil, müzikbilimci olanı) ‘Mozart'ın şaheserlerinden biri' diye tanımladığı sonatı, o her zamanki çocuksu neşesi ve dinamizmiyle çalıp bitirdi. Say, çok bilinmeyen Alman besteci Zimmermann'ın ‘Enchridion' adlı minyatürler dizisinden parçaları sıkça çalıyor. Mozart'ın tonal tınılarından sonra dinleyicileri atonal sulara daldırıp çıkaran Zimmermann'ın sekiz minik parçasından sonra sıra geldi Fazıl Say'ın bir başka favorisine. Stravinski'nin ‘Petruşka' balesinden üç parçada, tıpkı Mussorgski'nin ‘Tablolar'ında yaptığı gibi bestecinin fırçasının içine kendininkini de katıp ortaya çok daha renkli ve sürprizli bir yorum çıkardı. Stravinski'nin takdir ettiği piyanist Arthur Rubinstein'in çalması amacıyla bestelediği ‘Petruşka'dan 3 Bölüm' tam bir virtüozite gösterisi olmasıyla biliniyor. Fazıl bu çetin sınavın da üstesinden geldi.
Resitalin ikinci yarısı Chopin'in eserlerine ayrılmıştı. Fazıl'ın son olarak Zorlu'da icra ettiği Chopin'lerini sevmiştim. Noktürnlere kıyasla daha az başarılı bulduğum İkinci Sonatı ise bu kez daha iyi yorumladı. Sonata ismini veren Cenaze Marşı bölümünü bu kez daha hızlı tempoda almakla bence iyi etti. Ardından, son dakikada ikisini değiştirdiği noktürnler geldi. Bis olarak önce Wagner'den Isolde'nin Ölümü'nü ve ikinci olarak bir şarkısını çaldı. Doğaçlamalarıyla süslediği ve Art Tatum'vari bir hızda çaldığı Paganini Çeşitlemeleri ise o ana kadar oturan salondaki herkesi havaya fırlattı. KKL'nin kulis kapılarını tutan ‘muhafızlarını' aldığımız özel izinle aşıp (Claudio Abbado'dan imza almak isteyen yüzlerce hayranı soruna yol açınca kulis tebriki faslını bitirmişler) bizi bekleyen yıldızımızın elini sıktık, tebriklerimizi ilettik.
Fazıl, Luzern izleyicisini de en sonunda avucunun içine almayı bilmişti. Onun yerleşmiş kalıpları kıran, kendine özgü stili ve piyano başındaki egzantrik hareketleri (Bu açıdan 19'uncu yüzyılın yıldız piyanisti Liszt'i andırdığı söylenebilir) geleneklerine bağlı olmakla birlikte farklı düşüncelere tahammüllü Orta Avrupalı dinleyicilere çok çekici geliyor (Fazıl'ın sıra dışı yorumlarına tahammül edemeyenler ise ya konserine gelmiyor ya da Luzern'de gördüğümüz gibi yarısında çıkıp gidiyor). Klasik müzik dünyası gibi son derece tutucu bir ortamda yüzlerce yıllık yerleşik anlayışları sarsan, özgür ruhu ve özgün yorum anlayışıyla Avrupalıları kendine hayran bırakan bir piyanistin ülkemizden çıkması bizim için ne büyük bir onurdur...
Herhalde bizlere düşen, böyle uluslararası bir değere sahip olmanın onurunu yaşamak olmalıydı; onu mahkemelerde süründürüp çağdaş dünyaya rezil olmak değil.
Serhan Bali / Luzern