04.08.2014

Klasik müzik dünyamız hiç olmazsa Temmuz'da biraz durulur da bu vesileyle, hem festivallerin tadını çıkarır hem de önümüzdeki sezona hazırlık yaparız diye düşünmüştük. Lakin, ne mümkün... Gündemi zengin bir ülke olan Türkiye'de klasik müzik ortamımızın da çalkantılar, tartışmalardan yana eksik kalmayacağını bir kez daha gördük. Fazıl Say'ın festivalinin elinden alınması ve hemen akabinde, Say ve Gürer Aykal arasında patlayan kavganın üzerine Rengim Gökmen'in DOB ve CSO'nun başından alınmasının şokunu yaşadık.
Bugüne kadar, başta Andante'de olmak üzere muhtelif platformlarda sözünü ettiğim gibi, Rengim Gökmen'in özellikle DOB Genel Müdürlüğü ve Genel Sanat Yönetmenliği görevlerinde başarılı işlerin altına imza attığını düşünüyorum. Ben, Gökmen'in DOB Genel Müdürlüğü dönemini, geniş vizyonuyla oluşturup çalışkan ekibiyle birlikte ortaya koyduğu mega boyutlardaki projelerle birlikte anımsayacağım. Dünya üzerindeki opera-bale kurumlarının istisnasız her biri için cadı kazanı tanımlaması yapılabilir. DOB ve bağlı müdürlükleri de istisna değildir. Opera-bale kurumlarında sanatlarını icra edenler ontolojik bakımdan kaçınılmaz olarak yoğun bir rekabet ve yıpranma ortamı içinde kariyerlerini ilerletmek durumunda kalırlar. Böyle bir ortam içinde, ekip çalışması ruhu ve sinerjisi yaratmak fevkalade zordur. Rengim Gökmen'i, pek çok insanı yolundan alıkoyup teslim ettirecek bu zorlu engeli aşıp, hayalindeki projeleri gerçekleştirebilmeyi başarmış nadir sanat yöneticilerimizden biri olarak görüyorum.
Aspendos Opera ve Bale Festivali, İstanbul Opera Festivali, Bodrum Bale Festivali, İstanbul Bale Yarışması ve Festivali, Eskişehir Ulusal Opera ve Bale Günleri... Bu devasa etkinlikler DOBGM ve ona bağlı opera-bale müdürlüklerini sezon bittiğinde kepenk kapatıp tatile çıkan kurumlar olmaktan çıkarıp, halkın ayağına nerdeyse 12 ay boyunca opera-baleyi taşıyan sanat fabrikaları haline getirdi. Sanatseverler açısından düşünüldüğünde ne büyük bir zenginliktir bu. Kimbilir kaç kişi, bu bitmek bilmeyen etkinlikler sayesinde opera-bale gibi sahneye taşınması en güç sanat dallarıyla tanışmış ve bu sanatların tutkulu takipçileri haline dönüşmüşlerdir...
Elbette her insan gibi Rengim Gökmen'in de, uzun süren yöneticilik görevi sırasında hataları, sonradan kendisinin de pişmanlık duyduğu kararları, kırdığı kalpler, tatmin edemediği istek ve ihtiyaçlar olmuştur. Sürekli fokurdayan büyük bir sanat fabrikasının yıllar boyu tepe yöneticisi olacaksınız ama eleştirilecek hiçbir yönünüz bulunmayacak. Olacak iş midir bu? Kurum içinde dillendirilip bizlerin kulağına da gelen, kimi sanatçı ve yaratıcı kadrolara tanındığı iddia edilen ayrıcalıklar ve kimilerinin görmezden gelindiği sorunu, haklılık içerdiği düşünülebilecek olmakla birlikte, spekülasyona açık bir konu olduğu için, burada üzerinde durmadan geçiyorum. Ama unutulmasın ki; Rengim Gökmen'in ardından bu göreve getirilen yöneticiler için de mutlaka aynı suçlamalar yapılacak, benzer dedikodular üretilecektir. Bu sorunların varlığı, Türkiye'deki sanat ortamı duygulardan arınıp profesyonelleştikçe, liyakat değerlendirmelerde öne geçtikçe mutlaka azalacaktır.
Rengim Gökmen'in TÜSAK sürecinde yeterli tepki göstermediğini iddia edip onu nerdeyse hükümetle aynı çizgideymiş gibi göstermeye kalkan bazı yorumları ise gülünç bulduğumu söylemeliyim. Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır. Kişilik itibariyle, her kim olursa olsun karşısındakine saygıda kusur etmeyen, edebini ve saygınlığını korumayı daima ilke edinmiş bir Rengim Gökmen'den bu süreçte daha farklı bir muhalefet üslubu beklenemezdi. Yeterli miydi peki Gökmen'in muhalefeti? Bu sorunun yanıtını şu an kesin biçimde veremiyoruz çünkü bu yasa tasarısı bilinçli olarak gözlerden uzak tutuldu. Gökmen'in hükümete yaptığı uyarılar, hazırladığı revizyon raporlarının ne kadar dikkate alındığına dair sağlam bilgiye sahip değiliz.
Ama konuyu yakından takip eden biri olarak bu süreçte edindiğim intiba; kendine özgü dikkatli ve metanetli bir üslup kullanarak hükümet yetkilileriyle uzun süreli bir mücadeleye girişen Gökmen'in bakanlık bürokratlarının çok güçlü ve kararlı olmalarından dolayı dişe dokunur bir sonuç alamaması üzerine son düzlükte söylemini sertleştirdiği yönünde. Gökmen'i, TÜSAK'a karşı sesini yeterince yükseltmedi diye suçlayanlar, herhalde onun bu performansını da yeterli bulmuyorlar. O halde sormak lazım: Rengim Gökmen neden görevinden alındı?
Ülkemizde iş yapmak zor, yapanı kıyasıya eleştirmek bir o kadar kolaydır. Gökmen'i bu süreçte haksızca eleştirenler, keşke yıllardır büyük revizyonlara muhtaç olduğu bilinen opera-bale sistemimizin iyileştirilmesi yönünde kıllarını kıpırdatmış, görüşlerini kamuoyuyla paylaşmış, muhalefet etmiş, liderlik üstlenmiş olsalardı... Toplu imha etme harekatına karşı bile birlikte duruş sergileyebilmekten aciz bir opera-bale camiasını karanlığa gömülmekten kim, hangi sihirli değnek kurtaracaktır acaba?
SERHAN BALİ