SÖYLEŞİ

Werner Herzog: Opera büyüyor, Muti terapisi sonuç veriyor!

01.09.2013


Paylaş:

Dünyaca ünlü sinema yönetmeni Werner Herzog, Dimitri Şostakoviç'in'in zorlu eseri Il Naso'da kaydettiği büyük başarıdan sonra; Verdi'nin, tıpkı La Traviata'sında olduğu gibi, üç önemli rolle ön plana çıkan eseri I Due Foscari ile yeniden opera sahnesinde. Tenor Luca Salsi (Francesco), bariton Francesco Meli (Jacopo) ve soprano Tatiana Surjan (Lucrezia) ile Riccardo Muti yönetimindeki Roma Opera Orkestrası'nın mükemmel performansları birleşince, eserdeki tüm duygu zenginliği ve güçlü dramatik etkiyi yeniden keşfediyoruz. Durağan karakterinden dolayı sahneleme güçlükleri içeren I Due Foscari'nin kendisine emanet edildiği Werner Herzog opera ve reji üzerine Andante yazarı Franco Soda'nın sorularını yanıtladı.  

 
Müzik canlı ve duygu yüklü, ancak libretto nasıl diyeyim, sıkıcı. Bu da yönetmene epeyce iş çıkarıyor değil mi?  
 
Herkesin bildiği gibi libretto biraz zayıf. Hatta Verdi de bunu bildiği için endişelerini dile getirmiş. Libretto, tiyatro yazarlığında pek de başarılı olmadığı kabul edilen Lord Byron'un bir eserine dayanıyor. Müzik kısmında bir arya diğerini takip eder durumda. Eser sadece 110 dakika sürüyor, aslında fazla vakit de yok. Önce hikayenin odak noktası sunuluyor, sonra teyit ediliyor, ardından bir daha anlatılıyor ve hoop opera bitiveriyor. Fakat burada ilginç olan tek nokta şu: Kötüler kazanıyor, iyiler kaybediyor!  
 
Rejinin konsepti nedir?  
 
Biliyor musunuz, Maestro Muti beni bu rejiyi kabul etmeye neredeyse zorladı. Bu eser, bana göre toplumdaki bir 'soğuma'yı sembolize ediyor. Sanki bir buz çağı Venedik'i ele geçirmiş gibi… Rejinin görsel konseptini buna göre oluşturdum.   
 
Öyleyse bu bir Kış Venedik'i…  
 
Evet, karlı bir Venedik. İlginçtir ki, librettoda Venedik halkı da şehirdeki politik gelişmelere tamamen ilgisizdir. Tek ilgilendikleri şey şehirde yapılacak olan bir gondol yarışıdır, palyaçolar, şarlatanlar falan…   
 
Istırabı, üzüntüyü, rejide tematik olarak yansıtmak mı gerekiyor?   
 
Çok isterdim ama eserde buna bile vakit yok. Eser, kahramanlardan birinin karakterini tahlile bile vakit bırakmıyor. Aynı şey mekânlar için de geçerli. Hikayeyi bile bir kronolojik olay örgüsü şeklinde sunamıyorum. Aida'yı yapmak istemiyordum, yeni ve az görülen, az izlenen bir şeyler olsun istedim. Ayrıca Muti ile çalışmak benim için çok güzel bir deneyim olacaktı. O da benimle çalışmayı çok istiyordu. 'Peki öyleyse deneyelim!' dedim kendi kendime.  
 
Geçtiğimiz günlerde, Madrid Teatro Real'de Cosi Fan Tutte'yi sahneye koyan Michael Haneke bir söyleyişide şöyle dedi: 'Opera ve sinemanın birlikteliği, tiyatro ve sinemanın birlikteliğinden daha güzel! Birbirlerine daha çok yakışıyorlar.' Siz ne düşünüyorsunuz?   
 
Opera sinemaya dönüştürülemez. Çok defalar denendi ama işe yaramadı. Ancak operayı oluşturan bazı öğelerden ritim, anlatım biçimleri gibi bazıları alınıp sinemanın içine dahil edilirse, bu işe yarayabilir. Aslında tam olarak ne demek istediğini Haneke'ye sormamız gerek. Ben operada çalıştığım süre içinde, sinema yönetmeni kimliğimi tamamen unuttum, bir tarafa bıraktım. Burada opera yapmamız lâzım. Burada müzikle yepyeni bir dünya inşa etmemiz lâzım. Eğer bunu başarabilirsek, o zaman opera yapmışız demektir. 
 
Franco Soda


Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20