SÖYLEŞİ

Burak Çebi ile Feyzi Erçin sohbet etti

18.03.2014


Paylaş:

İstanbul'daki ilk resitalini 27 Mart akşamı Notre Dame Sion Lisesi Konser Salonu'nda verecek olan başarılı piyanist Burak Çebi ile Feyzi Erçin sohbet etti.

 

Sizi okuyucularımız, İstanbul Orchestra Sion Uluslararası Piyano Yarışması'ndaki paylaştığınız birincilik derecesi vesilesiyle biliyor olacaklar. Öncelikle bu yarışmadan konuşmaya başlayalım isterseniz. Organizasyonu nasıl buldunuz?

 

Şaşırtıcı ve sevindirici derecede başarılı idi organizasyon. Şaşırtıcı diyorum zira ilk kez düzenlenen bir yarışmada bu kadar kusursuz bir organizasyon beklenmiyor. Daha önce yurtdışında katıldığım ve daha eski geçmişi olan yarışmalardan daha iyi bir organizasyon idi. Bir örnek vermek gerekirse İstanbul'da, neredeyse her zaman herkes çalışabileceği ve dinlenebileceği piyanolu bir oda buldu, ki bu önemli bir noktadır yarışmacı için. Bir de başvuru şartları arasında bir DVD kaydı istenmesi de çok özgüvenli bir hareket, ve üst düzey bir yarışma hedeflendiğini ortaya koyuyor.

 

Peki siz nasıl haberdar oldunuz yarışmadan ve başvurmaya karar verdiniz?

 

Yarışmayı internette paylaşımlardan öğrendim ve duyar duymaz da katılmaya karar verdim. Aslında öğrendiğimde 6 ay gibi kısa bir süre vardı yarışmaya. Yarışmanın İstanbul'da olması ve benim İstanbul'da daha önce hiç çalmamış olmamdan hareketle henüz tanınmıyor olmam önemli bir motivasyon kaynağı oldu. Sonuç da olumlu oldu , Mart ayında İstanbul'da ilk resitalimi vereceğim.

 

Nasıl hazırlandınız yarışmaya? Yarışma fikri size itici geliyor muydu?

 

Yarışmaya kendi başıma hazırlandım diyebilirim. Birazdan eğitimim konusunda da değineceğimiz gibi şu anda Hüseyin Sermet ile yaptığım dersler haricinde düzenli kimseyle çalışmıyorum. Yarışmalar her ne insana müzikten çok sporu hatırlatsalar da ben yarışma sevmeyenlerden değilim. Tabii ki bir resitalde olduğunuz kadar özgürce ifade edemiyorsunuz kendinizi, ancak bir yarışmaya hazırlanma sürecinin de çalıcı için çok geliştirici ve bu yüzden sağlıklı bir süreç olduğunu ifade etmek isterim.

 

Yarışma nasıl geçti ve istediğiniz gibi çalabildiniz mi?

 

İlk tur rahat ve istediğim gibi geçti. Yarışmalarda en riskli turun ilk tur olduğunu düşünüyorum. hem jürinin karşısına ilk defa çıkıyor olursunuz, hem de kısa bir sürede üç veya 4 farklı periyoddan eseri hakkıyla çalmanız gerekir. Eserlerin genel yapısını tutarlı bir şekilde verebilen yarışmacılar ilk turda genelde başarılı olurlar. Bunun içinse hem sinirlere hakimiyet, hem de hissetmekten ziyade eseri doğru anlamış olmak önem taşıyor. İlk turda Bach ve Etüd ağırlıklı, klasik denilebilecek bir program çaldık. İkinci tura çıkmak tabii ki de beni rahatlattı ve ondan sonra her şey daha kolay oldu. Bunun haricinde, yarışma gibi zaten rekabetin ilk planda olduğu gergin bir ortamda sükunetin ve rahat, olumlu bir ruh halinin çalıcı için harikulade önemli olduğunu söylemek istiyorum. Bir hafta boyunca her gün beraber olduğunuz yarışmacı ve yarışma görevlileriyle iyi ilişkiler kurmak da bunu çok kolaylaştırıyor.

 

Final performansınız nasıldı?

 

Final turunu birkaç kelime ile ifade etmek gerekirse, artık kaybedecek bir şey olmamasının verdiği rahatlama ve özgüven. Ayrıca çok iyi bildiğim Debussy 12 Prelüd 1. Kitabı çalıyor olmam da kendime güvenmemin sebeplerinden bir tanesiydi. Hatta yarışmadan önce kardeşimle konuştuğumuzda 'finale çıkarsam kazanırım' dediğimi hatırlıyorum. Tabii tüm programı tek bir besteciden seçmek riskli sayılabilecek bir durum. Çaldıktan sonra jüri üyelerinden bir tanesinden de neden karışık bir program yerine sadece Debussy çaldığımı sormuştu hatırlıyorum. Yarışmalarda genelde komple bir imaj verilmek istendiği için, özellikle final turlarında farklı besteciler ve dönemler seçilir. Bense prelüdlerin piyanistik olarak çok geniş bir yelpazede fikir verebileceğini düşündüğüm için hiç tereddüt etmedim.

 

Diğer yarışmacılarla ilişkiler nasıldı? Onları dinleme fırsatı bulabildiniz mi?

 

Pek bulamadım ama bu bir prensip kararı değildi, yoğun çalışma programının bir neticesiydi. Bir de tabii insan daha kendine odaklı oluyor böyle bir süreçte. Kafamdakinden başka bir müziği kaldıracak durumda değildim. Yarışma bittikten sonra tabii daha rahat sohbet etme imkanı bulduk yarışmacı arkadaşlarla.

 

Debussy'ye ilginiz nereden geliyor?

 

Oldukça eskiden diyebilirim. Okul zamanlarında hocalarımdan bir tanesi Debussy çalarken içgüdüsel olarak, fazla düşünmeden doğru yolu bulduğumu söylemişti. O zamandan beri Debussy'e dönem dönem ama düzenli olarak ağırlık verdim. Tüm eserleri içerisinde de Prelüdler en çok sevdiklerimden oldu. Yarışmanın ödülü olarak Paris'te kaydedeceğim CD'de de Debussy'nin eserlerini çalacağım. Debussy'nin müziği Fransız empresyonizminden direkt etkilenmiş, bunun yanında Wagner ve Chopin'in müziğinden de izler taşıyan dahiyane bir müzik. Bütün detaylar en ince ayrıntısına kadar notada verilmiştir Debussy'de. Tüm o yazılı detayları keşfetmek çabası ve de yazılmayanları üretmek uğraşı beni çekiyor Debussy'ye.

 

Başka çok sevdiğiniz besteciler var mı?

 

Çok ayırt etmem bestecileri, hemen hepsiyle çok zaman geçirmişliğim vardır. Daha ziyade iyi tanıdıklarım vardır, kafamda belirli bir yere oturtmuş olduğum. Mozart, Schubert, Schumann, Berg üzerine düşünüp eserlerini çalıştığım ve bende anlamlı bir yeri olan besteciler. Keza Brahms, Liszt ve Chopin de, romantik müziğe yatkınlığım sebebiyle aynı şekildeler. Piyano bestecisi olmamasına rağmen Wagner de idollerimden biridir.

 

Biraz da eğitiminizi ve geçmişinizi öğrenebilir miyiz? Ailenizde müzisyen var mıydı?

 

Babam caz müziği üzerine uzmanlaşmış bir piyanist ve tabii evimizde piyano vardı. Ben de küçük bir çocukken duyduğum melodileri o piyanoda çalar ve sonra da kaydederdim. Bu kaydetme merakım ailemin ilgisini hemen çekti ve piyano dersi almaya başladım. Ailemde birçok müzisyen olması ve evde iyi müzik dinlenmesi kulağımın küçük yaştan itibaren eğitilmesini sağladı. Gerçek anlamda piyano eğitimine ise İzmir Devlet Konservatuvarı'nda başladım. Okulu bitirince Almanya'da çalışmaya devam etmek istedim. Nürnberg Yüksek Müzik Okulu'nu kazandım ve orada Ingeborg Schmidt-Noll ile çalışmaya başladım. O bir dönüm noktasıydı benim için ve hocam beni büyük bir özveriyle eğitti. Kendisi Philadelphia'daki meşhur Curtis Müzik Enstitüsü mezunu ve eski ünlü piyanistlerden Mieczyslaw Horszowski'nin de öğrencisi olmuş çok iyi bir piyanisttir. Onun sınıfında konser piyanistliği öğrenmekten mutluluk duydum. Nürnberg'deki okul bitince, 25 yaşında, oradan ayrıldım ve müzik imkanları en geniş olduğu için Berlin'de yaşamayı tercih ettim. Şimdi Berlin'de, UDK'da araştırma görevlisi olarak çalışıyor ve bir yandan da konser piyanistliğimi geliştiriyorum.

 

Aslında oldukça genç bir yaşta bir hoca ile düzenli çalışmayı bırakmayı tercih etmişsiniz.

 

İnsanın hocasıyla ilişkisini ve ayırdığı vakti, o vaktin nasıl değerlendirildiğini çok önemli buluyorum. Fakat ne çok sayıda hocayı CV'de gösterme taraftarıyım ne de dünya çapında ünlü hocalarım olsun diye bir ısrarım var. Kişiliğimi tanıyan, az sayıda kişi ile eğitmen/öğrenci ilişkisi kurmak istedim ben. Ayrıca ders alacağım kişinin kendisinin de benim beğendiğim ve anladığım bir müzisyen olması tabii çok önemli. Yaklaşık bir sene önce Hüseyin Sermet ile bağlantıya geçtim ve onunla belli periyodlarda çalışıyoruz. Tabii hem onun gibi virtüözle çalışmak büyük bir şans, hem de Hüseyin Bey ders dışında da çok sevdiğim ve birlikte vakit geçirmekten zevk aldığım harikulade bir insan!

 

Emre Elivar ve Özgür Aydın ile görüşüyor musunuz Berlin'de? İkisi de genç müzisyenleri çok desteklerler.

 

Özgür Aydın'a yaklaşık 9-10 sene önce dinletmiştim kendimi ve Almanya'ya gitmeye karar vermem de o dinleti sonrası beni yüreklendirmesi ve desteklemesi sayesindedir. Emre Elivar da bir gün ortak bir arkadaşımızın evinde benim bir kaydım çalarken ve beni hiç tanımazken sormuş o arkadaşıma kimin çaldığını, hoşuna giderek, ki ben çok mutlu olmuşumdur bu anekdottan. O zamandan sonra da sorularım olduğunda ve fikir alışverişinde bulunmak istediğimde bana hep zaman ayırmıştır, sevdiğim bir insan ve saygı duyduğum bir müzisyendir.

 

Bundan sonra sizi daha çok dinleyebilecek miyiz İstanbul'da?

 

Bu ödül sayesinde tabii bir ilgi oldu ve hem konser hem yarışma davetleri gelmeye başladı. Yarışmalar artık çok cazip gelmiyor ama belki Münih'te Eylül'deki ARD'yi deneyebilirim. Bu dönem daha çok konser verip repertuarımı geliştirmeyi hedefliyorum. Yukarıda bahsettiğim CD projesi şu an ilk sıradaki proje. Berlin'de, Paris'te ve 2014-15 sezonunda Türkiye'de konserler olacak. Ayrıca 27 Mart'ta İstanbul'da Notre Dame Sion Lisesi Konser Salonu'nda ilk resitalimi vereceğim ve Haydn, Berg, Liszt ve Debussy'nin eserlerini çalacağım.

 

Başarılar diliyoruz Andante olarak…


Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20