10.12.2011
Lang Lang, günümüzün en dikkat çeken ve aranan piyanistlerinden biri. Bunun için muhakkak haklı sebepler var. Fakat bütünüyle kabullenilmesi en zor, herhangi bir performansını baştan aşağı severek dinlemesi nerdeyse imkânsız ve etkileneni kadar sevmeyeni de çok olabilecek bir piyanist o. Bu yeni CD kaydında yer alan her eserinde de dinleyende farklı duygular uyandırıyor.
İlk Romance biraz film müziği gibi yorumlanmış. Ünlü La Campanella'dan etkilenmemek ise imkânsız. Tizlerdeki rahatlığı, uçarcasına iniş çıkışları ve tüy gibi hafifliği, müthiş bir tekniğin göstergeleri. Finaldeki gösteriş, gayet dozunda ve etkileyici. 3. Consolation bu sefer film müziği gibi değil, daha duyarlı, ama tonu zayıf biçimde icra edilmiş. İlk kez bu noktada bir tereddüt yaşamaya başlayabiliyor dinleyici. Grand galop Chromatique şeytani bir virtüozite gösterisi. Ancak şapka çıkarılır… 3. Liebestraume bir soruna parmak basması bakımından önemli. O da şu ki, işin içinde virtüozite olmayınca, Lang Lang'ın ifade gücü zayıflıyor. Eserin ortasındaki patlama dışında bu icra dinleyiciyi etkileyemiyor. Duygusal satırlarda bir kısırlık ve açılamayış var...
Kayıt, bir ağır ve duygusal, bir hızlı ve gösterişli parçalarla ilerlemeye devam ediyor. Sırada 6. Macar Rapsodisi var. Çok güzel, gösterişli ve otoriter giriyor piyanist. Güzel de gelişiyor zorlaştıkça. Ne var ki, en sonlarında, Lang Lang istediği her şeyi yapabildiğini fark ettiğinde adeta kontrolden çıkıyor, sol eldeki akorlar ve piyanodan çıkan ses alabildiğine çirkinleşiyor; final bir anda gürültü tufanı şeklinde bitiyor… Nitekim sonraki Un sospiro, hiçbir derinliğin olmadığı bir yorum ve eserin ruhuna kesinlikle inemiyor. Piyanistin teknik gösterisi devamlı ön planda; her şey eşit, yumuşak ve kusursuz ama ruh yok. 15. Macar Rapsodisi'nin Horowitz düzenlemesi kusursuz, hakkını vermemiz gereken parçalardan biri. Sadece virtüozo değil çünkü burada, eserin özündeki gösteriş ve marş karakterinin de kusursuz bir anlayışı var. Farklı ruh hallerini yakalayabilmiş…
Son sıradaki 2 solo eser ise deyiş yerindeyse "olmamış". İkisinin de transkripsiyon olması çarpıcı. İlki Schubert Ave Maria, ikincisi ise Wagner Liebestod. Burada transkripsiyona konu olan eserlerin özündeki müziğin derinliği belli ki Lang Lang'ın önünde bir engel. Sadece bir melodi ve teknik zorlukla uğraşmıyor ama bir tarih ve uyarlamanın yarattığı form sıkıntısı da var. Nitekim Ave Maria'da arpejlerin bu kadar tek tek duyulmasına gerek yok, çünkü bu durumda esas temanın ruhani boyutu yok oluyor. Lang Lang bunun bir dua transkripsiyonu olduğunun farkında değil. Liebestod'da ise tema çok tutuk çalınmış, tremolo'lar fazla belirgin; tıpkı Schubert arpejler gibi, doğal bir akışı yok. Bu eserin en önemli unsuru olan büyük crescendo da dinamiklerde yapığı oynamalarla etkisinden kaybetmiş. Büyük bir virtüoz olan Horowitz bu eserde Lang Lang'a çok şey öğretebilirdi…
Ve derken Liszt'in 1. Piyano Konçertosu geliyor. Burada da Richter, Brendel yorumları beklemiyorsunuzdur sanırım. Lang Lang müzik yapmaya çalışmıyor, sanki piyano çalmaya çalışıyor; akrobatlığa soyunuyor adeta. Aslında eğlenceli, dinamik bir yorum. Bildik tarzı, solo eserlerden daha çok uymuş bu konçertoya aslında. Ama 1-2 dinleyişten sonra dönmek isteyeceğinizi sanmam. Kaydın yanında gelen 11 dakikalık DVD, Lang Lang hayranları için hazırlanmış, kayıt seanslarından alınma artistik bir klipten öteye gitmiyor.
Lang Lang'ın büyük bir yetenek olduğu su götürmez bir gerçek; çalamayacağı eser yok gibi. Liszt de ona yakışabilecek bir besteci. Ama bakış açısının sığlığı bu besteciye yaklaşımını tekdüzeleştiriyor. Liszt "şeytani" bir besteci; o şeytaniliğe ise sadece en hızlı akorları çalarak ulaşılmıyor.
Feyzi Erçin
LISZT
Muhtelif solo piyano eserleri
Lang Lang (piyano)
Sony (CD, 2011)