Konser-Opera

Murat Atak, ilk opera sınavını Mersin'de verdi, IV. Murat

27.09.2011


Paylaş:


Duraklama devrindeki padişahların en değerlisi olan IV. Murat (1612-1640), hiç kuşkusuz tarihimizin en ilginç padişahlardan biri. 11 yaşında tahta çıkmış ve 17 yıl (1623-1640) annesinin naipliğinde devleti yönettikten sonra 28 yaşında ölmüş. Tütünü ve alkolü yasaklamasına karşın sirozdan öldüğü de rivayet edilmekte. Padişahların en güçlü, atak ve zekisi olarak adına övgüler düzülen IV. Murat, A. Turan Oflazoğlu'nun (1932) librettosundan (ışıklar içinde yatsın) Okan Demiriş'in (1942-2010) bestesi ve Mersin Devlet Tiyatrosu'nun 2010-2011 sezonu yapımı olarak, ilk kez bir opera eserini yorumlayan Murat Atak'ın (1948) rejisiyle seyirci karşısına çıktı.   

Okan Demiriş'in hüzünlü bir motifle başlayan uvertürünün, sonradan Itrî'nin Salât-ı Ümmiye'sinden oluşan füg tarzı girişe dönüşmesini pek severim. Topal Recep Paşa motifini de… Ancak, Genç Osman türküsü, IV. Murat'ın buyruk ve korku motifi pek bir kopuktur. Kösem Sultan motifi, yeniçeriler motifi… Tümünü birden ele alırsanız beste hepten kopuk kopuktur. Demiriş, aşırı ve yoğun çoksesliliğe yönelmemiş, çoksesliliği güç ve geniş ayrıntılı durağan formlarla destekleyerek kendi biçemini bulamamıştır. Yapıt atonaldir… Teknik mükemmellik ve düşünsel konsantrasyona ulaşım zayıftır. Örneğin Sadrazam Topal Recep Paşa ile Kösem Sultan'ın düetleri olamazcasına zordur, hatta solistler açısından kaostur. Okan Demiriş'in bestesine 'tam olmamış bir beste' dersem, elbette hem haddimi aşmış olurum, hem de pişmiş aşa su katarım. İyisi mi, IV. Murat'ın bu yanını konunun uzmanlarına terk ederek atlayayım. Tolga Ergen'in koreografisinin de bilerek ve isteyerek üstünden sıçrayayım.   

Dünya prömiyeri 3 Mayıs 1980'de İstanbul'un şimdi 'metruk' AKM'sinde yapılmış olan IV. Murat, malûmunuzdur geçen sezon Ankara'da yeniden seyircisiyle buluştu. Ankara'da dekor tasarımı Erkut Uzelli'ye aitti. Uzelli'nin dekor tasarımı Mersin'de, sarayın mimari görkemini pek yansıtmayan, ama titizlikle ve dönemin estetik duygularına inilerek, dar sahne olanakları da olabildiğince kullanılarak A. Seyhan Atamer tarafından uyarlanmış. Nursun Ünlü, sarayın parıltısını, pırıltısını sahneye başarıyla yansıtırken ince zevkini de kostümlere işlemiş. Köçek giysilerini de hayli gösterişli tasarlamış. Eee, döneminde de pahalı kumaşlardan yapılır, işlemelerle bezenirmiş köçek giysileri. Kadife üstüne sırma işlemeli mintan, canfes cepken, sırmalı üstüfeden 'dört kubbe' denilen sırma saçaklı eteklik, sırma işlemeli kemer. Nursun Ünlü, köçek giysilerini olabildiğince zengin tutmakla pek iyi etmiş. Oyun genelinde de mükemmele erişmiş. Tarı Deniz'in ışığı, tıpkı sıcak bir odaya giren insanın sıcaklığı görmediği halde duyumsaması gibi… İyi üstü.   

Yeniçerileri, Sipahileri, Eşkıyaları, Bostancıları canlandıranların işlerini ciddiye almalarına, oyun disiplinlerine sözüm yok. Murat Atak'ın 'black out' yerine oyuna eklediği ve kullandığı halktan insanlarda R. Ufuk Kasar, Özkan Çavdaroğlu, Serkan Karagöz, Erdem Özdemir Murat Atak ne söylemişse harfiyen yerine getiriyor. Yusuf Ziya Büyükaslan Sadrazam Kara Mustafa Paşa'da iyi. Hasan Berk Bostancıbaşı'na başarıyla hayat veriyor. Hasan Bölükbaşı İstanbullu'da, Okan Fidan Silahtar'da, Mehmet Okman Şeyhülislam'da, Korhan Dinçer Hafız Paşa'da görevlerini yapmakta. E. Hasan Alptekin, Murat Atak'ın yaratıcılığıyla oyuna pek güzel oturtulan meyhane sahnesinde Bekri Mustafa tiplemesini eski Karagöz oyunlarında görülen ve nedense daima Bekri Mustafa ile özdeşleştirilen Matiz, Sarhoş, Tek Bıyık, Tuzsuz Deli Bekir ya da Zeybek gibi tiplerden Bekri Mustafa'yı ayırmayı başararak mükemmel can veriyor. Hasan Alptekin'in bas sesi dramatik renklerin ağırlık kazandığı güzel bir ses. Alptekin'in lirizm anlayışı da çok iyi…  

Tenor Mustafa Özer, Şair Nef'i'de genel anlamda başarılı, ama üçüncü perdedeki yangın tablosunda pek bir isteksiz. Sadrazam Topal Recep Paşa'da Antalya DOB'dan gelen konuk bariton Ümit Burak Tekinay, gözlerinin ve yüzünün incelikli ifade araçlarını pek güzel kullanıyor. Sesi, sözcükleri, tınıları, tonlamaları iyi… Soprano S. Nazlı Alptekin Kösem Sultan'ın içine girmiş.  Düzgün vibratosu, dramatik tonlaması, sahneyi dolduran fiziksel özellikleriyle fevkalade başarılı. Rol yeteneği iyi, sahne hâkimiyeti de var. Okuduğu her hecenin hakkını vermesi de, hiç kuşkum yok ki aranılan bir özellik. Sesi yüksek yoğunluklu ve dramatik şarkıcılığa uygun…       

Bir de Dilfigâr Kalfa'da soprano Funda Uyanık var. Uyanık'ın sesi kayda alınıp tekrar tekrar dinlenecek bir ses. Funda Uyanık, Dilfigâr karakteriyle şarkı söyleme sanatının en harika örneklerinden birini vermekte. Uyanık'ın sesi gençlik kokuyor ve dolu dolu. 'Pianissimo legato'ları da dolgun ve kendine güven duyan soprano tonlarında. Yazık, böyle sesler zaman zaman Ankara'ya, İstanbul'a da gönderilmeli derim ben, başka da bir şey demem.  

Yüksek yazmışsa Demiriş, ne halt etsin Hoinic!  

Bujor Hoinic yönetimindeki orkestranın, özellikle birinci perde başındaki uvertürde mükemmele yaklaştığını; uvertüre egemen olan mistik duygusallığı ve duyarlılığı pek güzel yansıttığını söylemeliyim. Kuran sahnesindeki homojenlik de bence alkışlanmalı. Bakır sazların forteliğinde Nazlı Alptekin'in, Kıvanç Uğraşbul'un güçlü sesleri yok oluyorsa eminim ki bunda şef Hoinic'in gıdım günahı yoktur. Yüksek yazmışsa Demiriş, ne halt etsin Hoinic! Kısaca, Hoinic'in sahne üstünü de, orkestrayı da başarıyla yönettiğini söyleyebilirim. Gizemli ve mistik akorlarla başlayan ilk temalardan itibaren, Hoinic'in dinleyeni yorumuyla etkisi altına aldığını söyleyerek yazıya devam etmeliyim. Zdravko G. Lazarov yönetimindeki 17 kişilik son derece 'mütevazı' koro, özellikle 'ensemble'larda oyuna katkı sağlıyor.   

İnandığım şu ki, sanatsal istek, yaratıcılıkta harekete geçirici bir gücü oluşturmakta. İsteğe eşlik eden heyecan verici büyülenme, burada titiz bir eleştirmen, açıkgöz bir araştırmacı niteliğinde. IV. Murat'ı canlandıran Kıvanç Uğraşbul için, IV. Murat'ın derinliklerine giden yol göstericiyi, sanatsal şevki ve şevkine eşlik ettirdiği heyecan verici büyülenmesiyle bulmuş, diyeceğim. Uğraşbul, birinci perdedeki 'Kullarım, vazgeçin veremem onu' aryasından başlayarak eserin sonuna kadar, sanatsal isteğinin, hevesinin, sevincinin, neşesinin dizginlerini kapıp koyuvermiş. Murat Atak da, bu koyuvermenin başını bilinçli olarak serbest bırakmış. Kıvanç Uğraşbul, kimi yerde isteği, hevesi, sevinci, neşeyi birbirine bulaştırıyor; yeri geliyor oyundan uzaklaşıyor, oyunu ya da parçalarını yeniden okuyor; özel olarak hoşuna giden yerlerde yoğunlaşıyor; yeni keşfettiği cevherlerini, güzelliklerini göstermek istiyor ve heyecanlanıyor… Heyecanını hep canlı tutuyor. Rol yapmıyor, heyecan duyuyor.     

Hiç çekinmeden söylerim, IV. Murat, Mersin DOB'un açık yüreklilikle övünebileceği dört dörtlük bir yapım derim. Sonuç olarak, operaseverlerin de değer bilmesini dilerim.

ÜSTÜN AKMEN
uakmen@superonline.com
  


Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20