13.11.2011
Yeni bale yapıtı yaratımında "özgün öykü ve libretto - beste - koreografi" sacayağı özellikle bizde kolay kolay tamamlanamayınca, eski kaynaklara yönelip, oralardan yola çıkarak yeni yapıtlar ortaya koymaktan başka çare kalmıyor. Türkiye'nin soluklu iş yapabilen birkaç koreografından biri olan Uğur Seyrek de, operalardan yeni bale yaratımı konusunda ikinci deneyini, Otello'dan sonra Salome ile yaptı. Tiyatro olarak metnini, Oscar Wilde'ın yazdığı, 20. yüzyılın önemli bestecilerinden Richard Strauss'un, Hedwig Lachmann'ın hazırladığı libretto üzerine bestelediği Salome operası, derinlikli müziği ve özellikle 'Yedi Tül Dansı' ile ünlüdür. İşte bu opera, konu, müzik ve akış anlamında Uğur Seyrek'in çıkış noktası olmuş. Çevirmen ve yazar Işık Noyan'ın bu kaynaklardan yararlanarak hazırladığı Türkçe metin ve daha da önemlisi, operanın Karl Böhm yönetimindeki Hamburg Devlet Operası'nca yapılmış kaydını kullanan Seyrek'in Salome'sini, 18 Ekim akşamı Antalya DOB sahnesindeki dünya prömiyerinde izledim.
Konu, günümüzde gazetelerin üçüncü sayfa haberleri arasında gördüğümüz, insanî zayıflıkların yol açtığı aile içi umutsuz aşk ve kanlı cinayetlerin 2000 yıl önceki eski bir versiyonu. Vaftizci Yahya olarak bilinen peygambere âşık olan prenses Salome'nin sırf bu aşka ulaşabilmek uğruna üvey babasına ümit vererek Yahya'yı öldürtüp kellesiyle sevişmesinin kendi yaşamına mal olması… Bu arada Salome'ye âşık bir komutanın intiharını da unutmamak gerek.
Seyrek, genç kuşağın başarılı sahne tasarımcısı Çağda Çitkaya'ya, sis ve ışığı rahat kullanabileceği, minimal bir sahne planlatmış. Buradaki simgesel ve en önemli öğe, yapıt boyunca sahnede inip çıkacak, Yahya'nın zindanının yer aldığı kaya parçası. Seyrek, eski hikâyedeki 'kuyu'yu, havada gezinen bir kaya parçasıyla yorumlamış. Ancak sanırım teknik eksiklikler nedeniyle, kaya parçası sahnede çok fazla gezinemedi ama gene de işlevini gördü. İstediği ışık düzenini Mustafa Eski'ye uygulatan Seyrek, giysileri de Sevtaç Demirer'e tasarımlatmış. Dönemin koşullarını, günümüz anlayışıyla yorumlayan bu çizgilerin uygulaması da başarılıydı.
Seyrek, sahnede kum, toz, şeker, un gibi malzemeleri kullanmayı sever. Hürrem Sultan'da da sahnede zemin kum kaplıydı. Bu kez falcı Paj'ın dövündüğü kısım gene ince kum ya da un türü bir malzemeyle kaplıydı. Saraydaki soyluları temsil edenler, orkestra çukurundan yükseltilerek mekân farkı vurgulanırken, halk da toplu danslarla zaman zaman sahnede yer alıyordu. Salome'yi, Uğur Seyrek'in yapıtlarında başdansçı olarak 'vazgeçilmezi' olan Derya Özbakır, uygun fiziğinin de katkısıyla başarıyla canlandırdı. Tasarımlanan 'Afroasya' saç da role yakışmıştı. Vaftizci Yahya'da Tolga Burçak, peruka atölyesinin iyi çalışmasıyla tam bir eski peygamber görünümüne bürünmüştü. Gelmiş geçmiş en büyük baritonlardan biri olan Dietrich-Fischer-Dieskau'nun gürül gürül konuşma ve şarkılarına uyarak Salome'ye 'reddiye'sini gereken haşinlikte yansıttı. Onun zindanda mahkûm olduğunu vurgulayan ipleri de sahnede dolanmadan kullandı.
Kral Herod'u Evren İskender, Kraliçe Herodias'ı Esra Taner, Komutan Narraboth'u Cenk Şahinalp, falcı Paj'ı Bader Baran, cellat Naaman'ı Burak Özdemir canlandırdılar ve bir ortalama tutturdular. Seyrek, dans tiyatrosunun içine klasik balenin modern yorumunu yansıtan ikili dansları yerleştirmişti. Modern dansın artık kendi içinde klasikleşen tüm hareket, mimik ve kaldırışlarını yapıt boyunca izledik. Sonuç olarak, insanın 'ihtiras, elde etme isteği, sonuçlarını düşünmeden hareket etme' gibi tarih boyunca mayasında varolan ve ancak öz eğitimle dizginlenebilen davranışlarının eleştirel göz ve vücut diliyle anlatıldığı yapıt, başarılıydı. Bu başarıda, R.Strauss'un derinlikli müziğinin ve Seyrek'in, operanın özgün Almanca librettosundaki nidalarla sahne üstü kimi keskin hareketleri iyi zamanlamasının payı büyüktü.
Karar veremediğim bir durum var. Madem, Almanca operanın kaydı müzik olarak kullanılmıştı, niye operadaki gibi, üst yazı ile konuşmaların Türkçe yansıtılarak anlaşılması sağlanmamıştı? Temsilden önce kitapçığı okuma olanağı bulunmayan izleyici, bu durumda konuyu daha iyi anlamaz ve hareketleri daha iyi anlamlandırmaz mıydı? Bu bir eksik miydi? Bir bakıma öyle... Ama diğer yandan üstyazının, izleyici dikkatini tümüyle görsel anlatıma dayalı sahne üstünden dağıtacağını da düşündüm; bu yönüyle de üst yazının verilmemiş olması, yoğunlaşma bakımından doğruydu.
Salome balesi için, başta koreograf Uğur Seyrek olmak üzere tüm emeği geçenleri kutluyorum. Tabii ki büyük besteci R.Strauss'u kutlayacak halim yok. Onun bu müthiş müziği olmasaydı, Salome nasıl yaşama geçebilirdi ki? Bu yazıyı da, Salome rolüyle Avrupa sahnelerinde alkışlanan, hem sesi hem de "Yedi Tül Dansı"ndaki sahnesiyle 'unutulmazlar' arasında yerini alan rahmetli Zehra Yıldız'a sunulamak istiyorum.
Şefik Kahramankaptan