23.03.2014

Bravo! Son söylenecek sözü başta söyleyelim. İki piyanist, iki vurmalı çalgıcı ve iki sopranonun yer aldığı Işın Metin yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası'nın 22 Mart akşamı verdiği konser, hazırlanışı ve uygulanışıyla mükemmeldi. Niyesini sorarsanız, hem dinleyiciye az çalınan eserler dinletiyor, hem de 'eğitime saygı ve selam' gönderiyordu.
İlk eser, Bela Bartok'un enstrüman ve uyumlu müzisyen sağlanmasındaki güçlük nedeniyle ülkemizde pek sık seslendirilmeyen 'İki Piyano, Vurmalı Çalgılar ve Orkestra için Konçerto'suydu.
Piyanist olarak, biri Bilkent, diğeri Hacettepe mezuniyetinden sonra tam 6 yıl Moskova Çaykovski Konservatuvarı'nda öğrenimlerini sürdürerek iyi icra düzeyine ulaşan Başar Can Kıvrak ile Cem Babacan seçilmişti. Vurmalı çalgılarda ise Bilkent'in hocası Aydın Mecid ile mezun ettiği, şimdi uzmanlık eğitimini Stutgart'ta sürdüren başarılı öğrencisi Can Ünlüsoy vardı. Doğrusu bu seçimi, çeşitli hesaplardan, konservatuvar çekişmeciliklerinden uzak, 'eğitime saygı ve selam' gönderen olumlu bir yaklaşım olarak değerlendirdim. Seslendirmeyi dinledikten sonra bu görüşüm iyice pekişti.
Bartok'un bu yapıtı aslında bir çağdaş müzik topluluğunun siparişi üzerine yazdığı sadece iki piyano ve vurmalılar için bir sonattı. İlk seslendirilmesinde eser büyük başanı kazanınca, bunu büyük orkestra eşlikli orkestra için yeniden ele almıştır. Ses yüksekliklerinin karşıtlıkları bağlamında yazdığı bu konçerto, Bartok'un 20. yüzyılın 'arada kalmış bir bestecisi' olmadığı, aksine A. Şönberg ve I. Stravinski ile birlikte anılması gerektiğini gösterir niteliktedir.
Zor eserin seslendirilmesi gayet başarılı oldu. Şef Işın Metin ses gürlüklerindeki karşıtlıkları, tempoyu hiç düşürmeden vurgularken, vurmalıların girişleri, iki piyano ile uyumları yerli yerindeydi. Piyanistler Başar Can ile Cem, bu yapıtı seslendirmeye olanak buldukları için kıvanç duymalılar. Vurmalılardaki biri eski, diğeri yeni iki usta da trampetten timpaniye, simbalden büyük kasaya kullandıkları tüm çalgılara iyi yoğunlaşarak istenen renkleri başarıyla ortaya koydular.
Yoğun alkış karşısında piyano ikilisi ilginç bir ödül sundu dinleyiciye... Altı yıl boyunca Çaykovski Konservatuvarı'nın bulunduğu yerde, ezgisel çan seslerini duymuşlardı. Bu sesleri hep duymuş olan Rahmaninov da, bu ezgiyi iki piyano için besteleştirmişti. Başar Can ve Cem, bu iki piyano uyarlamasıyla dinleyiciyi âdeta Moskova iklimine taşıdılar.
Konserin ikinci yarısında önce Fransız besteci Hector Berlioz'un 'Yaz Geceleri' başlıklı mezzosoprano ve orkestra için altı şarkısını dinledik. Geçen yıl büyük Mahler 'Binler Senfonisi" seslendirmesinin solistlerinden biri olarak tanıdığımız Allison Cook, bestecinin gençlik verimi içinde yer alan bu romantik şarkıları, özündeki neşe, hüzün, acı, keder gibi duyguları yumuşak tarzıyla yorumlarken, ruhlarımızı da kıskıvrak yakalayıverdi.
Final eseri, tüm dünyada 'Adagio'su ile tanınan Amerikalı besteci Samual Barber'ın James Age'in şiiri üzerine 1947'de yazdığı 'Knoxville:1915 Yazı', aslında ikinci harp psikolojisinden sıyrılma yaklaşımını yansıtır. Onca gürültüden sonra, doğa ve insanlar başta olmak üzere öteki canlıların birbiriyle uyum gösterdiği, huzurlu, dingin bir ortamı hem sopranonun, hem orkestranın aracılığıyla duyumsatmak istemiştir besteci. Parçayı 'içinden otomobil geçen beste' olarak nitelendirmek mümkündür, çünkü orta bölümde hızla gelip geçen bir otomobil tasvir edilerek huzur ortamına kısa bir ara verilmiş ama sonra gene bu dingin ortama dönülmüştür. Eseri, Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda şan öğretmenliği yapan Amerikalı soprano Angela Ahıskal, sesi, uygun sahne duruşu, huzur ortamını yansıtan mimikleri ve el tutuşlarıyla, orkestrayla birlikte başarıyla yorumladı. Geçen yıl piyano eşlikli konserlerle kendini Ankara ve İstanbul dinleyicisine tanıtan Angela Ahıskal'ı sahnelerde daha sık görmek isteriz doğrusu…
Şefik Kahramankaptan // Yansımalar // 23.03.2014