16.02.2015

Pera Palace Cumartesi Konserleri serisindeki 14 Şubat Sevgililer Günü Özel Konseri’nin solisti dünyaca ünlü devlet sanatçısı piyanistimiz Gülsin Onay’dı. Gülsin Onay dinleyicilerine unutulmaz bir resital verdi. İki aradan oluşan resitalin ilk bölümünde program Ludwig van Beethoven’ın Ayışığı Sonatı, Fryderyk Chopin’in Parlak Çeşitlemeleri ve Op.47 Balad’ından oluşuyordu. Her bir eser dinleyicide bambaşka etkilere yol açtığı için hepsi üzerine ayrı ayrı yazmak istiyorum.
Ayışığı Sonatı’nı daha önce hiç böyle dinlememiştik. Hangi eser olursa olsun, her eseri Chopin’e yaklaştırması ve bunu yaparken bestecinin isteğinin dışına çıkmaması gibi üstün yetenek ve ustalık gerektiren bir icraya sahip olan piyanistimiz Gülsin Onay’dan Ayışığı Sonatı’nı bu zamana kadar çalınanlardan daha yoğun, daha içten ve daha anlamlı bir şekilde dinledik. Öyle güzel ve özel bir icraydı ki, ne ben ne de dinleyiciler, kimsenin o anı unutabileceğini sanmıyorum. Son notanın basılmasını istemediğimiz bir Ayışığı Sonatı yorumuydu.
Program sırası Chopin’e geldiğinde şüphesiz Gülsin Onay seyirciyi şaşırtmayacak ve sahneye Fryderyk Chopin’in bizzat kendisini davet edecekti. Nitekim öyle de oldu. Piyanoda sağ el Gülsin Onay’sa sol el Chopin’di sanki. Adına yaraşır derecede parlak, berrak, net ve tane tane icra edildi Parlak Çeşitlemeler.
Chopin’in aşk temasını en yoğun işlediği ‘aşk şarkıları’ olarak nitelendirilen Baladlarından 3.sünü dinledik Parlak Çeşitlemeler sonrasında. Kişisel görüşüm, en sevdiğim ve dinlemekten asla bıkmadığım eserlerden biridir 3. Balad. Temponun esnediği, duygunun daha fazla yansıtılmaya çalışıldığı, pes sesler ile tiz sesler arasındaki farkın belirginleştirildiği; farklı, orijinal ve de güzel bir Balad yorumuydu. Gülsin Onay Balad yorumu sonrasında alkışlar içerisinde kulise uğurlandı.
Program süresince her bir eser sonrası etkisi git gide artan birkaç sorun vardı ki o da şuydu: Piyanonun tiz seslerinde çınlamalar duyduk. Bu çınlamalar salon akustiği ile birleşince yer yer pek hoş olmayan sesler getirdi bizlere ki Gülsin Hanım da bunun farkındaydı, resital arasında piyanonun tiz seslerinden kendisi de bahsetti.
İkinci yarı Schumann’ın Abegg Çeşitlemeleri ile başladı. Schumann’ın hayali arkadaşı Meta Abegg için yazdığı varyasyonların özel bir hikayesi vardır. Meta bir anagram olarak kabul edilir, aslen temadır. Abegg ise A-B-E-G-G yani İngilizce’den Türkçe’ye çevirdiğimizde la-si-mi-sol-sol notalarını verir ki eser bu notalar ile başlar. Derin anlamlar içeren bir eserdir ve de Schumann virtüözitesini yansıtmak teknik olarak da tuşe olarak da zordur. Piyanistimiz bu zorlukların hiçbirisine takılmadan yüksek bir virtüöziteyle eseri icra etti.
Schumann’dan sonra program Chopin ile devam etti. Op.9 No.2 ve Op.48 No.2 numaralı iki tane Noktürn dinledik. Chopin’in Noktrünleri teknik olarak da tuşe ve virtüözite olarak da zordur. Fakat asıl zorlukları çok yüksek duygu içermeleridir. Bu nedenle deşifresini yapmak, teknik olarak çalışmasını yapmak bir yana dursun, piyanistleri asıl zorlayan noktası virtüözitesidir. Çünkü Chopin bu parçalarının hepsinde ayrı bir temayı, ayrı bir duyguyu, ayrı bir düşünceyi gizlemiştir; piyanistlerin görevi ise bu gizlenen güzellikleri dinleyiciye aktarabilmektir. Gülsin Onay’ın Noktürn yorumları karşısında ise nutkumuz tutuldu, duyguyu eseri çalan piyanistten ziyade yazan besteci kadar iyi hissettik.
Resital Ahmed Adnan Saygun’un Aksak Tartılar Üzerine Op.45 Prelüdler’den 4 ve 6 numaralı olanlarla devam etti. Bütün eserler üzerine ve bu eserlerin icrası üzerine bir şeyler söyleyebilirim, fakat Saygun yorumu karşısında ne ben ne de seyirciler, tek kelime edemeyiz diye düşünüyorum. Keşke hep o anda kalabilseydik, keşke bitmeseydi ve keşke sadece salondaki dinleyiciler değil, bu yorumu herkes dinleyebilmiş olsaydı.
Kusursuz Saygun yorumu sonrası resital yine Fryderyk Chopin’den Andante Spianato et Grande Polonaise Brillante ile devam etti. Her bir notası mutluluk ve huzur temalarıyla doldurulmuş, kimi zaman duraksayan, kimi zaman dans eden, kimi zaman güldüren fakat her bir anında mutlu eden; enerjik, dinamik ve de kusursuz bir eser olan Andante Spianato et Grande Polonaise Brillante, kusursuzluğuna yakışır bir biçimde icra edildi.
Resital sonunda bütün salon tarafından çığlıklar içerisinde ayakta alkışlanan Onay bis olarak bana bir sürpriz yaptı. Resital arasında kendisinden Chopin’in 3. Piyano Sonatı’nın 4. bölümünü rica etmiştim. Bana çok uzun olduğunu bis olarak onu çalmayacağını söylemişti. Alkışlar durduğunda dönüp ‘Utku senin için!’ diyerek sonatı çalmaya başladığında şaşkınlıktan kalakaldığımı ve gözlerimin dolduğunu belirtmek isterim.
Utku Geçgel