04.04.2016
Türkiye girdiği ya da sokulduğu yolda yürüyor. Geçtiğimiz bir ay da bombalarla sarsıldık, ölenlere ağladık. Ama bombaların gümbürtülerini çoksesli evrensel müziğin sağaltıcı sesiyle bastırmayı sürdürdük. Direncimizi çökertmeye çalışanlardan kendimizi ve aklımızı korumak, sağlıklı tutabilmek için. Yaşayabilmek için.
Donizetti Ödüllü orkestra İstanbul’da
Aslında güzel başlamıştı ay. Birkaç yıl önce Bursa Olay TV’de konserlerinin yayınlandığını öğrenince heyecanlanıp hemen bir yazı yazdığım, daha sonra, 2012’de Donizetti Ödülleri’nin “Yılın Orkestrası Ödülü”nü kazanan Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası İstanbul’a geliyordu. Konser 26 Şubat 2016 Cuma akşamı Caddebostan Kültür Merkezi’ndeydi. CKM’yi ve sanat yönetmeni Sedef Narçın’ı kutluyorum bu güzel orkestraya İstanbul’da çalma olanağı verdikleri için.
Ankara Devlet Opera ve Balesi şeflerinden Alessandro Cedrone’nin yönetiminde ve iki genç solistle gelen BBDSO konserde Ottorino Respighi’nin
Trittico Botticelliano (Üç Botticelli Tablosu) adlı yapıtını seslendirirken, iki genç soliste de eşlik etti. Orkestra da, genç solistler de başarılıydı. Gençlerin ikisinin de ilerde çok iyi yerlere geleceklerini düşünüyorum. Nitekim, Robert Schumann’ın Viyolonsel Konçertosu’nu yorumlayan Cansın Kara’yı (d. 1995) bu yıl 44. İstanbul Müzik Festivali’nde “Festivalin Genç Solisti” olarak dinleyeceğiz. 2014’te The Yehudi Menuhin School’u bitiren Kara eğitimini Hochschulefür Musikund Theater München’de sürdürüyor. Franz Liszt’in
1. Piyano Konçertosu’nu seslendiren Cem Esen (d. 1997) ise 2014’ten bu yana Hannover Müzik Akademisi’nde eğitim görmekte.
Hekimbaşı Yalısı’nda “örnek” bir konser:
Örneklerle Atatürk’ün müzik devrimi
Sonunda özlem giderebildim Hekimbaşı Yalısı’yla bu müzik mevsimi. İlk yazın bu ilk konseri 28 Şubat Pazar günü saat 16:00’daydı. Kemancı Orhan Ahıskal klasik bir konser izlencesini yeğlememiş, değişik bir izlence hazırlamıştı. Batı müziğinin Türkiye’deki geçmişini anlatan bir sunumla başladı. Giuseppe Donizetti’nin 1828’de Mızıka-i Humayun’un başına getirilmesinden başlayıp Abdülmecit’in Batı müziği ilgisine ve Beyoğlu’nda sahnelenen İtalyan operalarına değinip Atatürk’ün müzik devrimine geçti. Cumhuriyet’te açılan ilk okulun Müzik Öğretmen Okulu olduğunu vurgulaması önemliydi. İlk Türk operası
Özsoy’a ve Türk Beşleri’ne değindikten sonra da üç bestecimizin keman için bestelediği üç yapıtı; Muammer Sun’un 1980 tarihli
Söyleşi ve İlhan Baran’ın 1965 tarihli
Bir Bölümlü Sonatina adlı birer bölümlük yapıtı ile Saygun’un 1961’de bestelediği dört bölümlü (
Preludio – Sostenuto, Scherzo – Vivo, Tema con variazioni – Lento ve Finale – Allegro)
Op. 36 Partita’sını önce tek tek, kısa örnekler çalarak çözümledi, sonra da seslendirdi. İlginç ve örnek olması gereken bir konserdi. Bu tür konserlerin, halk ve okul konserleri olarak yapılması çok yararlı olur kanımca. Çünkü, günümüzde çoksesli evrensel müziğin birinci sıradaki gereksinimi dinleyici yetiştirilmesidir. Bu aslında devletin görevi ama ilk ve orta eğitim okullarında, bildiğim kadarıyla, müzik dersi yok ya da seçmeli. Bu nedenle müzikçilerimizin de ellerini taşın altına sokmaları gerekiyor diyorum.
Rossini’nin doğum gününü kutladık
İstanbul gerçekten çok ilginç konserlere sahne oluyor. Örneğin, 29 Şubat Pazartesi akşamı İtalyan Kültür Merkezi’ndeki Gioacchino Rossini’nin Doğum Günü Konseri. Başyapıtı
Sevil Berberi’nin yanı sıra
İtalya’da Bir Türk ve
İkinci Mehmet gibi Türklerle ilgili operalar da besteleyen Rossini’nin aklına gelir miydi acaba bir gün Türkiye’de, İstanbul’da doğum gününün kutlanacağı! Hem de,
Sevil Berberi’nin ilk sahnelenişinin tam 200. yılında.
Konser de her bakımdan ilginçti. Çünkü sahnede bekleneceği gibi opera sanatçıları değil, bir gitarist vardı: Eugenio della Chiara. Sunduğu izlencede de Rossini’nin yalnızca iki operasından iki arya yer alıyordu. Ya öteki yapıtlar?
Önce Rossini’nin özellikle gençliğinde çok etkilendiği Haydn’ın Hob.I:96 Senfoni’sinden
Menuet ve Hob.III:74 No. 3 Dörtlü’sünden
Largo assai bölümlerini Segovia’nın gitar için düzenlemeleriyle dinledik. Onu bestecinin yakın dostu Paganini’nin
Op. 39 Gitar için Büyük Sonat’ı izledi. Rossini’nin
Sevil Berberi operasından “Se il mio nome”yi Della Chiara’nın,
Semiramis operasından “Bel raggio lusinghier”i de M. Giuliani’nin gitar uyarlamalarıyla dinledikten sonra konser iki genç İtalyan bestecisinin Eugenio della Chiara’nın 2013 Rossini Opera Festivali dinletisi için besteledikleri yapıtlarıyla sona erdi: Marco Regrezza’nın Rossini’nin “Ai capricci della sorte”si üzerine
Divertimento ve “Languir per una bella”sı üzerine
Füg’ü ile Roberto Tagliamacco’nun
Soirée Rossinienne’i. Gerçekten ilginç ve izlenesi bir konserdi.
5.Opus Amadeus Oda Müziği Festivali’nde son konser
Yağmur çok şiddetli değil, ama çok hafif de değildi ve inatla yağıyordu. Ama müzikseverler de yağmura inat Karaköy’deki Aşkenazi Sinagogu’nu hemen hemen doldurmuşlardı 2 Mart Salı akşamı. 5. Opus Amadeus Festivali’nin son konseriydi. Yüksek Kaldırım Caddesi’ne dar bir cephesi olan sinagoga girip merdivenleri çıkınca çok yüksek – kubbe tavanlı, geniş bir salona girdik. Burada iyi bir sesleşim (akustik) olmalı diye düşündüren bir oylum. Gerçekten öyleydi.
Recep Fıçıyapan (flüt), Sezai Kocabıyık (obua), Evrim Güvemli (klarinet), Sertaç Çevikkol (fagot) ve Sadi Baruh’dan (korno) oluşan Camerata İstanbul Üflemeli Topluluğu güzel bir izlence hazırlamış. Mozart’ın
Sihirli Flüt Uvertürü ile Debussy’nin
Children’s Corner adlı yapıtı (ikisi de Joachim Linckelmann düzenlemesi), oğul Strauss’un
Mısır Marşı (Friedrich Gabler düzenlemesi) ve Amerikalı George M. Cohan’ın
Medley’i (düzenleyen Paul Nagle) ile ilk bölüm bitti.
İkinci bölümdeyse Verdi’nin
Nabucco Uvertürü (yine Linckelmann düzenlemesi ), Nino Rota’dan
Petite Offrande Musicale, J. S. Bach’ın
BWV 645 Altı Schübler Korali’nden “Wachet auf, ruft uns die Stimme” ve son olarak da ABD’li Jerry Bock’un
Damdaki Kemancı’sından bölümler (Bill Holcombe düzenlemesi) dinledik. Alkışlara teşekkür yine
Damdaki Kemancı’dan geldi.
Güzel bir oda müziği akşamı yaşamıştık. Karaköy’de yağmur halen yağsa da ne gam.
İDSO’dan iki sevinç, iki üzünç
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın 4 Mart Fulya konserinde iki sevinçle iki üzünç bir arada yaşandı. İki üzünç: İki emekli daha… İki sevinç: İyi bir kemancı, iyi bir Türk yapıtı. Üzünçler ortaktı. Sanatçılar sahnede, izleyiciler salonda, birlikte duyumsadık o gün emekliye ayrılan iki İDSO üyesinin üzüncünü. Orkestranın viyolacılarından İsmail Temel ve klarinet grup şef yardımcısı Cevdet Tokuşoğlu çiçekler, plaketler ve alkışlarla uğurlandılar. Emeklilere verilen görünmeyen armağanlarsa içimize akan gözyaşlarımızdı. Çünkü İDSO sürekli azalıyor.
Sevinçler benimdi önce, dinlerken… Sonra alkışlardan anladım, onlarda da ortaktık tüm salon. Önce Tuncay Yılmaz’dan çok güzel bir Béla Bartók 2. Keman Konçertosu yorumu dinledik, İbrahim Yazıcı’nın yönettiği İDSO’nun eşliğinde. Ardından da orkestra Turgay Erdener’in
Afife Bale Süiti’nden Seçkiler’ini seslendirdi, Selva Erdener (soprano) ve Ahmet Baran’ın (kanun) solistliğinde. İlk kez dinlediğim bu yapıtı çok sevdim. Çoksesli evrensel müziğimize önemli bir katkı diye düşündüm. Ama daha iyi anlayabilmek, içine girebilmek için, yine dinlemek isterdim. Bilmiyorum kaydı var mı?
Fulya’dan çıkışta yağmurla karşılaşmamak da bir sevinçti. Nedenini bilen bilir.
Dame de Sion’da Bach Maratonu
Bir Türk, bir Romen ve bir İtalyan, ya da başka bir deyişle bir Barok flütçü (Nihan Atalay), bir Barok çellocu (Ciprian Campean) ve bir klavsenciden (Paolo Corsi) oluşan Bendis Topluluğu’nun Bach Maratonu 10 Mart 2016 Perşembe akşamı başladı. Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nin konser salonunda. Bu salon İstanbul’un müzik yaşamında yerini aldı artık. Doyurucu konserler, dinletiler sunuyor.
Konserde Johann Sebastian Bach’tan üç, Carl Philippe Emmanuel Bach’tan bir yapıt dinledik.
BWV 1034 Flüt ve Sürekli Bas için Sonat, BWV 527 Re Minör Üçlü Sonat ve
BWV 1007 Sol Majör 1 No.’lu Viyolonsel Süiti Baba Bach’ın yapıtlarıydı. Oğul Bach’ın yapıtıysa
Wq 133 Sol Majör Flüt Sonatı’ydı. Barok müzik tınısını ve ruhunu duyuran bir konserdi. Aydın Büke’nin yapıtlarla ilgili açıklamalarıysa konsere derinlik kattı. Böyle açıklamalı konserleri seviyorum, ama bu konserlerin öncelikle halka ve okullara yapılması gerekir diyorum.
Borusan Filarmoni’den Saygun Senfoni
Viyana’da başlayıp Nürnberg’de biten Avusturya-Almanya turnesi nedeniyle Şubat’ta yoksun kaldığımız Borusan Filarmoni’yle 17 Mart 2016 Perşembe akşamı özlem giderdik ama Ankara’daki terör saldırısının etkisiyle mi, yoksa o akşamki Fenerbahçe maçı yüzünden mi bilmem salonda boşluklar göze çarpıyordu. Havada da bir tuhaflık, isteksizlik vardı sanki.
Şef Gürer Aykal’ın sahneye alışılmadık biçimde orkestrayla birlikte girip Ankara’daki bombalı saldırıda yaşamını yitirmiş yurttaşlarımız için Grieg’in
Aase’nin Ölümü’nü çaldırmasıyla biraz toparlandık. Ve Mendelssohn’un
Op. 95 Ruy Blas Uvertürü ile konser başladı. Ardından, Alman babayla Japon annenin İngiliz oğlu, kuşağının yükselen yıldızlarından Freddy Kempf geldi sahneye. Orkestra eşliğinde, George Gershwin’in, yoğunçalarını da yaptığı 2
. Rapsodi’si ile
“I Got Rhythm” Üzerine Çeşitlemeler’ini seslendiren Kempf için hem enerjik, hem de inceliklere duyarlı diye düşündüm dinlerken.
İkinci bölümdeyse, benim için bu konseri asıl çekici kılan yapıtı, Saygun’un 3. Senfonisi’ni çaldı orkestra. Saygun, bence, 20. yüzyılın en büyük bestecilerinden biri, ilerde bütün dünya kabul edecek bu gerçeği, onu tanıyan yabancı müzikçilerin de söylediği gibi. Saygun’un değerini anlamayan, bilmeyen yalnızca biziz. Neyse ki, yönettiği her konserde bir Türk yapıtı, çoğunlukla da Saygun çaldıran Gürer Aykal var.
Borusan Filarmoni de üzerine düşeni yaptı, Saygun’u çok iyi tanıyan Gürer Aykal’ın kılavuzluğunda olağanüstü bir yorum çıkardı ortaya, bana göre. Grieg’in o içe dokunan ağıtıyla kuzeyden başlayan, Almanya üzerinden Gershwin’le Uzak Batı’ya uzanan müzik gezimiz de Anadolu’da, Saygun’un müzik dehasından süzülüp ete kemiğe bürünen kendi müziğimizle sona erdi böylece. Borusan’a, Borusan Filarmoni’ye, Aykal’a teşekkürler!
Philippe Bernold: “Teröre ödün vermemek için yaşamımızı değiştirmeden sürdürmeliyiz”
Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndayım 22 Mart 2016 akşamı, başarılı sanat yönetmeni Ozan Binici’nin – çok üzüldüğüm - ayrılışından sonraki ilk CRR konserim bu. Fransız şef ve flütçü Philippe Bernold hem CRR Senfoni Orkestrası’nı yönetecek, hem de iki yapıtta flüt çalacak.
Konserden önceki söyleşiye yetişemedim, son beş-on dakikasını izleyebildim ancak. Neyse ki Bernold konuşmayı seviyor, konserde yapıtlar üzerine bol bol konuştu da, eksiğimi gidermiş oldum bir bakıma.
Konserin ilk bölümünde, Mozart’ın
K. 313 Sol Majör Flüt Konçertosu’nu, ikinci bölümde ise yine Mozart’ın
K. 315 Do Majör Flüt ve Orkestra için Andante’sini seslendirdi, aynı zamanda yönettiği CRR Senfoni Orkestrası eşliğinde. Işıltılı, canlı bir çalışı var Bernold’un, çalgısında ustalaşmış. Şef olaraksa, flütünü bırakıp yalnızca yönettiği yapıtlarda (Haydn’ın
“Kraliçe” adlı Si Bemol Majör 85. Senfoni’si ile Schubert’in
D. 485 Si Bemol Majör 5. Senfoni’si) daha egemendi orkestraya.
Güzel bir konserdi, ama Bernold’un şu sözleri daha da güzeldi: “Teröre ödün vermemek için yaşamımızı değiştirmeden sürdürmeliyiz”. Terör olaylarına karşın – bazıları gibi – vazgeçmeyip gelmesini açıklamak için söylediği bu sözün altına kim imzasını atmaz!