04.10.2016
Kadıköy'deki Süreyya Sahnesi'ni özlemişim. 29 Eylül akşamı İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin sezon açılış konserine giderken bunu fark ettim. Nasıl özlemeyeyim? AKM'nin kapandığı ve kentin ortasında gömülmemiş bir ceset gibi çürümeye terk edildiği günden beri keyif alarak opera ve bale izleyebileceğimiz başka sahne mi kaldı?
Süreyya Sahnesi, birkaç aylık yaz arasının ardından dinleyicilerini güzel, keyifli bir sezon açılış konseriyle karşıladı. İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin hemen hemen tüm solistlerinin yer aldığı dinletinin zengin bir programı vardı. Soprano Otilia İpek'in George Frideric Handel imzalı "Giulio Cesare" operasından "Piangero la sorte mia", bariton Caner Akgün'ün Rossini'nin Sevil Berberi'nden Largo al Factotum, soprano Ayten Telek'in Bel Canto repertuvarının vazgeçilmezlerinden Bellini'nin Uyurgezer Kız eserinden "Ah! non credea mirarti... Ah! non giunge", soprano Gülbin Günay ile tenor Cenk Bıyık'ın La Boheme'den O soave fanciulla ve bariton Kevork Tavityan'ın La Traviata'dan Di Provenza il mar'daki yorumları aklımda kaldı. Roberto Gianola yönetimindeki İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası'nın icrası da... Paolo Villa yönetimindeki İstanbul Devlet Opera ve Balesi Korosu'nun Ferit Tüzün'ün Midas'ın Kulakları operasının koro parçasındaki coşkulu yorumunu da unutmamak gerek tabii ki.
Eğer 29 Eylül'deki konseri kaçırdıysanız üzülmeyin. Zira 10 Ekim Pazartesi akşamı da aynı dinleti tekrar edilecek.
Sezon programına bakılacak olursa bu yıl İstanbul'da pek çok şan resitali düzenlenecek. Sahnesizliğe ve imkânsızlıklara inat...
Açılış konserinden bir gün önce görüştüğüm İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Müdür ve Sanat Yönetmeni Suat Arıkan'ın tabiriyle "Sezonun en önemli özelliği konserlerin bolluğu ve çeşitliliği". Elbette daha önce Türkiye'de sahnelenmemiş üç eserin ilk kez bu sene İstanbul'da izleyiciyle buluşacak olması da üzerinde durulması gereken bir ayrıntı.
DAHA ÖNCE TÜRKİYE'DE OYNANMAMIŞ ÜÇ ESER SAHNELENECEK
Sohbetimizin başlarında "Bu seneki temamız Türkiye'de ilkler" diyen Suat Arıkan, şöyle devam ediyor sözlerine: "Daha önce Türkiye'de oynanmamış eserleri sahneleyeceğiz. Bunları ilki Giuseppe Verdi'nin 'Ernani' operası. Bu, Verdi'nin en sevdiği eseri. Bestecinin ününü İtalya'nın dışına taşıyan operası aynı zamanda. Osmanlı döneminde İstanbul'da oynanan ilk Verdi operası olmuş 'Ernani'. Beyoğlu'ndaki Naum Tiyatrosu'nda... Ancak bu eser Cumhuriyet döneminde hiç sahnelenmemiş. 'Ernani'nin dekorları ve kostümleri Varna Operası'ndan gelecek. Eserde orkestrayı Varna Operası'nın direktörü yönetecek. İkinci temsili ise Varna solistleri yapacak."
Igor Stravinksy'nin The Rake's Progress operasını da Hovarda'nın Sonu adıyla Türkiye'de ilk defa sahneleyeceğiz. Sezon sonuna doğru ise Jacques Offenbach'ın opera mı operet mi olduğu tartışılan 'Güzel Helen'ini izleyeceksiniz.
Okul konserlerini ve turneleri de işin içine katarsak 200 kez perde açacağız. Program da bir hayli ağır. Bahsettiğim üç operanın yanında Bach'ın Kahve Kantatı da var bu yıl. Geçen sezonlardan kalan ve bu yıl sahnelenmeye devam edecek eserler arasında Selman Ada'dan Başka Dünya, Gioachino Rossini'den La Cenerantola, Gaetano Donizetti'nin Don Pasquale'si, Antonio Vivaldi'nin Bajazet'i, Charles Gounod'nun Faust'u, ve Benjamin Britten'ın İstanbul'da Kötülüğün Döngüsü adıyla oynanan korku operası The Turn of The Screw da var.
Yeni bale eserlerimiz ise Pyotr İlyiç Çaykovski'nin Uyuyan Güzel'i, Igor Stravinsky'nin Bahar Ayini ve Ateş Kuşu baleleri ile MDT (Modern Dans Topluluğu) tarafından yapılacak Giselle. Geçen sezondan Korsan ve Fındıkkıran sürecek."
Bu yılın en önemli farklılığı çok yoğun bir konser programımızın olması. Tüm konserlerimiz İstanbul Operası'nın kurucusu Aydın Gün'ün anısına... Yunus Emre Oratoryosu, Türk bestecileri konseri, Chopin ve List şarkıları, Brahms'ın Aşk Şarkıları, Schubert'in Winterreise albümü, Yeni Yıl konseri, Bahar konseri, Napoliten Şarkılar konseri, Antik Aryalar konseri, Dünya Opera Günü konseri, Schumann Lied albümleri...
Süreyya Operası, 10'uncu yılını kutluyor. Bu vesileyle düzenlenecek bir konser de olacak. Bir de Arkeoloji Müzesi'nde birkaç yıl aradan sonra yeniden konserlere başlayacağız. İlki 9 Ekim Pazar günü 13.00'de."
CAN OKAN İKİ OPERA YÖNETECEK
Bilenler bilirler Suat Arıkan, genç sanatçılara destek olan, şans veren bir yönetici. Sohbetimiz sırasında bu özelliğine değindiğimde "İleride beni anarken gençlere çok güvendiğimi söyleyecekler" diyor. Sonrasında ise genç piyanist ve şef Can Okan'ı bu yıl iki eserde orkestra şefi olarak göreceğimizden bahsediyor: "Can Okan Stravinsky'nin 'The Rake's Progress'inde orkestrayı yönetecek. Bunun yanında 'Kötülüğün Döngüsü'nde de şef olarak göreceğiz onu. Can Okan'a çok güveniyorum. Çoğu kişi bu kadar genç birine nasıl böyle büyük bir sorumluluk verdiğimi sorabilir. Ancak Can Okan gerçekten olağanüstü bir insan. Onu şimdi değerlendirmek lazım. Ünlü olduktan sonra çok zor oluyor."
İŞTE AKM'NİN RESMİ
Ardından "Sabah bununla uğraştım" diyerek bir kâğıt uzatıyor bana Suat Arıkan. İstanbul Operası'nın kentin farklı yerlerine dağılmış depolarını, sahnelerini, prova alanlarını, atölyelerini ve bunların birbirlerine uzaklıklarını gösteren çizime bakarken bir yandan da Arıkan'ı dinliyorum. AKM'nin kapanmasından beri göçebeliğe mahkûm olan kurumun sanatseverlere nasıl büyük zorluklardan geçerek ulaşabildiğini anlatıyor.
"Verdiğimiz mücadeleye bakar mısın" diyor ve şunları söylüyor: "İdare Taksim'de. Fulya Sanat Merkezi Beşiktaş'ta. Bakırköy'deki Leyla Gencer Sanat Merkezi Taksim'den 27 kilometre uzaklıkta. Göktürk kostüm deposu Taksim'den 28 kilometre, Kadıköy Süreyya'dan ise 45 kilometre uzaklıkta. Üsküdar Tekel binası ile Taksim arasında 12 kilometre var. Küçükyalı atölyesi Taksim'e 22 kilometre. Ferhatpaşa'daki dekor deposu Kadıköy'e 23 kilometre mesafede.
Saat 20.00'de temsili başlatabilmek için 142 kilometrekarenin içinde 336 kilometrelik yol yapıyoruz. Aslında AKM'nin hikâyesi bu. Eskiden her şey AKM'nin içindeydi. Bu, AKM'nin fotoğrafı aslında. Oraya geri dönmeden huzur yok bize. Bir lodos oluyor, kanalizasyon taşıp Ferhatpaşa'daki depoya giriyor."
Evet, Türkiye'de sanat yapmak zor. Bunun için envai çeşit imkânsızlıkla mücadele etmek ve cesur olmak gerekiyor. Hele bir de sahne yoksunu İstanbul'da opera ve bale sanatlarını icra etmeye çalışıyorsanız... Ama tüm bunlara rağmen İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin zengin ve tatmin edici bir programı var. Biz sanatseverlere de bu güzel programı takip etmek düşüyor.