Konser-Opera

BİFO Leyla Gencer'i Strauss ile görkemli biçimde andı

03.04.2017


Paylaş:

Sene başından beri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Ana Sanat Dalı öğrencilerinde hummalı bir çalışma ve telaş vardı. Die Rosenkavalier operası konulacakmış, biz korodayız hocam, bize şöyle bir rol verildi, bunu yapacağız, ben şurada duruyorum... Sahne hocamız ve Ana Sanat Dalı başkanımız Yekta Kara prodüksiyonuyla, Sascha Goetzel yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde, kimlerin söyleyeceğini bilmediğimiz bu görkemli ve demir leblebi eser sahnesiz ve daha başka imkanlardan yoksun Lütfi Kırdar’da acaba nasıl sahnelenecekti?

Aslında samimiyetle yazıyorum, rejinin altındaki imzanın, asla yaş tahtaya basmayan ve hiçbir işi oldu bittiye getirmeyen deneyimli rejisörümüz Yekta Kara olması sebebiyle hiç endişeli değildim. Der Rosenkavalier’nin, Kara gibi, bu eserin hayranı olan biri tarafından sahneye konulmasından dolayı içim çok rahattı. Ama olanakların kısıtlı olması sebebiyle merak ediyordum. Nasıl olacak? Kuşkum ve şüphem yoktu, ama sadece merakım vardı.

Sonuç dört dörtlüktü! Solistler Salzburg Festivali’nin daimi ve devamlı solistleriydi: Anne Schwanewilms (Marşalin), Chen Reiss (Sophie), Alfred Muff (Baron Ochs), Martin Gantner (Herr von Faninal), Dorottya Lang (Octavian), Alexander Kravets (Valzacchi). Kimbilir kaçıncı kez söylediler bu rolleri... Hepsi opera şarkıcısı olmalarının yanı sıra büyük lied yorumcuları da olan bu ekip İtalyan stilinin tam tersi bir anlayışla, yalnızca ses gösterisi değil müzik yaptılar. Bağlı, yumuşak, asılmadan, asil, konuşur gibi...

Fakat esas büyük olay, bu dünya starlarıyla o gece aynı sahneyi paylaşan çiçeği burnunda genç solistlerimizin onlardan aşağı kalmayan performanslarıydı. Tenor Gürkan Gider, soprano Burcu Hancı, Hülya Şahin, mezzosoprano Elif Tuğba Tekışık, bariton Ozan Kutlar, bas Emre Güngör izlenmeye değer, yarının isim yapacak solistleri olma yolundalar. Akademi BİFO üyelerine eşlik eden koro ve çocuk korosunu, zamanlaması gayet senkronize biçimde ilerleyen üstyazıyı hazırlayan Banu Kurç ve Esra Tütüncüoğlu’nu, video kurguyu hazırlayan Selçuk Metin’i yürekten kutluyorum.




Sahne üstü imkanları kısıtlı olan bir platformda, harika seçilmiş film kareleri ve sembolize edilmiş objelerle Maria Theresa döneminin içine girdik. Tüm kareler ve kayan filmler müziğin daha rahat anlaşılmasına ve konuya daha hakim olunmasına destek oldu. Önden sökülmüş 5-10 sıra koltuğun yerine yerleştirilen orkestra başlarken yüksek nüansta girmelerinin akabinde 2. Perde ve sonuna doğru sonoritelerini düşürdüler (şükür!) ki bu sayede solistleri daha net duyabildik. Yoğun bir kadro yapısına sahip olan Strauss orkestrası, istersen piyano çal, hep fortedir. Bol bakırlarla yüklü partisyonda kaçınılmaz bir gerçek bu. Orkestranın seyirciye yakın olması, sahnenin basık ve geride kalması başta biraz sıkıntı yarattıysa da, güzel olan her şey o kadar öne geçti ki, insanlar gerçekten can kulağıyla dinlemeye yoğunlaştılar. Belki sahneye solistleri rahatlatıcı aygıtlar yerleştirilebilir ya da 70 cm kadar bir platformla sahne yükseltilebilirdi.

Öğrencilerin dünyanın bu en güzel şarkı söyleyen kadrosuyla aynı sahneyi paylaşmaları, provalarda profesyonel bir şef ve orkestrayla çalışmaları, özellikle diksiyon için getirtilmiş bir koçla günlerce yoğun biçimde çalışmaları... Bu deneyimleri onlara kazandıran sevgili Yekta Kara’ya ve arkasındaki kuvvetli ekibe sonsuz teşekkürler.

Ece İdil



 

BENZER HABERLER


    Akçaağaç Sok. Görhan Apt. No: 1/1A Acıbadem Üsküdar / İSTANBUL | T: 0532 343 9328 | F: 0216 326 39 20