13.05.2020
Geleneksel müzik unsurlarını elektroakustik müzikle birleştiren çok yönlü bestecimiz Mehmet Can Özer’le kariyeri ve hâlen başkanlığını yaptığı Yaşar Üniversitesi Müzik Bölümü üzerine sohbet ettik.
Klasik müzik eğitimi almış bir akademisyen olarak elektro akustik müziğe yönelmeniz, tutuculuğuyla ve kalıplara bağlılığıyla bilinen klasik müzik camiasında nasıl algılandı?
Elektroakustik müzik bestecilerin kavramsal olarak pek de yabancı olmadığı ancak teknik olarak farklı bir alan. Tarihteki tüm besteciler çalgıların doğasındaki (fiziksel) müziği ortaya çıkarmışlardır. Örneğin, koroya müzik yazıyorsanız ses sığalarını (rejister), nefes alma durumunu, beraber nasıl tınlayacaklarını, sesleri nasıl çıkardıklarını ve dahası başka nasıl sesler de çıkarabileceklerini hesaplamak durumundasınız. Özetle, yaylı çalgılara yazar gibi çok uzun notalar yazamazsınız. Bu sınırları ya da çalgıların size sunduklarını göz önünde bulundurarak müzik yazmak, çalgıların evrimiyle birlikte müziğin de evrimini getiriyor. Klavsende yapamadığınız ani gürlük değişimlerini piyanoda elde edilince, müzik cümlelerinin daha da kısaldığını görüyoruz. Bu da daha önce müzikte kullanılamayan bir sessel bileşenin, besteciler tarafından hemen algılandığı ve kullanılmaya başladığını gösteriyor. Yine piyanonun evriminden bakacak olursak, Steinway üç pedal sistemini geliştirdiğinde Debussy’nin arayışlarının başkalaştığını görebiliriz. Şüphesiz ki müziğin sadece perdeyle kısıtlı olduğu zamanlarda bu tavır küçük bir değişimdi ancak 20. yüzyıl itibariyle sesin kendisi -ne kadar karmaşık olursa olsun- müziğin malzemesi olarak anlamlandırıldığına, besteciler kaydedilen seslerin başkalaştırılmasıyla yeni bir müzik inşasına başladılar. Bugün geldiğimiz noktada ise teknolojinin bize sunduğu imkânlar dâhilinde (özellikle bilişim teknolojileri) bilgisayar da bizim bir çalgımız olabiliyor ve onun bize sunduğu sessel dünyayı keşfediyoruz. Özetle elektroakustik müzik, çağdaş çoksesli müziğin evriminde bir basamak diyebiliriz.
Ben iki alanda da eserler veren bir besteciyim. Kariyerim belirli bir yerden sonra eser siparişleri doğrultusunda şekillendi. Son beş yılda çalgılar için çok daha fazla eser siparişi aldım. Ancak bu bağlamdaki bestelerim de “dar kalıplı” çevrelerde pek yankı bulmuyor. Elektroakustik müzik ise yine bu çevreler için “müzik” değil, sesler. Ancak benim kuşağımdaki bestecilerin ciddi bir idealizmi söz konusu, bizler akademik kurumlarda yer edindikçe bu tür yaklaşımlar da normalleşiyor. Artık geçmişi taklitten uzak duran, “tribünlere oynayanların” dışında kalan besteciler de var ve Türkiye belki de ilk kez dünyayla bu denli bütünleşmiş, başarılı bir besteci kuşağına sahip. Meslektaşlarımın başarılarıyla gerçekten çok gurur duyuyorum.
Pek çok yarışmada ödül almış bir besteci, yorumcu ve akademisyen olarak yarışmaların öğrenciler ve sanatçı adaylarının kariyerleri açısından yeri ve önemine dair neler düşünüyorsunuz?
Uluslararası camiayla ilk karşılaşmam yarışmalar sayesinde oldu, ardından yurt dışında yaşadığım süreçte kariyerim orada şekillendi. Yarışmaların avantajı dünyada neler olduğunu bilerek orada kabul edilmek, dezavantajı ise kendi memleketinizde bir gurbetçi gibi algılanmanız. Yarışma her şey değildir. Son Çaykovski yarışmalarında birincinin değil, dördüncünün en çok konseri yapması ve kariyerinin inanılmaz büyümesi sanırım bunun bir ispatı. Yine de motivasyon için fena bir fikir değil, bestecilerin -hele de ülkemizdeki gibi hiçbir desteğin olmadığı iklimlerde- kendilerini var etmeleri için çok faydalı olabileceğini düşünüyorum.
Türkiye’nin ilk uluslararası elektroakustik müzik festivali digitİZMir 2015 yılından bu yana sizin sanat yönetmenliğinizde devam ediyor. Festivali gerek sanatçı katılımcılar gerekse dinleyiciler açısından nasıl değerlendirirsiniz?
Böyle bir festival benim uzun soluklu hayalimdi. Dünyadan bu işin duayenlerini davet etme şansımız oldu, gelen sanatçılar aynı zamanda Yaşar Üniversitesi’nde ustalık sınıfları düzenledi. Dinleyiciler çok hoparlörlü sistemlerle belki de ilk kez bu tür müziklerle tanıştılar. Beş yılda konserlerde bazen tamamen dolu salona, bazen de 30 kişiye eriştik. Maalesef medyada bir satır bile yer alamadık, bu ilgisizlik nedeniyle de bu yıl festivali durdurma kararı aldım. Önümüzdeki sene digitİZMir olmayacak, sonrasında yeniden değerlendirip karar vereceğiz.
Diğer sanat dallarıyla uğraşan sanatçılarla ortak çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. İlerideki günlerde benzeri iş birliği projelerine imza atacak mısınız?
Müzisyenler dışında özellikle dansçılarla ve görsel sanatçılarla beraber projeler yapıyorum. Yakın gelecekte, Almanya’dan bir oyuncunun başrolde olacağı bir proje gerçekleştireceğim: tek kişilik bir opera. Bunun dışında görsel sanatçıların projelerine müzikler yapıyorum, yakın zamanda bir video sanatçısının işleri üzerine çalışmaya başlayacağım. Ayrıca bu aralar, tek bir dansçının yer aldığı görsel/işitsel bir çalışma olan son projem Siyah Kalem Dansları’nın sahnelenmesi için görüşmeler yapıyorum.
Başkanlığını yaptığınız Yaşar Üniversitesi Müzik Bölümü’nün tarihçesinden ve akademik kadrosundan kısaca bahseder misiniz?
Bölümümüz Ege Bölgesi’nde bir vakıf üniversitesi tarafından kurulmuş ilk müzik bölümü olma özelliğini taşıyor. 2008 yılında Sanat ve Tasarım Fakültesi’ne bağlı olarak eğitim vermeye başlayan bölümümüz, 10 yıl gibi kısa bir zamanda gerçekleştirdiği akademik ve sanatsal faaliyetlerle dünya standartlarına uygun bir müzik bölümü olma yolunda hızla ilerledi. Kurulduğunda üç öğrenciyle başladığımız bu yola, bugün 100’den fazla öğrenciyle devam ediyoruz. Öğrenci sayımızla birlikte akademik kadromuzu da genişletiyoruz, içinde bulunduğumuz akademik yılda bölümümüzdeki kadrolu öğretim elemanı başına beş öğrenci düşüyor. Akademik kadromuz sadece nicelik olarak değil, nitelik olarak da öğrencilerimizin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak, alanında uzman akademisyen/sanatçılar arasından seçilmiş isimlerden oluşuyor. Değerli hocalarımızla ilgili detaylı bilgiye music.yasar.edu.tr/kadromuz/ sayfasından ulaşılabilir.
Öğrencilerimizin yalnızca iyi birer müzisyen değil, kültürlü, entelektüel, dünyadaki yenilikleri takip eden bireyler olmalarını amaçlıyoruz. Bu doğrultuda Erasmus ve Avrupa Konservatuvarlar Birliği’yle yaptığımız anlaşmaların, öğrencilerimizin ve mezunlarımızın katıldığı Yaşar Senfoni Orkestrası konserlerinin ve üniversitemizin sunduğu İngilizce hazırlık, ikinci yabancı dil eğitimi gibi olanakların onlara büyük katkılar sağladığını düşünmekteyim.
Sizce müzik konusunda kariyer yapmayı planlayan ya da çalışmalarını ilerletmeye çalışan kişiler neden sizin bölümünüzü seçmeli?
Öncelikle bunun Yaşar Üniversitesi Müzik Bölümü ailesi olarak çok önemsediğimiz bir soru olduğunu söylemeliyim. Hem eğitmen arkadaşlarımla hem de öğrencilerle sık sık konuşuyoruz. Aldığımız geri dönüşleri değerlendirirken hep aynı sonuca varıyoruz; kapsamlı bir müzik eğitim programını oluşturmaya çalışırken öğrencilerin beklentilerini ve bu beklentileri oluşturan çevresel faktörleri göz ardı edemeyiz. Son dönemde sıkça tartışılan “beyin göçü” mevzusu hakkındaki endişeleri biz de paylaşıyoruz. Türkiye’de müthiş bir potansiyel var. Ve biz bu öğrencileri kaybediyoruz. Öğrenciler dünya standartlarını yakalayamama endişesi taşıyorlar. Kendi potansiyellerini ortaya koyacak alanı bulamıyorlar. Biz de bu durumdan hareketle, tersine bir “beyin göçü” başlattık. Bunu eğitmen kadromuzla sağlarken, dünya standartlarında bir müfredat oluşturmak için de sıkı bir çalışma başlattık. Kadromuz sadece yurt dışında eğitim görmüş akademisyenlerden oluşmuyor; bu çok değerli sanatçılar aynı zamanda uluslararası etkinlikler ve ustalık sınıflarıyla ülke dışı aktivitelerine devam ediyorlar. Öğrenciler bu sayede hem hâlihazırda sahip oldukları, hem de ulaşmak istedikleri seviyeyi kolaylıkla deneyimleyebiliyorlar. En son geçen ay, kompozisyon bölümü öğrencimiz Toykan Efe Kahraman, Ukrayna Lviv’de düzenlenen Contrast New Music Festival’den beste siparişi aldı. Geçen senenin kazanan bestecilerinden biri de, bir diğer öğrencimiz Dilay Doğanay’dı.
Bölümünüzün müfredatında yapmayı öngördüğünüz yenilikler, farklılıklar neler?
Üniversitemizde geçen sene tüm bölümlerde geçerli olmak üzere kapsamlı bir müfredat yalınlaştırma çalışması yapıldı. Biz de bölüm olarak ana dal çalışmalarının yanı sıra gereksiz yük oluşturan derslerimizden bu sayede kurtulmuş olduk. Tabii ki her müzik öğrencisi için vazgeçilmez olan Ana Meslek Dersi, Kulak Eğitimi, Müzik Tarihi, Form ve Analiz, Koro, Birlikte Çalma gibi derslerimizi zorunlu paket programda ilk iki yılda öğrencilerimize sunuyoruz. Son iki yıl için ise seçmeli ders ağırlıklı olarak, yönelmek istedikleri konularda çok çeşitli derslerimiz var. 20. Yüzyıl Müziği, Ableton Live, Max/MSP, Caz Ritimleri, Film Müzikleri, Orkestra Şefliği, Geleneksel Türk Müziği gibi seçmeli dersler öğrencilerimizin 3. ve 4. sınıflarda alabildikleri derslerden birkaçı. Tüm derslerin yer aldığı havuza internet üzerinden herkes erişebilir.
Biz Müzik Bölümü altında aslında iki ana program yürütüyoruz. Bu bölümler Klasik ve Caz olarak ikiye ayrılıyor. Caz bölümünde okuyan öğrencilerimiz solfej dersini caz solfej olarak alıyorlar. Böylelikle öğrencilerimizin, henüz öğrencilik yıllarının başında kendi alanlarına eğilmelerini sağlıyoruz.
Bir müzik öğrencisi için en önemli şeyin zaman yönetimi olduğunu düşünürsek, müfredatımızda bulunan kültür derslerinin çevrimiçi işleniyor olması öğrencilerimizin fiziksel olarak haftalık girdiği ders saatlerini azaltıyor. Bunlara örnek olarak Türk Dili, Atatürk İlke ve İnkılapları ve üniversite zorunlu dersleri olan Sosyal Sorumluluk, Etik Kültürü gibi dersleri gösterebiliriz. Bu derslerin yanı sıra Müzik Tarihi derslerimiz de Doç. Dr. Paolo Susanni’nin yarattığı video derslerle yine çevrimiçi olarak işleniyor.
Ayrıca hâlihazırda Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı olan yüksek lisans programımızı da gelecek seneden itibaren Müzik yüksek lisansı ve doktora olarak ayırıyoruz. Böylelikle çok daha spesifik alanlarda (kompozisyon, çalgılar, caz, ses mühendisliği gibi) yüksek lisans/doktora eğitimi verebileceğiz.