13.07.2020
Bazılarınızın şahit olmak zorunda kaldığı, bazılarınızın içinden veya dışından ‘of yine mi yeter ama’ dediğine emin olduğum, beni de ve bu son tartışmanın diğer muhatabı olan sevgili arkadaşım, dergimizin yazarı Feyzi Erçin’i de bunaltan malum tartışmayla ilgili çok kısa bir açıklama yapma gereği duydum. Beni, bizi iyi tanıyanların çok iyi bildiği gibi ben de dergimiz de Fazıl Say’a yönelik olarak, onun iddia ettiği türden ‘yıllardır süren bir düşmanlık’ beslememekteyiz. Benim şahsen ve dergimizdeki yazarların da bugüne kadar Fazıl Say’la ilgili yaptıklarımız, yazdıklarımız ortadadır. Bununla birlikte son yıllarda yanlış gördüğüm kimi davranışlarından dolayı ona yönelttiğim ve her defasında yapıcı olmasına gayret ettiğim (tüm yazılarım internet arşivlerindedir, isteyen açıp bakabilir) eleştirilerim de ortadadır. Sanatçının olumlu/yapıcı yazılarımı görmezden gelip ve onlar hiç yazılmamış gibi bir algı yaratıp (son dönemin moda tabiriyle ‘algı operasyonu yapıp’) kendisine ‘yapıcı’ eleştirilerimi yönelttiğim yazılarımdan, ona sanki ‘düşmanmışız’ gibi asılsız bir sonuç çıkarması yakışıksız, talihsizdir ve kabul edilemezdir. Fazıl Say, 1 Şubat 2020 tarihinde Andante’nin portalında Feyzi Erçin imzasıyla yayımladığımız Warner Classics etiketiyle çıkan Beethoven piyano sonatları seti değerlendirmesini, sanki yazı yeni yayımlanmış gibi, kapatamadığı bir hesabı varmış izlenimi verecek şekilde, geçtiğimiz hafta sonu sosyal medyada yeniden diline doladı, beni ve Feyzi Erçin’i bir haftasonu boyunca anlamsız bir tacize maruz bıraktı. Şahit olanların da izlediği gibi (neyse ki Feyzi sanatçının sonradan sildiği yazışmalarının ekran görüntüsünü almıştı da her şey açık seçik meydandaydı) geçerlilikten yoksun, çocuksu argümanlarla bize saldırılan bir yazışmaydı ve anlamsızca uzadı gitti. Sonunda Fazıl Say’ın şahsi profiline koyduğu mesajlarla tartışma da fiilen bitmiş ve aradaki tüm ipler Fazıl Say’ın ‘beni bir daha anmayın’ haykırışları arasında kopmuş oldu. Fazıl Say eleştiriye karşı aşırı ölçüde duyarlı bir sanatçı, kendisine ve sanatına yapılan en ufak bir eleştiriyi kaldıramayacak kadar hassas yapıda ama bu hassaslık onu yataklara düşürüp hasta eden cinsten değil, aksine bu öyle bir hassasiyet ki, onu eleştiriyi yapan kişilere insafsızca saldırtıyor, ona karşısındaki insanı aşağılatıyor, fan’larına yuhalatıyor, sanrılara yol açıyor vesaire. Çok ama çok sağlıksız bir durum. Ve beraberinde o sürekli bir mağdur olmuşluk edebiyatı ve akabinde fan’ları tarafından sosyal medyasında pışpışlanmak arzusu. Feyzi Erçin’in yazdığı değerlendirme bugün tüm gelişmiş ülkelerin klasik müzik yayınlarına örnek olacak nitelikte bir metindir ve Andante de bu metni gururla basmıştır. Bugün olsa bugün de basar, yarın olsa yarın da basacaktır. Sanatçının devasa ölçekte olduğunu asla yadsımadığımız çalışmasını artısı ve eksisiyle, diğer klasik müzik yayınlarında yıllardır yapılageldiği şekilde, referans kayıtlarla bol bol kıyaslamalar yaparak, ama son tahlilde çok dengeli biçimde ve kuşkusuz yazarın kimi tercihlerini öne çıkartacak şekilde değerlendiren örnek bir metindir çünkü harcında bilgi vardır, emek vardır, deneyim vardır, sevgi ve tutku vardır ama tek bir şey yoktur ve zaten olması düşünülemez de: Düşmanlık. Metni okuyan herkes zaten Fazıl Say’ın bu suçlamasının neden saçma olduğunu rahatlıkla anlayacaktır. Zamanınızı daha fazla harcamak istemiyorum, ben bile şu yazıyı yazarken hicap duyuyorum ve kızıyorum çünkü beni yapmam gereken başka önemli işlerden alıkoyuyor ama bir yandan da bunun bu konuda son yazı olmasını diliyorum. Son olarak; Fazıl Say hiç boşuna heveslenmesin, kendisiyle ilgili bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da haberler ve eleştirileri bu mecrada yayımlamaya devam edeceğiz. Bunlar çok doğal olarak içerik bakımından olumlu da olabilecek olumsuz da (Gönlümüz elbette hepsinin olumlu olmasından yana). Herkese nasıl muamele ediyorsak Fazıl Say’a da öyle muamele etmeye devam edeceğiz: Dengeli, tutarlı, önyargı ve sevgisizlikten uzak, her şeyden önce 'müziği' önceleyen bir düşünce ve aksiyon tutumuyla.
Serhan Bali