08.08.2020
Biyofrekans sistematiği alanındaki deneyimlerini verdiği eğitimlerle hekimlere aktarmaya devam eden Dr. Sümer Zeynep Karabey’le biyofrekans sistemi üzerine sohbet ettik.
Küçük yaşlarda ailesiyle Almanya’ya yerleşen Dr. Sümer Zeynep Karabey, Berlin Tıp Fakültesi’nde eğitimini tamamladıktan sonra Aile Hekimliği yaptığı esnada kızının besin alerjilerine çözüm bulmaya çalışırken titreşim tıbbıyla tanışır ve biyofrekans sistemi üzerine yine Almanya’da eğitim alarak uzmanlaşır. 2005 yılında İstanbul'da klinik açan Karabey, 2007'de Kuşadası’na yerleşir ve burada açtığı klinikte biyofrekans sistemini uygulamaya devam eder.
Biyofrekans sistemini sizden dinleyebilir miyiz?
Tıp bilimi son yıllarda büyük yol kat etmiş olsa da modern bilgi ve ileri teknolojiyle donanmış hekimler bazen kendilerini hastalıkların terapisi yerine sadece belirtilerini tedavi ederken bulabiliyor. Biyofrekans sisteminin de içerisinde bulunduğu tamamlayıcı tıp ile klasik Batı tıbbı uygulamaları, hastalıkların önlenmesi ve terapisi için farklı yaklaşımlara sahip olsalar da birçok ortak unsura sahiptir. Bu unsurlardan birisi de günümüzde her iki alanın bilim insanlarınca kabul görmeye başlayan, kişinin kendi kendini iyileştirme gücüne sahip olduğu görüşüdür.
Her canlı, kendi vücut enerjisini üretir. Kişinin enerji alanı, bedeninin kendi kendini iyileştirme gücünü yöneten bir kontrol sistemi olarak hareket eder. Bu sayede vücudumuz kendini birçok zararlı manyetik alandan, çevresel toksinlerden ve mikroplardan koruyabilmektedir.
İnsanın enerji alanı düşük olduğunda, engellendiğinde veya bozulduğunda, vücudumuzun fiziksel ve kimyasal durumunun düzgün olarak çalışması sekteye uğrar. İnsan vücudundaki enerji alanı elektromanyetik bir alandır. Hastalık, enerji sisteminin bozulmasıyla başlar. Frekans tıbbı bu konuda tanı koyabildiği gibi, enerji alanının düzenlenmesine ve arınmasına da destek verir.
Biyofrekans sistemine en çok hangi hastalar başvuruyor?
En sık rastladığımız hasta başvurularını; alerji, ağrı, sindirim sistemi hastalıkları, osteoporoz, hormon sistemi hastalıkları, cilt hastalıkları, kemik hastalıkları ve obezite şeklinde sıralayabiliriz.
Müzizyenler, özellikle enstrüman kullanan sanatçılar mesleki hastalıklara yakalanabiliyor, biyofrekans sistemi bu hastalıklara nasıl bir yaklaşım sağlıyor?
Müzik enstrümanı çalan kişilerde, özellikle konser ve egzersiz esnasında uzun süre aynı vücut pozisyonunda kaldıkları ve kendilerini tamamen yaptıkları işe verdikleri için, postür sorunları ve statik bozukluklar ortaya çıkabiliyor. Kronikleşen ağrılardan mustarip olan müzisyen hastalarım var. Özellikle boyun ve bel bölgesinde ağrılar, kaslarda sertleşmeler ve omur kemiklerinde kireçlenmeler ağrı şikâyetlerine neden olabiliyor. Hafif sportif egzersizler iyi gelse de bahsedilen vücut bölgelerinde inflamasyonlar (yangı) söz konusu olabiliyor. Başka bir örnek de sıkça gördüğümüz karpal tünel sendromudur. Biyofrekans sistemi sayesinde ameliyatsız, kortizonsuz bir tedavi mümkün… Birkaç seansta sonuç alınabilir. Rahatlamanın kalıcılığını sağlamak için haftada bir-iki kez uygulanılması öngörülen ev tipi frekans terapi cihazları (örneğin Diamond Shield Zapper) önerilebilir veya ayda bir kez kliniklerimizde bir saatlik koruyucu terapi programı uygulanması uygun olabilir.
Biyofrekans terapi sistematiği o kadar ılımlıdır ki yeni doğmuş, örneğin atopik egzama tanısı konmuş bir bebekte uygulanabildiği gibi, yaşı ilerlemiş hastaların bellek sorunlarında, ağrı ve performansla ilgili şikâyetlerinde de olumlu sonuçlar alınmaktadır. Sadece gebeliğin ilk üç ayında önerilmemektedir.
Türkiye’de biyofrekans sisteminin bilinirliği sizce ne durumda?
Ülkemizde 15 yıldır bilinen biyofrekans sistematiği on binlerce hastanın tedavisine destek oldu ve olmaya devam ediyor. Uzmanlaşmış hekim sayısını artırmak önemli, bu yüzden eğitimlere çok önem veriyorum.
Türkiye’de biyofrekans sistematiğini uygulayan 40 ayrı klinik, iki özel hastane ve iki üniversite hastanesinde bulunan hekimlere, yardımcı personele ve titreşim tıbbına ilgi gösteren tüm sağlık personeline firmamızın seminer salonunda verdiğim birebir eğitimler ve online eğitimlerle çalışmalarıma devam ediyorum. Aynı zamanda son iki yıldır iki ayrı üniversitede devam eden, biyofrekans sistematiği üzerine yapılan bilimsel çalışmalara da katkı sağlıyorum.
Eğitimlere katılan hekim sayısı her geçen gün artıyor. Klinik hekimleri, akademisyenler, yardımcı sağlık personelleri, konuya daha çok ilgi göstermeye başladılar. Eğitimci kadrosunu geliştirdikçe, sistemi ülkemizde daha büyük bir kitleye ulaştırmaya başlayacağımıza inanıyorum. Eğitim takvimimiz kurumsal web sitemiz üzerinden takip edilebilir.
Geleceğe dair planlarınız nelerdir?
En büyük amacım, yan etkisi olmayan ve düşük frekanslarla çalışan bu ılımlı terapi yönteminin Türkiye’de yayılmasını sağlamak. Titreşim tıbbının geleceğin terapi metodu olarak benimsenerek yaygınlaşacağını düşünüyorum. Yetkili kurumlar tarafından sıkı denetime tabi tutulan klinik ve cihaz satış merkezlerinin en doğru hizmeti vereceğine de şüphem yok.