22.03.2021
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fırat Kutluk Beethoven üzerine bir kitap kaleme aldı.
Büyük bestecileri anlamak zahmetlidir. Müzik, sadece kulağa hoş gelen bir sesler bütünü olmanın yanında, her ayrıntının dikkatlice takip edildiği bir iş hâline gelir. Bestecinin eserlerini icra eden farklı yorumcuları bilmek ve bu kayıtların hepsini tekrar tekrar dinlemek gerekir. Besteciyi anlamak ve eserlerini yorumlayabilmek için müzik terminolojisinin yanında bestecinin yaşadığı dönemin tarihini, o dönemin politik olaylarını ve bestecinin iç dünyasını da keşfe çıkmak gerekir. Bu besteci eğer Beethoven gibi bir besteci ise bu durum daha da karmaşık bir hâl alabilir.
Yaşadığımız dönemin tüm insanlığı dışarıdan içeriye kapatması belki de mahkûm etmesinin verdiği bir zaman bolluğunda Beethoven’ın 250. doğum yıldönümü vesilesiyle ortaya çıkan kitaplardan birini okuyarak bu olağanüstü bestecinin hayatını tekrar keşfe çıktım. Daha önce Beethoven üzerine okuduğum yazıları bir kenarda tutarak besteci hakkında okuduğum ilk kitap Aydın Büke’nin biyografik çalışmasıydı. Fırat Kutluk ortaya koyduğu eserle benim gibi biyografik eserleri kütüphanesinde eksik etmeyen ve onlara gözü gibi bakan kişileri bir hayli sevindirdi. Fırat Kutluk’un eserini elime alıp, cümlelerinin arasında sürüklenirken Beethoven kayıtlarımı en baştan dinledim. Beethoven’ın yaşadığı dönemin tarihini ve dönemin politik olaylarını tekrar araştırdım.
Fırat Kutluk eserinde bu çerçevede ilerlemiş. Besteciyi anlamak için dönemin politikasını, tarihi gelişmelerini bestecinin eserlerinin ortaya çıkışı ve onların sunuluş biçimleriyle tutarlı olacak şekilde okuyucularına aktarmış. Bestecinin hayatını anlatırken akademik boyutu titiz bir şekilde iğneyle kuyu kazarak ortaya koyarken, müzik tarihi hakkında bilgisi olmayan kişilerin bile ilgisini çekecek bir eser yaratmış. Kutluk, kitabın sunuş bölümünde besteci biyografisi yazmanın zorluğundan söz ediyor. Kolay olanın besteciyi yüceltmek, onun hakkında romantik efsanelere inanmak olduğunun altını çiziyor ve bu kolaycılığa eserinde hiç yer vermiyor.
Besteci hakkındaki günümüze kadar gelen hikâyelere özellikle şüpheyle yaklaşıyor. Eserinde bu şüpheleri okuyucunun dikkatine sunarken, okuyucuya Beethoven hakkında önemli bir rehberlik görevini de yerine getiriyor.
Beethoven’ı anlamak
Bir besteciyi anlamak sadece onun eserlerini dinlemekten mi ibarettir? Besteciyi anlamak için bestecinin yaşadığı dönemde eserler ortaya koyan başka bestecileri hatta ondan önce yaşamış olan bestecileri de bilmek gerekir. Onların eserlerini, hayata bakış açılarını ve toplumun özellikle de iktidar odaklarının bu bestecilere takındığı tutumu da göz önünde bulundurmak gerekir. Elbette, müzik tarihini bir bütün olarak ele almak isteyenler için bestecinin ölümüyle birlikte ondan sonra gelenlere nasıl bir yol açtığı veya onları nasıl etkilediği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Fırat Kutluk eserinde Beethoven özelinde aslında bir müzik tarihi araştırması yapmış. Kutluk’un bu eserini okuyanlar elbette Haydn, Mozart, Bach gibi müzik tarihinin başka olağanüstü bestecileriyle de karşılaşacaklar. Çoğu müzik tarihi kaynağında senfoninin babası olarak görülen ve bu alanda 104 eser veren Haydn altmış yaşına kadar soyluların hizmetinde yer almıştır. Soyluların hizmetinde olan bestecinin diğer çalışanlardan bir farkı yoktur. Haydn, çalıştığı sürede saray hizmetlilerinin giydiği üniformayı giymek durumunda kalmıştır. Mozart, komik operalarında aristokrasiye olan hıncını ortaya koymuştur. Beethoven ise kutsal bir kahramandır. Bestecinin yaşadığı dönem olan 19. yüzyılı Beethoven Çağı olarak adlandıranlar da olmuştur. Beethoven kendisinden sonra gelen bestecileri de etkilemiştir. Eserde ayrı olarak yer verilen Dokuzuncu Senfoni, Wagner’in tümel sanatına (gesamtkunstwerk) giden yolu açmıştır. Mozart için söylenen ve çocukluğundan itibaren başladığı düşünülen çalma tekniklerindeki ustalık, Beethoven için özgürlükçü, yaratıcı ve yenilikçi şekilde ortaya çıkmıştır.
Beethoven müzisyen bir aileden gelmektedir. Dedesi saray müzisyeni, babası (dedesinin en küçük oğlu) Johann van Beethoven da saray korosunda tenordur. Beethoven keman ve piyano çalmayı babasından öğrenmiştir. Kaynaklara göre Beethoven açısından babasıyla ilişkisi bir hayli zorlu geçmiştir. Babasının alkolik olduğu söylenir.
Beethoven başka usta bestecilerle karşılaşmıştır. 17 yaşında kendisi gibi babasıyla zorlu yollardan geçen Mozart ile tanışır ve Mozart’ın övgülerini duyar. Beethoven 1792 yılında Haydn ile de tanışır ve 3 Piyano Sonatı’nın ikincisini Haydn’a adamıştır. Kutluk’un aktardığı bir söylentiye göre Haydn yapıtının kapağına Haydn’ın öğrencisi açıklamasının koyulmasını istemiştir fakat Beethoven kendisinden hiçbir şey öğrenmediğini söyleyerek bu isteği reddetmiştir.
Beethoven Alman tarihinin bir başka büyük ismi Goethe ile de tanışma şansına erişir. Önceleri çok sevdiği Goethe hakkındaki düşünceleri onunla tanıştıktan sonra değişir. Beethoven’a göre şair, soylulara dalkavukluk yapmaktadır ve sanatçının ulusun öğretmeni olması görevini yerine getirememektedir. Goethe, bestecinin müziğini dışarıda tutarak bu eleştirilere karşılık geri durmaz ve Beethoven’ı yaşamı kendisi ve çevresi için zevk alınır hale getirmeyen son derece yabani birisi olarak tanımlar (Thayer, 1921: 538). Beethoven soylu karşıtı değildir, yaşamı boyunca soylularla birlikte olmasına karşılık, hatta yapıtlarının çoğunu onlara adamış olmasına rağmen kendisini soylulardan üstün görmüştür. Goethe ile arasındaki çekişmenin nedeni de zaten budur. Beethoven ile başlayan dönem yeni bir geleneği başlatmıştır. Besteci sipariş olmadan veya yapıtın bir işlev zorunluluğu gerekmeden eserlerini ortaya koyar.
Dokuzuncu Senfoni
Fırat Kutluk eserinde Dokuzuncu Senfoni için ayrı bir bölüm açmıştır. Bu bölümün açılması belki de bir zorunluktur. Kutluk, Dokuzuncu Senfoni hakkında kendi görüşlerini okura aktarırken aynı zamanda bir başka bölümde sorduğu sorularla orkestra şefi İbrahim Yazıcı’nın da görüşlerini okuyucuya aktarmasına aracı olmuştur.
Dokuzuncu Senfoni Beethoven’ın son orkestra yapıtıdır. Bir daha ikinci bir Beethoven görülemeyeceğini söyleyen yazarlar Dokuzuncu Senfoni’yi işaret etmiştir. Sekizinci Senfoni’den sonra on yıl boyunca bu türde bir eser ortaya koymayan besteci son senfonisini ölümünden üç yıl önce yazmıştır. Yazara göre, 10 yıllık suskunluğun ardından bir patlama meydana gelmiştir. Dokuzuncu Senfoni müziğin değiştiği bir döneme denk gelmiştir Grove, 1962: 390). Bu büyük eseri üç kez yöneten Wagner, Dokuzuncu Senfoni için dinleyicilerin hazırlanmasını gerektiğini düşünmüştür ve anlatmak istediklerini yayınlamakla kalmamış, dinleti programlarına da bunları koymuştur.
Şef İbrahim Yazıcı, okuyucuya Dokuzuncu Senfoni hakkında önemli bilgiler aktarıyor. Orkestra şefi olma isteğinin Üçüncü Senfoni ile başladığını söyleyen yazıcı Dokuzuncu Senfoni’yi çalma güçlüğü açısından en zor Beethoven senfonisi olarak değerlendiriyor. Yedinci Senfoni’yi de kendisine yakın bir eser hatta her notasını kendisinin yazmış gibi hissettiğini ifade ediyor. Daniel Barenboim’in Doğu-Batı Orkestrası’nı yönettiği kayıt, Dokuzuncu Senfoni’yi dinlemek isteyenler için Yazıcı tarafından önerilen kayıtlar arasında. İbrahim Yazıcı ayrıca Kutluk’un sorusu üzerine, Dokuzuncu Senfoninin orkestra müzisyenlerine çıkardığı zorluklardan da söz ediyor.
Beethoven ve politika
Beethoven politik bir bestecidir. Cumhuriyetçidir. Sanatçının, bestecinin toplum içerisindeki konumu için mücadele vermiştir. Fransız Devrimi olduğunda Beethoven 18 yaşındadır.
Fırat Kutluk eserinde Beethoven hakkında çıkan değerlendirmelere ve süregelen tartışmalara eleştiriler yöneltiyor. Beethoven’ın Üçüncü Senfoni’sini Napolyon Bonaparte’a adadığı ve Bonaparte’ın imparatorluk tacını giymesinden sonra senfoniye Eroica başlığını vermesinin öyküsünü kısaca anlatıyor. Bu kısacık öykünün aslında eserin içeriğine yönelik yapılan tartışmaları geri plana attığını ifade ediyor. Kutluk ayrıca eserinde opera konusuna değiniyor ve kaynakların ilk politik opera olarak Fidelio’yu göstermesine rağmen kendisi Mozart’ın Don Giovanni ve Figaro’nun Düğünü operalarının ilk politik operalar olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor.
Beethoven politik tartışmaların merkezinde yer almıştır. Tarih içinde sağ ve sol partiler arasında çekişmeye neden olmuştur. Herkesin kendisine ait bir Beethoven tanımı vardır ve büyük besteci bu topluluklar tarafından ayrı ayrı yüceltilmiştir. Kitapta ilgi çeken önemli bir ayrıntı ise Hitler’in doğum günlerinde Beeethoven senfonilerinin çalınmasıdır.
İnsanlığın ortak mirası
Beethoven müzik tarihindeki tartışmasız en baskın isimlerden birisidir. Bu büyük bestecinin eserlerini dinlemek ve anlamak için Fırat Kutluk’un bu eseri hiç şüphesiz müzik tarihi meraklıları için salgının yarattığı karamsar ve belirsiz dönemde güzel bir armağan niteliğindedir. Fırat Kutluk besteci biyografileri yazmaya devam etmeli. Kutluk kitabında Hüseyin Sadettin Arel’in Bach için yazdığı cümlelerden bir alıntı yapmış. Ben de onu kendisinin affına sığınarak Beethoven için uyarıyorum. Beethoven üzerine kulaktan dolma bilgilerle değil de yapıtlarını inceleme yoluyla bilgi edinen kimse; artık yaşamı boyunca Beethoven âşıklığından kendisini kurtaramaz. Fırat Kutluk eseriyle bu zorlu ve çekişmeli aşkın içerisine biz okuyucuları bırakıyor ve yanımızdan bir an dahi ayrılmıyor. Belli mi olur, Beethoven bir anda okuyuculara sinirlenir ve Fırat Kutluk bizi bu büyük bestecinin hışmından koruyabilir. Aşk insana hayal dahi edemediği savaşlar yaşatabilir. Ne aşk ama!
F. Çağdaş İslim